bugün

evrenin ana maddesi.
bir sahnede tayyip'in meşhur ucubesinin göründüğü, içinde güzel diyaloglar ve başarılı oyunculuklar barındıran filmdir.
ey ulu evren bütün benliğimle sana kafa tutuyorum ; ben bir şizoyum yoktur ötesi. kainatı umursamamak bir hiç yapmak ...offf akli melaikelerimden yoksun ama kosmosa galip. busun . beyinsizliğimle seni adam ederim. ne düzenin kalır ne intizamın.
3. SiYAD ödüllerinde, en iyi Film, en iyi Yönetmen, en iyi Görüntü Yönetmeni, en iyi Kurgu, en iyi Sanat Yönetmeni ödüllerini alan reha erdem başyapıtı.
Reha Erdem'in (bir kez daha) yanaklarından öpme isteği uyandıran filmi.
dünyanın dışında gezdirdi bizi.
Carl sagan'ın nefis kitabı ve hatırladığım kadarıyla 13 bölümlük harika belgeseli kişiliğimi değiştirmiş oturtmuş çocukluk çağı sendromlarımdan önemli bir parçasını borçlu olduğum.

(bkz: cosmos)
http://vodpod.com/watch/5...-tarihi-carl-sagan-cosmos
felsefik anlamı "mükemmel uyum" olan terim.
kaos'un karşıtı.
hakki layikiyla teslim edilmemis bir türk filmi.
türkiye sinemasını izleyen biri için elbette reha erdem adını hatırlatan güzelim sözcük. "uyumsuz-umarsız derviş"in serüveni...
Ses kalitesinden şikayetçi olduğum film. Son ses de izleseniz aradaki konuşmaları anca anlayabilirsiniz. Altyazı şart. Filmdeki ojeli sahne ve ondan önceki o bağırışlarının olduğu kısımlar bir de arada o hayvan kesimlerini gösteren sahneler güzeldi, insanda garip duygular uyandırıyordu ama gerisinde çok fazla da bir şey yoktu. Vardıysa da çok güzel anlatılamamıştı,baskın değildi yani. Ama görüntü kalitesi süperdi, Türk filmi olduğuna inanmak istemedim desem yeri.
ben filmi reha erdem in modern hızır peygamberi ya da erdemli insan portresi olarak aldım. kasabalı, onun bir çocuğun hayatını kurtarmasından sonra teşekkür edilmesini bile anlamlandıramıyan yapısını çözemez, derviş der. insanın ve hayvanın farkı yoktur. neticede ikiside aynı yere gider. aşk insanın gerçek dünyaya gönderiliş gayesidir. ister hayvan ol ister insan. ister kuşlar,köpekler gibi kur yap ister insan gibi seviş. neticede sonumuz mezbahada bitiyor. birilerinin kurbanı oluyoruz.
Hayal kurmaya çağıran bir sinemadır Reha Erdem'inki. Ama hayatın dehşetine gözlerini kapamadan. Kaçılacak bir sığınak sunmaz ama gerçeklikle de yetinmez. Gerçekliğin içinde varolanlara değil, dışında kalanlara/bırakılanlara merak duyar. Bir başka deyişle, güdümlü hayallerin, yani başarının, şöhretin, paranın değil, artık dile getiremez olduğumuz şeylerin hayalini kurmaya çağırır bizi. Olanı perdede tekrar sahnelemez, olmayana arzu duymamızı sağlayacak imgeler yaratır.
bu ülkede sanat adına başarılı işlerin de yapıldığını gösterir başarılı eser.
"Sol eli başımın altında olsun, sağ eli beni kucaklasın."
"Güzeller güzeli... Yüreğim şimdi bak parmaklarımdan damlayacak."

