istanbulun tarihinden haberi olmayan savaş hukukunu bilmeyen bir homo odunus başlığı. Nedir yani, Septimus Severus gibi tüm şehri yakıp yıkıp halkı kılıçtan mı geçirmişiz? Sanki bizden önce 40 sefer el değiştirmedi istanbul. Öncekiler çok masumdu..
--spoiler--
istanbul’un temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmıştır.Yunanistan’dan gelen Megara’lılar M.Ö. 680’lerde Marmara Denizi’ni geçerek istanbul’a ulaştılar ve bugünkü Kadıköy’de Halkedon adını verdikleri bir kent kurdular. “Körler Ülkesi” olarak da anılan Halkedon’un halkı tarımla uğraşıyordu. M.Ö. 660’larda da Trak kökenli komutanlar Bizans önderliğinde yola çıkan Mega’lıların diğer bir kolu bugünkü Sarayburnu’nun olduğu yerde başka bir kent daha kurdu. Efsaneye göre Delfi Tapınağı’ndaki kahinin öğüdüne uyarak burayı seçen Megara’lılar, komutanlarının adından hareketle, kente “Bizantion “ adını verdiler. Bu yörede Megara’lılardan önce de bazı Trak toplulukları yaşamaktaydı. Muhtemelen Megara’lılarla yerli halk kaynaşmışlardır.
Bizantion bir ticaret kenti olması ve savunma açısından avantaj sağlayan konumu nedeniyle kısa zamanda büyüdü ve parası Yunan Kolonilerinde geçen bağımsız ve güçlü bir site haline geldi. M.Ö. 513 yılında Bizantion ve Halkedon Anadolu’yu fethederek ilerleyen Perslerin eline geçti. Ama M.Ö. 489’da Persleri yenen Sparta’lı komutan Pausantas, Bizantion’u Perslerden kurtardı ve M.Ö. 4777ye kadar kente egemen oldu. Bu tarihte Atinalılar kenti ele geçirdi ve Bizantion M.Ö. 4767da Atina’nın önderliğindeki Delos Birliği’ne katıldı. Bu birliğin dağılmasından sonra bir müddet bağımsız kalan kent, M.Ö. 405’te Atina-Isparta savaşları sırasında Ispartalıların eline geçti.M.Ö.340’da Makedonya Kralı Filip (Büyük iskender’in babası) tarafından kuşatılan kent Arkhon Leon tarafından savunuldu ve surları tamir ettirildi. Fakat daha sonra bir dönem Büyük iskender’in haleflerinin egemenliği altına girdi. M.Ö. 3189’de Büyük iskender’in komutanlarından Antigonos’a tabi oldu ama bu dönemde kent yine yerel yöneticiler tarafından idare edildi.M.Ö. 278’de batıdan gelen Germen kavimlerinin akınına uğradı. Ele geçirilip yağmalandı ve haraca bağlandı. Daha sonra Makedonyalıların baskısı altında kaldı ve M.Ö 202 yılında bu baskıdan kurtulmak için Bergama Krallığı ve Roma Krallığı'nı yardıma çağırdı.Romalılar Makedonya savaşlarından sonra M.Ö. 146’da egemenliklerini Balkanlar’a Küçükasya’ya yayarlarken Bizantion Roma’ya tabi oldu. Önceleri idari olarak varlığını sürdüren kent, daha sonra Bitinya-Pontus eyeletinin bir parçası haline geldi.ROMA IMPARATORLUĞU DONEMIBizantion’un Roma egemenliği altına girmesi biraz da kendi isteğiyle olmuştur. M.Ö.2.yy.da uzun sürmüş bir Bitinya-Makedonya çekişmesinin odağı olmaktan bıkan Bizantion, Kizikos ve Rodos’la birlikte Roma’yı yardıma çağırdı ve M.Ö 146’da Roma’nın egemenliğine girdi. Önceleri idari olarak varlığını sürdüren kent, daha sonra Bitinya-Pontus eyaletinin bir parçası haline geldi. Böylece 700 yıllık kent devleti statüsü bitmiş oldu ama önemini korumaya devam etti.
