yoğun istek üzerine toparlama gereği duyulan konu.
"toplumsal evrimin doğal sonucu" olacağı iddiası "uygulanamaz, olamaz" iddiası kadar "bilinme" değeri taşıyan felsefe. buna karşılık, kısa ve orta vadede asla olamayacağıyla ilgili milyon yıllık kanıtlar vardır. bu bağlamda, "insanın evrimleştiği teorisi" ve "yaratılış düşüncesi"nin bilimsel değerleriyle karşılaştırabiliriz. tabii ki , olmayacağı iddiasını insanın evrimleştiği teorisinin, olacağı iddiasını da yaratılış düşüncesinin/teorisinin yerine koyarsak. zira insan evrimi teorisini destekleyen bilimsel kanıtlar yaratılış "teorisini(?)" "destekleyen(??)" "bilimsel(???)"-ki bu "kanıtlar"** büyük bir boş küme oluşturur- kanıtlara daha baskın gelmektedir.
not: işbu ideoloji/felsefeyi saçma bulmamda türkiye komünistlerinin genelinin payı büyüktür. ayrıca bilimsellik diye kendini yırtıp bilimsellikten haberi olmamak nasıl bir nanedir anlamış değilim.
birim alanına düşen canlı yahut cansız tüm maddenin toplumun hizmetine sunulduğu,idari birimlerin ve yönetimin de buna bağlı oluşmasıyla meydana gelen ortak yaşama ve paylaşım felsefesinin uygulanmaya çalışıldığı,etkili sonuçlar göstermesinin minumum düzeyde olduğu, buna rağmen varlığını yitirmemiş yönetim biçimidir.
herkesin tek amacının mutlu olmak olduğu, bir adım önde olma çabasının olmadığı, insanca yaşamanın ve hayatın değerinin olduğu bir toplumda süper işleyecek sistem. ama şimdi herhangi birine sorsanız "komünizm iyi mi" diye, "hayır değil ben çalışacağım o yatacak ve eşit olacağız" filan der.
stalin ve lenin gibi liderlerin kanla kurmaya çalıştıkları sistem,marx'ın komunizm anlayışı öz olarak korunabilmiş olsaydı tarihte dinin yerine geçebilecek tek güç olacaktı.
nedendir bilinmez ülkemizde dinsizlik, allahsızlık olarak görülen yönetim şeklidir. tartışılması gereken faydaları ve zararları olması gerekirken kulaktan dolma bilgilerle günümüz türkiyesinde sadece dini boyutu tartışılmaktadır.
tutarsız cevrelerin bok atmasıyla halk gözünde hiçbir etkisi kalmayan, müdavimlerine hala nedendir anlamamışımdır anarşik diyen bir toplumda; yayılması, en azından anlaşılması zor gözüküyor.
ülkedeki herşeyin devlete ait olduğu yönetim şeklidir. amma velakin o rejimdeki devlet şu an sahip olduğumuzdan çok farklıdır. o devlet ki sahip olduğu herşeyi halkı için harcar. yani diğer bir deyişle herşeyin devlet üzerinden dolaylı olarak da olsa halka ait olduğu rejimdir. ulaşım, eğitim, sağlık, yeme içme vb. şeyler halka ücretsiz olarak verilen hizmetler arasındadır. bu da yüksek ölçüde kültür demektir. aslında saymakla bitmeyecek de faydaları vardır.
maddenin ezeliği ve ebediliğini "esas" alan sosyalist ideolojinin en ileri seviyesi. kapitalizm'e karşı olarak üretilmiştir. zaten onlar da kapitalizm'i sosyalizm'in alt devresi olarak görürler. ideologları karl marx ve engels'tir. insanların sorunlarının tam eşitlikçi bir paylaşım ile sona ereceğini savunduğundan siyasal sistemini de buna göre şekillendirmiştir. zaten arpça "el-iştirakiyye" denilir kendisine.
tabi bu ideolojinin türkiye'ye de bir takım etkileri olmuştur. özellikle 60'lı yıllardan itibaren türkiye'de bir sol cenah oluşmuştur. bu cenah türkiye'de bir sosyalist devrim yapmayı hedeflemiş fakat bir türlü başarılı olamamamıştır. zaten 12 eylül'den sonra da söylemler ve söyleyenler değişmiş çok az bir kısmı hariç hepsi bu idealden vazgeçmiştir. kimi hızlı birer kapitalist, kimileri de sosyal demokrat olmuştur.
bir de bu sürecin türkiye'deki dindar ve islamcılara etkisini ele almak gerekir. o vakitler dünya iki kutuplu, kapitalizm (abd) ve sosyalizm (rusya) dünyayı ikiye bölmüş ve aralarında soğuk bir savaş var. işte böyle bir hengamede bir kısım islamcı "islam sosyalizmi" (nasıl oluyorsa) gibi düşünceleri savunurken, kimi de "dinsizler"e karşı ehli kitap olan kapitalistleri desteklemeyi akıllıca bulmuş (yine nasıl oluyorsa) ve komünizme karşı türkiye'de abd eli ile bir "yeşil kuşak" programı devreye sokulmuştur. bunda en etkili olan kitle ise nurculardır.