Reha Erdem bu filmiyle o kadar güzel dokunuyor ki derilerimizden tadı uzun süre silinmeyecek gibi. O kadar çok sevilir ki bu film, anlatılmaz. Yüzlerce kez izlenir. Kars'ın tüm güzelliği üstündedir.

bilmem kaçıncı kez izlemeden sonra hakkında yorum bile yapamaz hale gelmek.
reha erdemin tamamdır abi dedirten filmidir. sermet yeşil’i en son kaç para kaçta görmüştük ama adam sanki kosmos için yaratılmış. film müzikleri ağırlıklı olarak a silver mt. zion, rachel’s ve radyoda çalan the evening primrose kullanılmıştır. reha erdemin aşk tabiri olan* insan nedirki de kullanılan sağ eli başımın altında olsun soluda beni kucaklasın bu filmde de kullanılmıştır. bir birlerini gördüklerinde kendilerinden geçişleri adeta pavel lungin’in ostrov’una göndermedir.
sıkıcılığından izleyemediğim filmdir.
sıkmakta ve kafa sikmete sınır tanımayan reha erdem filmi. hani kaç para kaç müthişti, korkuyorum anne sempatikti, beş vakit eyidi, hayat var gerçekti ama bu nedir arkadaşım lan. tamam biz de belli kapasitede ikamet eden insanlarız ama beyle de film mi olurmuş. görüntüler şu bu tamam da e olmuş mu yani. şehir merkezlerindeki alt geçitlerden geçmeye benziyor bu film, içinden boşluk geçiyor. ayrıca sermet yeşil denen kavruk amcanın ses tonu ne menem bir şeydir. böğürtülerinden bahsetmiyorum hani konuşurken falan bik bik bik. algılayıp sevene, başyapıt diyene baykuş gözlerle bakıyorum sadece.
"bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
bir bilinebilseydi"

http://www.facebook.com/v...443250958191&comments
izlediğim en ilginç türk filmlerinden biri. sırf bu deneyimi yaşattığı için bile reha erdem'e sonsuz saygılar. kaç para kaç tan beri ustalaşan yönetmenin en son şaheseri.
sadece yüzeysel olarak ele alınması üzücüdür.

kosmos şu ana kadar izlediğim en güzel türk filmlerinden birisidir. türk filmi kıstasını aşarsak, izlediğim en iyi filmlerden biridir. altında yatan felsefenin biçimsel olarak, kaos sinemasıyla, dağınık yapıyla desteklenmesi gerçekten beni gururlandırdı. !f film festivalinde izlemiş olduğum le quattro volte filminin havasını yakaladım. yani o modern kaos sinemasının.

kosmos sıradışılığı ve yalın, doğaya bağlı ve aynı zamanda doğanın ve doğal işleyişin içinden akıp giden ve doğal olmayan yaraları tuz basarcasına yakan anlatımı sebebiyle büyük kitlelerce sevilmedi gözlemlediğim kadarıyla. öncelikle söyleyeyim, hayır efendim, bu bir sanat filmi değildir. salt sanat filmi olarak nitelenemez. doğallığı ve bizdenliği, insanı anlatan yapısını basit bir dile çevirir ancak katmanlı yapısı sayesinde aynı zamanda farklı bilinç düzeyindeki insanlara karşı farklı katkıları bulunur. realist akımı hayatımın temeline oturtmuş bir insan olarak gerçeküstücülüğü benimsemem. ancak insanın kendini ifade çabasına, cevap arama çabasına olan tutkum her zaman daha baskındır. bu sebeple bu filmdeki gerçeği yansıtmayan, özellikle bölgenin toplumsal karakteristiğine hiç uymayan öğeleri es geçerek yazıma devam buyuruyorum.

filmin amaç olarak edindiği kavram insanın düştüğü boşluk, deformasyon. dünyaya saldığı kötülüğün akabinde dünyada hazırda olan kötülüğün alevlenişi. diğer canlılar, özellikle hayvanlar üzerinde kurduğu işkence egemenliğinin haksızlığı, öz'de hayvanla olan içgüdüsel eşlik.

filmde bir çok öz'e dönüş sahnesi görüyoruz. iki başoyuncunun çığlıklarla haberleşmesi, içgüdülerin kuvveti. beni en çok etkileyen neptün ile kosmos'un sevişme sahnesiydi. o sahne dünya sinemasında bir çığırdır. çok yoğun duyguların hakim olduğu, özgürlüğün hissedildiği sahnedir. sadece çığlıklarla, bağırışlarla ve birbirine dokunmadan saf sevginin hakim olduğu bir sevişme. mutluluğun gözlerden okunuşu.

