Kuantum fiziğini felsefi açıdan anlamak ve gündelik hayata uygulanabilirliğini en azından denemek daha geniş düşünmemizi sağlayacaktır.
Kuantum dünyası kesikli bir birliktelik dünyasıdır. her nesne hem dalga hem de parçacık olduğundan bizlerin parçacık olarak tanımladığı enerji paketli sürekli dalgalardan oluşmuşlardır.Kuantum dünyası hem sürekli hem süreksizdir. Yani her sürekli hareket çok küçük süreksiz hareketin toplamından oluşur.Bu bakımdan temelde süreksizlik olmasına rağmen bir bütüncül birlik vardır.
Kuantum dünyasında kesin sınırlar yoktur.kesikli süreklilik tanımın sonucu kesin sınırlar ortadan kalkar.Bir noktada bulunan bir parçacık süreksiz olarak aniden farklı bir noktaya sıçrama yapabilir.Bu bakımdan kesin ayrımlardan söz edilemez. Her var olan etrafı ile bir bütünlük içinde varlığını sürdürür.Bağımsız bir parçacık kavramı sadece basit bir yaklaşım olarak anlamlıdır.Gerçekte salt bağımsızlık diye bir olgu yoktur.
Kuantum kuramında zaman kavramı yerine "an" kavramı vardır.Yani sürekli zaman diye bir şey yoktur.Her olay bir an içinde oluşur ve bir diğer an farklı bir olaya dönüşür. "gerçek" o an için geçerlidir.Sürekli ve mutlak gerçekten söz edilemez.Her var olanın kendi öz zamanı ve kendi öz geçeği vardır.Bu durumu görelilik kuramı da iddia eder ve kanıtlar. bir varlığın gerçeği kendine aittir. evrensel gerçek yoktur.
Tek gerçek bir enerji ağının var olduğudur.Ancak, bu enerji ağı sürekli olarak değişim ve dönüşüm içindedir. Enerji ağını kesin olarak tanımlamak dahi mümkün değildir.Çünkü tanımlamak için onu kesin sınırlar içine hapsetmek, sınırlandırmak, ve sabitlemek gerekir. Oysa ki bu ağ ne sabitlenebilir ne sınırlandırılabilir ne de tanımlanabilir.
Her insan bir sonlu-birliktelik varlığıdır. Kendini bağımsız ve ayrı sanması bir yanılgıdır.Beden yapısının yanında eşdeğer olarak bir de ruhsal yapısı vardır. bu yapı Kuantum dalgasal yapısına benzer. bu bakımdan insan çevresinden soyutlanamaz. Çevresi ile görünmez bir bağ içindedir. Bu bağ enerji ağı sayesinde tüm evrenle etkileşir.
insan zaman içinde değil "an" içinde yaşamalıdır.Çoğu insan bu yönünü ihmal eder ve zaman içinde (ya geçmişte ya gelecekte) hayal ederek yaşar. Oysa ki asıl olan "an"dır.Her insanın kendi gerçeği vardır ve bu gerçek paylaşılamaz.Bu gerçek evrensel değil bireyseldir. Ancak ,evrenle sürekli etkileşen bir bireyselliktir bu.
bilimsel terimleri alıp kendi kanıtlanamayacak(ve dahası saçmanın ötesi) görüşleri(sanrı da olabilir) için kullanmaya çok iyi bir örnek teşkil eden pseudoscience dalı(gerçi buna pseudo-felsefe de diyebiliriz ama). devletlerin(gerçi türkiye için hayal ama) bu gibi pseudobilimsel(yada pseudofilozofik) görüşlerin(çekim yasası, kuantum felsefesi, anti evrim görüşü vs) yayımlanmasını ve dolayısıyla da yayılmasını önlemesinin ne kadar elzem olduğunu bir kez daha gözler önüne seren sözüm ona "felsefe".
ilk olarak bilim, inanç, din ve felsefe denilen kavramların ne demek olduğunu daha iyi anlatarak başlayabilirler mesela.
her nesne hem parçacık, hem dalga değildir. sadece ışık yani fotonlar hem dalga hem parçacıktır.
fakat maddenin temeli olduğu düşünülen atomların kuark adı verilen süper-mikroskobik enerji parçacıklarından olduğu anlaşılmıştır. bu sebepten dolayı şöyle bir düşünce de getirilmiştir:
maddenin temeli atomsa ve atomlar bile enerji parçalarından oluşuyorsa, nasıl oluyordu da elle tutulur maddeler haline gelebiliyordu? bunu ışığın normal camdan yansımasıyla karşılaştırınca şöyle bir açıklama çıkıyor ortaya;
boş bir camda kendi görüntümüzün %10'unu gördüğümüzü farzedelim. neden %10? buna kim karar veriyor? ışığın %100'ü aynıyken niye %10'u yansıyor geri kalanı camın içinden geçiyordu? bu noktadan daha derine inildiğinde kozmik bir karar mekanizmasının varlığından bahsedilmekte, hatta öyle ki, büyük nesnelerin fizik dünyasında yani newton fiziğinde ağaçtan elmayı attığınızda, elma düşer. nokta. fakat kuantum fiziğinde yani parçacıklar ve dalgaların özellikle incelendiği --hatta bazen incelenemediği-- dalda, orantılarsak, bir f-16 uçağı, bir çarşaftan sekebilir.
önceki konuya dönecek olursak, maddenin aslında enerjiden oluşmasının kanıtlanması, sosyal bilimler üzerinde ki etkisini;
örneğin sosyolojide; toplum yok oldu yönünde göstermiştir.
felsefe olarak ise, çeşitli çıkarımlar ve sistemler vardır ama nacizane fikrim şu yöndedir. her şey vardan yok, yoktan var olabilir. şu anda ayak parmağınızın ucunda ki atom aslında bundan 4.5 milyar yıl önce başka bir galakside ki bir gezegenin parçasıydı. ya da aynı atom, kennedy'i vuran üçüncü kurşunun bir parçasıydı. biz o atom muyuz? değiliz elbette ama sonuçta bundan 150 yıl önce bu algılarımızla vücut bulmamıştık. o zaman biz yoktan var olduk demektir. en azından bilinç ve hafıza yönünden -ki şu anda bizi ilgilendirende bu zaten.
nicem mekaniği ortaya çıktığında garipliğinden ötürü doğal olarak felsefenin de ilgi alanına giriyordu, hala da öyle, ancak fenomenleri hakkında daha fazla bilgi edinildikçe ve bunlar matematiksel denklemlerle açıklanabilir bir hal aldıkça, yani fenomenler hakkındaki bilgiler subjektif bir düşünceden objektif bir olguya geçtikçe kuantum mekaniği yavaş yavaş felsefenin alanından çıkmaya başlar.
elbet diğer fenomenler gibi nicem mekaniği de felsefeye yer vermeden tamamen pozitif bilim ile açıklanabilir bir hal alacak. daha sonra ise felsefe ve pozitif bilim bu mekaniğin ötesindeki daha enteresan mekanikler üzerine yoğunlaşacak. pozitif bilim tüneli çay kaşığıyla kazıp ışığa ulaştığında son insanoğlu hala yok olmadıysa ve eğer varsa bir sonraki fenomene geçilecek. olay bu.