milli takım'ın kurulması halinde arnavutluk'tan oyuncular gelecektir. ayrıca shaqiri, xhaka, januzaj, necip uysal, serdar aziz gibi isimlerin katılma ihtimalleri var.
rita ora aslen kosovalıdır. hatta şu bonbon'u söyleyen kapüşonlu da kosovalıdır.
%2'lik kısmın türk ve çingene, %8'in sırp, kalanının arnavut olduğu kosova; bosna hersek ile birlikte 90'lardaki iç savaştan çok çekmiştir.
bu sene ilk kez olimpiyatlardadır. sırplara inat bm üyeliği da alırlar yakında.
uydurma bir devlet. sırplar bu konuda bana göre haklıdır. sen adamların tarihinin en ağır mağlubiyetinin olduğu yeri gidip ayrı bir ülke yaparsan olacağı budur. adamlar yeri göğü inletirler. koca ülke 90 sonrası parçalara ayrıldı.
edit: eksileyen arkadaş bana kosova'nın devlet tarihini hangi tarihi gerekçelerle devlet olması gerektiğini bir anlatsın. uydurma peyk bir devlet. abd'ye üs olsun diye var.
nato'nun balkanlar üssüdür.vatandaşları gelip ab-abd bayraklarıyla fink atar,bayraklarını ab'ye benzetmeye çalışırlar.allah kimseye böyle bağımsızlık vermesin.
Ülkemizdeki arnavutların iltica etmesini ümit ettiğim devletçik. özellikle kosova bayraklarıyla gezinen modellerin sabırsızlıkla sınırdışı edilmesini ve bu ülkeye sığınmasını istiyorum.
balkanların kaynayan kazanıdır. ülkede sırp, arnavut, makedon hepsi birbirine.. ortodoks-eski komünist ülkelerin ısrarla tanımamasına rağmen batı blokunun ve türkiyenin tanıdığı ülkedir.
bir türk olarak kırmızı halıyla karşılanacağınızı sanıyorsanız yanılırsınız ülkesi.
Hemen açalım konuyu.
iş için gittim kosovaya ve 4 gün kaldım priştinede. Gittiğim yer kosovanın en ünlü hastanesiydi. Bilmeyen yok ki havaalanında bile reklamı var bu hastanenin. O derece yani.
Hiç yurtdışına çıkıyor edasında değildim. Çünkü gitmeden önce yaptığım araştırmalarda türkçenin resmi dil olduğunu ve türk olduğumuzdan mütevellit hava alanında gayet iyi karşılandığımızı okumuştum.
Gel gelelim hava alanına indiğim anda işler değişti.
Pasaport memuru ne için geldiğimi sordu. "For working" deyince resmen kırmızı alarm verdiler ülkede. Hemen arka tarafa aldılar. En az yarım saat debelendim derdimi anlata kadar. Ne iş yapıyosun, nereye geldin, ne zaman dönecen, davetiyen nerde. Why, How, Which, Where, What havalarda uçuştu. En sonunda biletimde dönüş tarihini gösterinde vede dışarıda bizi beklediklerini söyleyince işler biraz kolaylaştı. Beraber gittiğim arkadaşımın pasaportunda 4 giriş 4 çıkış vardı ama banamısın demediler. En nihayetinde bizi saldılar. Bavulumuzu aldık. Dışarıda bizi bekleyen arkadaşla buluşmuştuk ki takip edildiğimizi anladık. Polisler bu kez kosovalı arkadaşı aldılar odaya. Yarım saatte onu sorguladılar ve çıkabildik.
Girişin bu kadar eğlenceli olduğu bi yerde çıkışın sönük geçmesi beklenemezdi elbette. 60 euro ya aldığım 2 şişe şarap ve 2 şişe votkayla el koydular. Yalvardım kendim için alıyorum ticaret falan yapmıyorum da desem dinlemediler. Çantamdaki vakko parfümü almak istedi. Türkçe "e ben o zaman soyunayım siz beni sikin deyince" parfümü bıraktılar. Giden 60 euronun üzerine de bi bardak su içtim.