velhasıl şu an dünya sahnesinde olmayan bir ideoloji bu! ne rusya'sı, ne çin'ni hiçbiri bu ideoloji uygulamamakta/uygulayamamaktadır. ömrünün bu denli (1917-1991) kısa olmasının belki de en önemli sebebi insandaki tapınma içgüdüsünü yok saymasıydı. darısı kapitalizmin başına.
komunizm, iptilası olmuş bir güruhtan ibarettir günümüzde. bu güruh, belirli günlerde meydanlara çıkarak betelenmeyi, kağşamış tahayyüllerine destek olarak görmekteler.
zamanında yandaşlarının kötü noktlarını göstermekten imtina ettiği rejim biçimi. zamanında moskova'nın oraya buraya saldırmasına bile ses çıkarmamıştır bunlar.
---alıntı---
mumcu: peki hocam, lenin'in görüşlerinde milletlerin kendi kaderlerini tayin etme diye bir ilke yok mu?
sadun aren: var.
mumcu: peki, bir ülkeyi işgal etmek bu ilkeye aykırı olmuyor mu?
aren: tabii böyle düpedüz işgal edersen olur.
mumcu: düpedüz işgal değil mi çekoslovakya?
aren: yok değil. çekoslavaklar karşı koymadı.
mumcu: nasıl koymadı, koydular.
aren: tek bir silah atılmadı.
mumcu: sovyet ordusu güçlü bir ordu, ne yapsın çekoslavaklar?
aren: ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar bir terslik görselerdei karşı koylarlardı.
mumcu: ya afganistan?
aren: afganistan'da davet edildi benim bildiğim.
mumcu: amma davet ha...!
aziz nesin daha sonra uğur mumcu'ya arar sitemde bulunur;
"keşke bu çekoslavakya olayını sormasaydın"
---alıntı---
aziz nesin mesela bir ara henüz nazım hikmetin biyografisinin yazılmasının yanlış olduğunu, bunun hikmetin dönüşmüş olduğu mitosa zarar vereceğini söyler.
halkının neyi ne zaman bileceğini en iyi bilmek...!
bir de vaclav havel'in şöyle bir yazısı var. yardımıcı olur eminim;
"bir manav, vitrinin üstüne, soğanların, havuçların arasına ne diye "ey bütün dünyanın işçileri, birleşin!" yazma gereğini hisseder ki? niye yapsın ki bunu? gerçekten dünyanın bütün işcileri arasında birlik olması fikriyle ilgili olduğu için mi? öyle sanıyorum ki, dükkan sahiplerinin ezici çoğunluğu vitrinlerine koydukları sloganlara inanmıyorlardı. bu sloganlar onların gerçek duygularını yansıtmıyordu. ama yıllardır yapılagelen bir şey olduğu için yapılmaya devam ediliyordu. daha önemlisi, bu sloganları asmayı red etseler başları belaya girebilirdi. bu da "toplumla uyum içinde" nispten huzurlu bir hayat sürdürmeyi garanti eden binlerce ayrıntıdan biriydi.
bu sistemde bürokratik devlet mekanizmasına, halkçı hükümet adı takılır. işçi sınıfı, işçi sınıfı adına köleleştirilir. bireyin ayaklar altına alınması, onun nihayi kurtuluşu olarak ilan edilir. anlatım özgürlüğünün yokluğu, en üst dereceden özgürlük olarak nitelenir. gülünç seçimler, demokrasinin gerçekleşmiş en güzel örneği olarak sunulur. bağımsız ve eleştirel düşüncenin yasaklanması dünya görüşlerinin en bilimseli olarak anlatılır. askesi işgal, kardeşlik dayanışması olarak lanse edeliri.
çünü rejim, kendi yalanlarının tutsağıdır. her şeyi tahrif ederi, değiştirir bu rejim. geçmişi de...bugünü de...geleceği de...istatistikleri de...bireyler bütün bu yalanlara inanmak zorunda değillerdir. ancak inanyormuş gibi yapmak kendi haklarında daha hayırlı olur. bu nedenle, kendi içlerinde yalanı kabul etmseler de, yalanda yaşamak zorundadırlar bu rejimde"
living in the truth, vaclav havel (çek oyun yazarı)
zaten aklı başında adamlar daha sonra bu ideolojiden vazgeçmiştir türkiye'de. sayıları çoktur efendim. bazı örümcek kafalılar değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu, insanlarında zamanla değişeceğini kabul etmeyerek onlara dönek damgası yapıştırabilirler. fakat yaftalama onların mizaçları zaten. gülüp geçerim.
ha şimdi bana teoride çok iyi ama pratiğe geçirilemedi gibi safsatalarla gelmeyin. teoride mükemmel olan, pratikte de yürür. sonuçta bu teoriyi uygulayan insanlar geliştirmiş. bir teoriyi tabii ki uygulayanıyla yargılayacağım. siz öyle deyince aklıma leonardo da vinci geliyor hemen;
"uygulamaya elvermeyen teori anlamsız,
teoriye dayanmayan uygulama ise kısırdır."