Roma idaresinde nispeten sakin bir 350 yıllık devir yaşayan Bizantion’u M.S 2 yy.a dek sarsan tek olay, Septimus Severus ve Pescenius Niger arasındaki savaşta Pescenius’u tutmasıdır. M.S 195-196’da savaşı kazanan Septimus, bu ihanetin intikamını Bizantion’u yıkarak ve halkını kılıçtan geçirerek alır. Ancak daha sonra şehrin tekrar inşasına yardım eder. Yine de Bizantion’da Büyük Konstantin dönemine dek kayda değer bir gelişme olmamıştır.Roma imparatoru I.Kontantin 330 yılanda Bizantion’u yeni başkent olarak ilan etti. Şehir yeniden inşa edildi ve “Constantinopolis” ismini aldı. I. Kostantin’in döneminde Hristiyan dünyasının en önemli dini ve siyasi merkezlerinden biri haline geldi.Şehir 4. ve 5. yüzyıllar boyunca bazı saldırılara maruz kaldı. Özellikle Got’ların ve Vizigot’ların akınlarına uğradı. 440 yılında Hun imparatoru Atilla şehre saldırdı. 450 yılına kadar Hunlara haraç ödendi. Özellikle 5. yüzyılda istanbul’da mezhepler arası tartışmalar ve çatışmalar yaşandı ve bunlar bazen ayaklanma veya iç savaşa dönüştü.Fakat herşeye rağmen istanbul, bu süre içerisinde önemini korudu. Dışarıdan, özellikle Trakya’dan getirilen toplulukların da etkisiyle, 5. yüzyılda kentin nüfusu Roma’yı aştı. Bu dönemde bugünkü Galata’nın yerinde Sykai adlı yarı kent özellikleri taşıyan bir dış mahalle kuruldu. Gittikçe büyüyerek bir ticaret kenti haline gelen Sykai, kurulan bir köprüyle kente bağlandı.Bu esnada ise Batı Roma imparatoluğu sürekli güç kaybediyordu. 476 yılında Ostrogorlar Batı Roma imparatoru Romulus Augustus’u tahttan indirdiler ve imparatorluk alametlerini Doğu Romu imparatoru Zenon’a teslim ettiler. Böylece Batı Roma imparatorluğu tarihe karışıyordu, fakat aynı zamanda da istanbul Roma imparatorluğu’nun tek başkenti haline geliyordu.
Yağmalama hunların veya vikinglerin yaptığı bazende emevi arapların yaptığı birşeydi. Yağmacı kavimler yamalar ve giderdi. Bugün istanbul Türkiye cumhuriyetinin bir şehri ise demekki sadece yağmalama yapılmamış fethedilmiş. Hatta fetih olayı bile tartışmalı çünkü 1950 ye kadar istanbul da yarım milyon Rum yaşıyordu. Biz ona yurt edindiler diyelim.
Güle oynaya kabul etmedi bizans halkı şehri vermeyi. Evet belki de amerika gibi kalleş bir şekilde içlerine adam sokup iç savaş çıkarmadı osmanlı ama yağmalandığı doğrudur.
sikik sokuk talihsiz beyanat. rica edip vermelerini mi bekleseydik amk ? yağma zaten sırf bizde değil, tüm dünyada var. geçmişte de vardı şimdi de var, yöntemi değişti o ayrı. ayrıca neden şehri aldık konusuna girmiyorum, ilkokul tarih dersini benden almak zorunda kaldıysanız siktirin gidin.
o günün devletlerinde yağmada, ele geçirilen toprak üzerinde yaşayanlar ya köle oluyor ya ölü. amk biz kostantiniyye'yi aldığımızda adamları biçmediğimiz gibi köle de yapmadık, daha üzerine dini özgürlük vermişiz. patrikhanesi duruyor, bazilikası duruyor, kilisesi duruyor. elbette bazı yapılara kendi istediğim şekle sokacağım, o da benim kılıcımın hakkı amk.
sen ise buraya gelip yalandan bizans duyarı yapıp sikimik sikimik konuşuyorsun.
hem fethettik, hem yağmaladık, hem önümüze geleni domaltıp siktik, hem de ağızlarına verdik.
o gün orada bulunan bizanslıların soyundan gelen varsa, atalarıyla "gurur duyabilir".