insanın kendine yabancılaşmasını, aşka tutkun bireyin, sevgiyi arayan ve paraya değer vermemesiyle kapitalizm eleştirisi yaratan bireyin meczup(tanrı aşkıyla deliye dönmüş kimse) olarak öne sürülmesiyle bariz bir şekilde gözler önüne sermiştir.

filmdeki tanrı kavramı öz'ü temsil eder. kötülükten ve fesattan arınmış bir insan hayaline giden yoldur. zaten felsefi açıdan tanrının insan psikolojisindeki yeri üstün insandır, insanlığın babasıdır ve ulaşılmak istenendir. ancak insanların çoğu ona ulaşma çabası içerisine girmek yerine ona tapmayı yeğlemişlerdir.

araya giren hayvan kesim sahneleri, köpek boğuşmaları ve kuşlar içgüdüyü ve insanın bunu yadsıyıp hayvana eziyetini anlatmak ister. süperegonun yönettiği günümüz insanının aşka, sevgiye, cinselliğe ayıp olarak bakışını 50'lik öğretmenin kosmos'u kovduğu sahnede net bir şekilde görüyoruz.

filmde anlaşılmayan, havada asılı görünen bir çok sahne vardır. kafa patlatıp, insanın içerisinde çözümlemesi gerek sahnelerdir bunlar.

edit: entryi okumadan 30 saniyede eksileyen zihniyete öpücükler.
şimdi türkiyede bir grup var; aklı, duyguları, organları senden benden farklı çalışıyor. bu insanlar zeki, kültürlü, elit insanlar. ama yok; ya biz anlamıyoz yada onlar anlatamıyor derdini.
hani bizim anladığımız filmlerin birinde diyor ya ''abi öyle bir tarikata denk geldim ki, içeride işemeli sıçmalı ayin vardi'' deyu ha işte bu film tam öyle bişey, buna benzer bi duruma daha önce ulak filminde düşmüştüm. hem çok şey anlamıştım hem hiçbir şey. illaki birşey anlatıyor film ama bana değil, güzel olan karstı gerisi çok kastı.

şehrin birine delinin biri koşarak geldi, koşarak gitti, ne şehirli birşey anladı ne seyirci...
onu bunu bilmem kosmos kars gibi bir yerde yabancı ve parasız olarak 3 kadınla birden duygusal ilişki yaşadı.filmin ne kadar gerçekçi olduğu burdan anlaşılıyor.
reha erdem filmi.
film almaya gidilen bir yerde film zevkinizi söyledikten hemen sonra tavsiye edilebilecek bir film.
--spoiler--
'bu film roman olsaymış daha iyi olurmuş. romanı da hasan ali toptaş yazsaymış. fena olmazdı.
film, bana romanı daha iyi olan kötü bir uyarlamaymış hissi verdi.. '
--spoiler--

böyle diyenler var. filmlerin kitap olmasını isteyenler hala kitaplardan esinlenerek senaryolaştırılan yapımlara bağlı kalanlar. hatta bu insanlar kitabın filmi çekildiğinde beğenmeyenler olmamış diyenler..sinemanın başka bir sanat olduğunu, hatta filmin sanat filmi olduğunun farkına varılması gerekli..

yok şu yönetmenin şu filminden öksürük sahnesi, şunun filmindeki yürüyüş sahnesi. reha erdem bazı sahnelerin benzerliğini kabul ediyor zaten. battalı yeşil yoldaki siyahi adama benzetenler var. aslında dini yönden biraz irdeleme yapıldığında battalın isa portresi çizdiğini anlaşılabilir..

filmde arkadan arada gelen top sahneleri aslında insanın ilk dünyaya geldiğinde ne kadar masum olduğunu sonradan bir ölüm makinesine döndüğünü vurguluyor. battal ise biraz aşk istiyor bir de bir bardak sıcak çay.

kaşık pozisyonunun masumluğunu anlatan cümle ise;

--spoiler--
sol kolu başımın altında olsun, sağı da beni kucaklasın.
--spoiler--

insanın özünü sanat ile raks ettiren bir film olmuş. reha erdem sen çok yaşa!