atatürk'ün türk halkına uygun görmediği yönetim biçimidir. demek ki yanlıştır. atamız cumhuriyeti bize layik görmüştür. eğer bugün bazı eksikler varsa bunu kendimizde ve de demokrasiyi tam uygulayamamakta aramalıyız. cumhuriyet en mükemmel rejim şeklidir.
hakkında anlaşılmayan şeyin sonucunda varacağı noktanın insanın kendine değil, topluma ait olacağı gerçeği(ve bana göre tehlikesi) olan, bu yüzden aslen bir milliyetçilikte veya bir kapitalizmde vs. insan ne kadar bireyse, bunda da ancak o kadar birey olabilen sistem. bireysellik konusunda diğer görüş-ideoloji vs'lere avantajı bireyin kendi kendisinin kaderini çizebilmesidir. lakin burada da, karl marx'ın en büyük yanlışı(bence) bireyin diğer istediği kişilere(örneğin, en genel anlamda çocukları) emek sarfederek "kazandıklarını" verme hakkının es geçilmesidir. tabii, kazanılan şeyleri devretmek/emek harcamayan birisine vermek etik midir? yoksa bu hakkı vermemek/es geçmek etik midir? orası bile tartışılır. neyse, bi güzel yatayım en iyisi, anlatmak istediklerimi anlatamıyorum gece gece. anlaşılması güç-saçma olan yerler varsa affola. gece gece anca bu kadar yani...
komin toplum anlayışından süre gelen düşünce şeklidir. ilginçtir ki tarih boyunca sadece ilk toplumlarda komünizm anlayışı vardı. fakat farkındalık olayı yerli yerinde değildi. ancak daha sonra insanalr komünizm in farkına vardılar fakat hiç tam anlamıyla bu bilinci yaşayamadılar. ne kadar komünist oldugunu iddaa eden toplumlar olsa da aslında yanından bile geçememişlerdir.
amerikanın korkulu rüyasıdır, herkesin pastadan eşir dilim alması gerektiğini savunan ideolojidir, teoride iyidir ancak pratikte gerçekleşmesi oldukça zordur bu yüzden aslında ideolojiden öte ütopyadır, diyalektik materyalizme dayanır, birçokları tarafından yanlış anlaşılmış ve yanlış anlatılmıştır...
Komünizm veya komünistlik, sosyal örgütlenme üzerine bir kuramsal sistem ve üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı bir politik harekettir. Komünizm sınıfsız bir toplum yaratma amacındadır. 20. yüzyılın başından beri dünya siyasetindeki büyük güçlerden biri olarak modern komünizm, genellikle Karl Marx'ın ve Friedrich Engels;in kaleme aldığı Komünist Manifesto ile birlikte anılır. Buna göre özel mülkiyete dayalı kapitalist toplumun yerine meta üretiminin son bulduğu komünist toplum geçecektir.
Komünizmi savunan akımlar arasında en yaygını Leninizm (Marksizm-Leninizm)'dir. Marksist Leninizm'e göre komünizme giden süreç burjuvazinin ortadan kalkmasını sağlayacak olan proletarya diktatörlüğüyle başlatılacak ve ardından komünizmin hazırlayıcısı sosyalizm aşamasına geçilecektir. Marksist kuramda son aşama olan komünizmin gerçekleşmesiyle devlet ortadan kalkacaktır.
Leninizm dışında iki komünist akım daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki Marksizm'in temel görüşlerini benimseyen fakat Leninist modelle komünizm hedefine ulaşılamayacağını iddia eden sol komünizm veya konsey komünizmi olarak adlandırılan akımdır. Lenin'in "Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı" adlı eserine cevaben yazılan Herman Gorter'in "Yoldaş Lenin'e Açık Mektup", Gilles Dauvé ve François Martin'in "Komünist Hareketin Güneş Tutulması ve Yeniden Ortaya Çıkışı" isimli kitaplar bu akımın takipçilerinin yarattıkları eserlerdir.
Diğer bir komünist akım ise anarşist komünizm'dir. Anarşizmin bireyci ve kolektivist akımlarından ayrılan anarşist komünizm fikri, komünizme devlet aygıtını ele geçirerek geçilebileceğini reddeder ve bunu savunan Marksizm'i eleştirir. Peter Kropotkin, Nestor Makhno, Errico Malatesta, Carlo Cafiero anarşist komünizm düşüncesinin temellerini atan düşünürlerden ve eylemcilerden bazılarıdır
Komünizmin özü; Allah yok, din yok, ruh yok, vatan millet mefkuresi yok, ruhçu ahlak yok, felsefe-tarih yok, anane ve terbiye yok, aileye bağlı evlat yok, ferdi mülkiyet yok ve tasarruf hakkı yok, yok yok yok, yokluk tasavvuru bile yok!.. Ne ıstırapsız dünya!... Diyor necip fazıl...