Şimdi bunları neden anlattım hemen söyliyeyim arkadaşım. Öyle bura türk yuvası burda bize bişey olmaz edasında giderseniz ilk uçakla fly to turkey olursunuz haberiniz olsun. Hiç öyle imtiyaz mimtiyaz vay türk kardeşim gelmiş hikayesi yok. iş için gidiyorsanız muhakkak davetiye mektubunuzu alın. Bu mektupta sizi kim davet etti, kaç gün kalacaksınız, nerede kalacaksınız, kalacağınız yerin telefon numarası gibi bilgiler kesinlikle olsun. Yoksa dinlemiyor adamlar ki geri gönderilenlerin hikayesini çok yerde duydum kosovada. işi bu kadar sıkı tutmalarının sebebi de kosovanın almanyaya irtica için bir adım olarak kullanılmasından kaynaklanıyormuş. Altın kelime for business. for working dersen siki tutarsın haberin olsun.
pek severim evimde haritası kalbimde aşkı olan ülke
kan çekiyorsa demekki
sırplara bırakılmayacak kadar değerli insanları kültürü ve tabi madenleri var
ve türkiyeyi türkleri arnavutluktan daha çok severler.
Prizren,Kosova'nın güneyinde bulunan bir şehir. Başkent Priştina'ya göre çok daha iyi durumda. Şehirdeki Osmanlı mirası oldukça canlı. Camiler,köprüler sağlam, öte yandan genç ağırlıklı nüfus sokaklarda eğleniyor, inanılmaz bir kalabalık var, sokaklarda hep gençler bulunuyor. Yemek için Sofra isimli bir lokantaya giriyoruz. Mekanın işletmecileri Boşnak Türkleri. 'iftardan önce yemek veremem, kusura bakmayın' diyor, neyse ki iftara 20 dakika var.Uzun lafın kısası,oldukça doyurucu köfteleri yiyip kalkıyoruz.
Ertesi gün yolculuk var, yolluk almak lazım. Yine bir Burektore'ye giriyoruz. Biri 16-17 yaşlarında, diğeri 30'larında iki kişi var,ancak ikisi de Türkçe ve ingilizce bilmiyor, bir şekilde 2 peynirli, 1 kıymalı, 1 ıspanaklı börek siparişi veriyoruz, kıymalı börek sayesinde kendilerinin Müslüman Arnavutlar olduğunu öğreniyoruz. Genç olanın adı Reşat, diğerininki Rahim. Müslüman ve Türk olduğumuzu öğrenince çok seviniyorlar.
Prizren'de hediyelik dükkanlarında hep Arnavut bayraklı eşyalar satılıyor. Bunun sebebi Sırplara karşı savaşıp Kosova'yı savunan Arnavut UÇK örgütü. Ushtria Çlirimtare e Kosoves, yani Kosova Arnavut Kurtuluş Örgütü'nün önde gelenlerinin resimlerinin bulunduğu hediyelik eşyalar satılıyor. Prizren sokaklarında UÇK liderlerinin heykellerinin bulunduğu birçok köşe var.
Gece gece kayboluyoruz Prizren'in merkezden uzak kısmında. Yolda bisikletiyle ilerleyen sakallı,yaşlı bir amca var. Çok az Türkçe biliyor. istanbul,Aksaray'da akrabaları olduğunu,Boşnak olduğunu anlatıyor, yolu tarif ediyor. 'Taksi yok, taksi olsa para problem değil' gibisinden konuşuyor hatta cüzdanından biraz para çıkarıyor, taksi gelse paramızı vermeye kalkacak denli iyi yürekli. Priştina'da Hana'dan duyduğumuz cümleyi tekrarlıyor o da 'Kosova,katastrof.' Gençler durumun pek farkında olmasalar da Kosova'nın felaketi bel büküyor. Gecenin karanlığında Boşnak amcanın da yardımlarıyla yerimizi buluyoruz.