Bizans birçok yönden osmanlı yı tehdit etti
Osmanlı kendi devrinde görülmeyecek bir şekilde adam akıllı kendilerini uyardı
Ama ne halk ne de devlet bu uyarıyı siklemedi osmanlı da sikti attı.
kimi ahmağın yazdıklarımıza "efendim insanlar yurtlarından sürülmemiştir" diye sözde cevap verdiği mevzudur.
yahu "istanbul ele geçirilince rumlar sürülmüştür" mü dedim ki bu lafın yazdıklarıma cevap olmuş olsun?
dediğim şudur: sonuçta insanların yurtlarına el konulmuş, zamanın şartlarına göre meşru sayılabilecek yönetimleri yıkılmıştır. aynı zamanda şehir ele geçirildiğinde yağma ve çeşitli zulümler yapılmıştır. tüm bunlar için ne özür dilenmesi, ne de toprak iadesi gerekir.
fakat o zamanın şartlarına göre normal olsa da, günümüz şartlarına göre normal olmayan bu işleri "oh ne iyi yaptık" diye hala kutlamanın manası yoktur. osmanlı kutlamadığı halde biz kutluyoruz!... garipliğe bakın...
ingiliz istanbul'u işgal ettiğinde adına "fetih" deseydi, istanbul'u bırakmasaydı ve de her yıl "oh ne iyi yaptık" diye kutlama yapsaydı hoşuna gider miydi? ya aynısını yunan yapsaydı?
4. haçlı seferinden dem vurararak sanki şehirde hiç zenginlik kalmamış, dolayısıyla yağma yapılmamış gibi bir izlenim yaratma çabaları ise tam yobaz troll işi... yahu 4. haçlı seferi, istanbul'un fethinden 250 yıl önce yapıldı!... istanbul aradaki dönemde elbette eski zenginliğine kavuşamadı ama böyle olması yağmalanacak hiç mal, köle yapılacak hiç insan olmadığı anlamına gelmez. fetihte bizzat bulunan tursun bey, yağmadan çokça mal edinildiğini ve hatta fetihten sonra zengin insanlara takılmak için "istanbul yağmasında mı bulundun?" denildiğini açıkça yazar...
anlamadığım fethetmek sözcüğünün etimolojik kökeni "yağmalama" fiilinden bağımsız falan mı? fethin içinde yağması da vardır ganimet paylaşımı da.
edit: etimolojik köken daha bilimsel ve sınırlı bir kavram olduğu için, bunun yerine sanırım "kapsamında" ifadesini kullanmak daha doğru olur. yani fetih bir üst kümeyse bunun alt kümeleri de vardır.
bu şehrin kaderi söylentiye göre laneti buymuş. bu şehir ilk kurulmaya başlandığı zamanlarda iki birbirini seven varmış. oğlan anadoluda bir savaşa gider kız avrupada kalır. savaş biter ve oğlan şehre dönmek için yola çıkar. bu sırada kıza oğlanın öldüğü söylenir. başka birisiyle evlendirilmek istenir. kız karşı kıyı en net göreceği yere gidip oğlanı beklemeye başlar. babası kızı iyice sıkıştırmaya başlar. kızda dayanamaz hergün geldiği yere gelip kendini zehirler. tam bu sırada oğlan dağların arasından inip karşı kıyıya varır. fakat kızın kendini ölüdürüp denize attığını görünce öyle bir içten lanet okurki tanırlar bu şehiri lanetler. o lanet bu şehir defalarca yokulup yaratılana kadar devam eder. Arkasından oğlanda kendini denize atar. Fakat iki farklı boğaz akıntısı iki aşığı denizde yine buluşturmaz. ikiside farklı denizlere doğru sürüklenir. işte buda istanbulunu lanet hikayesidir.
kimi ahmağın mukayeseyi kendisi yaptığı ve de dediklerine "doğrudur" dediğimiz halde hala "mukayese yap" demesine vesile olan mevzudur.
biz "zulüm zulmü haklı çıkarmaz" diyoruz, bırak boş lafları da bu konuda ne düşündüğünü söyle...
elbette herkes ecdadıyla övünç duyar. ne var ki "övünç duyacağım" diye ecdadın her yaptığını haklı görmek, başkalarının ecdatlarına, o kişilerin dürüst olanlarının yazdıklarını kullanarak saldırırken, kendi ecdadı konusunda yine dürüst olanların dediklerini yalanlamak gerekmez.