Doğum yapan arkadaşım için hastanede ikram etmesi için kurabiye yapacağım bugün. Güllü Antep fıstıklı ve lavanta limonlu olarak iki çeşit yapacağım. Kalp şeklinde yapacağım. Ama bilin bakalım ne eksik..
Elektrik yok evde. Birkaç saattir. Moraller bozuk. Pü sen gibi firmaya.
kadınların starbekse öykünüp yapmaya çalıştığı yeni bir akım sanırım.
iş yerine çeşit çeşit kurabiye getirmye başladı çatlaklar.
allahın manyakları parke taşı söküp yesen daha yumuşak.yetmemiş üstüne haşhaş koymuş biri kütür kütür.
elemana hemlik manevrası yapmak zorunda kaldım.çocuk ölüyordu.
bunun dışı çıtır içi yumuşak ve bol çikolatalı, Amerikan usulü devasa olanı favorim. evde ne zaman yapsam annemle pişmiş pişmemiş kavgasına tutuşuyoruz. kurabiyeler kafa yaracak kıvama ulaşana kadar pişmek zorunda değil eyyy anam.
Annelerin yaptığı en güzeli olan
Bir hamur işi tarifi.
Hele bir de çikolata parçacıklı
Olunca tadından yenmez.
Kimse anne eli kadar güzel
Kurabiyeler yapamıyor
Özelliklete fabrikasyon olanlar.
genelde margarin deposu olduğu için yenilmesini gereksiz bulurum ama şu an şöyle içinden çikolataların akıştığı bi kurabiye istedim. ama nasıl istedim, of!
eriklisi, limonlusu ve portakallısına vurgun olduğum yiyecek. (kilo alım sebeplerinden sadece bir tanesi.) *
zihinde direkt tatlı çağrışımı uyandırsa da, pek çok tuzlu versiyonu da mevcut. fakat zannımca klasik tatlı hali daha güzel.
Evdeki işsizliğim sonucu kurabiye yapan anneme bunlar nasıl kurabiye demem ve restleşmemizin ardından ortaya çıkan şaheserlerim. Kimisi özürlü kaplumbağalara döndü ama olsun. *
--spoiler--
Kurabiyelerinizin zamanla sertleşmemesi için, kapağı çok iyi kapanan teneke bir kutuda, yanlarına bir iki dilim elma ekleyerek saklayın. Böylece kurabiyeler uzun süre taze kalıp sertleşmezler.
--spoiler--
didem madak şiiri. çok güzel bir yorumu vardı lakin bulamıyorum artık internette.
"zaman zaman çok yalnızım kalbiye
arsız sarmaşıklar gibi her sabah
bıkmadan tırmanıyorum güneşin tahta perdesine
mor çiçeklerle açılmak için dünya'ya.
güneş tozlar püskürtüyor koca ağzından
aslında hiçbir şey görünmüyor kalbiye.
kalbim kocaman bir kelebekti kalbiye,
bir elmanın içinde unutulmuş yıllar önce.
pembe bir merhemle doğardı günler
saçlarımı çözerdim,taze elmalar gibi soyardım bedenimi
bahar, simit, salatalık, midye kokardı her yan
dünya artık bir daha hiç
bir okul çıkışı gibi kokmayacak mı?
hayatın kalbiye,o iri dudaklı çingenenin
ellerini hiç tutamayacak mıyım bir daha?
elmasın çatlarken çıkardığı sesi duyuyor musun,
bedenime çarpan incilerin sesini?
bir kadeh içindeki tozu üflüyor
her şeyi bir veba salgını gibi hatırlayarak
bekliyorum beklediğim neyse onu.
zaman kalbiye,zaman şimdi
kalbimde habire uzayan bir minare
zaman zaman çok yalnızım kalbiye
bugün ağlayarak kurabiye yerken,
çay fincanında kendimi seyrederken
çay beni içti, ben de çayı kalbiye
ruhumdan çaylar aktı saatlerce
âşık olduğu için kahve döküyordu terliklerine
heinrich böll’ün palyaço’su
mary onu bırakıp gitmişti, yalnızdı.
sonra yosunun latincedeki adı laminarya’ydı…
içimde gezinen salyangozun tırnakları
her hatırladığım şey için bir santimetre uzuyor kalbiye
aslında hiç istemiyorum ama
ne yapsam rutubetim sözlere bulaşıyor kalbiye."