Kosova'nın başkenti Priştina'ya Pegasus ile uçuyoruz. Havaalanı oldukça küçük,Erzincan Havaalanı'nın genişletilmeden önceki halini andırıyor. Pasaport kontrolünde Türk olduğumuzu gören görevli Türkçe konuşuyor; ''ilk kez Kosova?'' Panolarda Kosova'ya yatırımı teşvik eden ingilizce mesajlar bulunuyor. Arabayla otelimize varana kadar gördüklerimiz pek iç açıcı değil. Yeni kurulan ve henüz 80 küsur ülke tarafından tanınan Kosova'nın başkenti Düzce,Sakarya gibi şehirlerin taşralarını andırıyor.
Ülkede geçerli olan para birimi euro,Kosova dünya üzerinde Amerika'yı en çok seven ülke olabilir, bir meydanda Bill Clinton'un heykeli ve bir apartmanın dış yüzeyinde büyük bir posteri var. Sırplardan bağımsızlıklarını veren Amerika'yı çok seviyor olmalılar.
Priştina'da bulunan Sultan Murat türbesini ziyaret ediyoruz.Kosova savaşı'nda Sırp Miloş Obilic tarafından öldürülen Sultanın iç organlarının bulunduğu türbe burası. Ayrıca Buhara'dan Kosova'ya getirilmiş ve kuşaklardır türbenin bakımını üstlenmiş Türbedar ailesinin üyelerinin mezarları da burada.Her yıl 10 Ağustos'ta Sultan Murat anılıyor, aşırı milliyetçi Sırplar ise kendi bölgelerinde her 25 Temmuz'da bu olayı kutluyorlar. Yenilgiye rağmen Sultan'ın ölümünü kutlayıp bunla övünmeleri oldukça tuhaf, zaten Sırpların başına ne geldiyse bu fevrilikleri ve geçmişte yaşamalarından gelmiştir. Hala her yere 1389 yazıp bu olayla övünürken ellerinden Kosova ve Karadağ'ın gitmesi buna güzel bir örnek.
Biz türbeyi mihmandar eşliğinde gezerken 'Kimse Yok Mu Derneği'nden bir grup da orada, lakin hareketleri oldukça lakayt. Temsili oturma odasındaki sofalara yayılıp oturmaları, yeniçeri modellerinin bulunduğu camekanı açmaya kalkıp rehberden fırça yemelerine rağmen pişkinlikleri can sıkıyor. Biz oradan ayrılırken birisi Çevre Bakanı Veysel Eroğlu'nun o gün türbeyi ziyaret edeceğini söylüyor, bir diğeri hemen Veysel Eroğlu'nun aldığı ödüllerden, onun sayesinde ormanların arttığından falan söz ediyor. içimden geçiriyorum; 'Lan bu Veysel Eroğlu Allianoi ve Hasankeyf'i su altında bırakan, 'Tarkan işine baksın' diyen bakan değil mi? Hani antik kalıntılara çanak çömlek deyip geçen?' Sahiden şakirtlerin kafası bambaşka çalışıyor.
Akşam saatlerinde bir 'Burektore'ye rastlıyoruz. Neredeyse tüm Balkan ülkelerinde ortak olan 'Börekçi' yani. 70 cent karşılığında oldukça doyurucu miktardaki böreği yiyoruz,akşamı pansiyonda ediyoruz.
Sabah otelde çalışan Boşnak asıllı Hana'nın hazırladığı kahvaltı için masaya oturuyoruz. Hana'nın en büyüğü 30 yaşında olmak üzere 5 çocuğu var, o ingilizce ve Türkçe bilmiyor, biz de Boşnakça ama bir şekilde anlaşıyoruz. Kendisi çalıştığı bu otelden ayda 200 euro kazandığını, doktor olan eşinin ise 300 euro kazandığını söylüyor. 'Kosova,catastrophe.' diyor. Gerçekten de katastrof.insanın aklına Türkiye'de kıldan tüyden hiç hakketmediği paraları kazanan, ünlü olan, haybeye zenginler geliyor. Bunun sonu servet düşmanlığı, karamsarlığı bırakmak lazım.