Bu olgunun temelinde, insanların bir "havyan türü" olarak görülmesi yer alır. Komünizm, Marx'ın ısrarla belirttiği gibi, DARWiN'iN EVRiM TEORiSiNE DAYANMAKTADIR VE BU TEORi iNSANI "GELiŞMiŞ BiR HAYVAN" OLARAK TARiF ETMEKTEDiR.
Nitekim geçmişe baktığımızda, komünistler tarafından işlenen vahşetlerde, insanların "hayvan türü" olarak görülmesinin büyük rol oynadığı açıkça görülür. KOMÜNiST iDEOLOGLAR, KARŞITLARINI BiRER HAYVAN OLARAK TANIMLAMIŞ, DAHASI YÖNETTiKLERi iNSANLARI DA PSiKOLOJiK OLARAK "HAYVANLAŞTIRMAYA" YÖNELiK BiR POLiTiKA iZLEMiŞLERDiR. Komünizmin Kara Kitabı'nda, söz konusu politika şöyle açıklanmaktadır:
"ADAM ÖLDÜRMEK BiR EĞiTiM GEREKTiRiR; HERKES KOMŞUSUNU ÖLDÜRMEKTE BiR KARARSIZLIK YAŞAR, BUNA KARŞI UYGULANABiLECEK EN ETKiLi EĞiTiM, KURBANININ iNSANLIĞINI YADSIMAYI, ONA GEÇiCi OLARAK "iNSAN DEĞiLMiŞ GiBi GÖRMEYi" ÖĞRETMEKTiR. ALAiN BROSSAT HAKLI OLARAK ŞÖYLE YAZAR: "BARBAR TEMiZLiK AYiNi, ÖLÜM MAKiNESiNiN TAM VERiMLE ÇALIŞMASI, iŞKENCE SÖYLEMLERi VE UYGULAMALARINDA ÖTEKiNiN HAYVANLAŞTIRILMASINDAN, DÜŞSEL VE GERÇEK DÜŞMANLARIN HAYVANLAR DÜNYASINA SOKULMASINDAN BAŞKA BiR ŞEY DEĞiLDiR...." (Alain Brossat, Un Communisme Insupportable, Paris, L'Harmattan, 1997, s.265)
Brossat, bu kızılca kıyametin ve şölenlerin gerçek bir ötekini hayvanlaştırma geleneği oluşturduğunu, aynı geleneğin XVIII. yüzyıldan itibaren yapılan siyasî eleştirilerde de görülebileceğini anımsatır. Bu eğretilemeli ayin, özellikle hayvan imgeleri aracılığıyla gizli bunalım ve çatışmaların dışa vurulmasına yol açıyordu. Moskova'da 1930'lu yıllarda bu tür söylemlerin hiçbir eğretilemeli yanı kalmamıştı: "HAYVANLAŞTIRILMIŞ" DÜŞMANA ÖNCE BiR AV HAYVANIYMIŞ GiBi DAVRANILIR, SONRA DA BIRAKILIRDI; TABiÎ BURADA ÖNCE ENSESiNE BiR KURŞUN SIKILIRDI. STALiN BU YÖNTEMLERi SiSTEMLEŞTiRiP GENELLEŞTiRDiKTEN SONRA ÇiNLi, KAMBOÇYALI VE ÖTEKi TAKiPÇiLERi BUNDAN GENiŞ ÖLÇÜDE YARARLANDI. BUNUNLA BiRLiKTE YÖNTEMLERi iLK BULAN STALiN DEĞiLDiR. LENiN'i DE BU SUÇLAMALARIN DIŞINDA TUTAMAYIZ; iKTiDARI ELE GEÇiRDiKTEN SONRA BÜTÜN DÜŞMANLARINI "ZARARLI BÖCEK", "BiT", "AKREP" YA DA "VAMPiR" OLARAK GÖRÜYORDU. (Komünizmin Kara Kitabı, s.996-997)
işte komünizmin insanları hayvan olarak gören bu bakış açısının temeli, Darwinizm'dir. Bu, Marx, Engels ve Lenin tarafından defalarca vurgulanmış bir gerçektir. Dolayısıyla, komünist vahşet, Darwinizm'in bir uygulamasından başka bir şey değildir.
sürekli kömünizm ile darwinizm birbiriyle ilişkilendirilerek harun yahya saçması gubidik kanıtlar ortaya atılır. efendim marx darwinist değildir hatta darwin'i sırf müslümanları aşağıladığı için domuza benzetmiştir.
ünlü darwinist ve türk düşmanı gladstone bulgaristan'da ingiliz desteğiyle kışkırtmalar çıkarmıştır.
"Gladstone´un Hıristiyan Bulgarların haklarını yüceltmesine karşı, Marx, Türk köylüsünün ahlâkî değerlerini ve ´Muhammet´in çocuklarının bütün Hıristiyan sahtekârlara ve ikiyüzlü gaddarlık tacirlerine karşı aldıkları sağlam şerefli tutumu yüceltiyordu."
ayrıca engels'e bir mektubunda darwin için şunu yazmştır.
"Marx: Maalesef Darwin de bu domuzca gösteriye ismini yazdırdı
Engels´e 11 Aralık´ta yazdığı mektubun sonunda Marx şöyle diyordu: ´Maalesef Charles Darwin de, Lewes´in ismini vermeyi reddettiği bu domuzca gösteriye kendi ismini verdi."
-----------------------
Marx, Darwin´in de St. James Konferansını toplayanlardan biri olduğunu görmüştü. Marx, o yıllarda, Darwin´in evrim teorisi hakkında karışık düşünceler içindeydi. Teoriye burjuva düşüncesinin bir yansıması olarak bakıyor, ancak aynı zamanda onu insan düşüncesinde yeni bir çığır açan bilimsel bir gerçek olarak da benimsiyordu.
1873´de Das Kapital´in I. cildinin bir kopyasını Darwin´e göndermiş ve Darwin´den kitabın eline geçtiğine dair bir mektup almıştı. 11 Aralık mektubundaki ifadeleri, Darwin çapındaki bir düşünürün Gladstone´un çevirdiği dolaplar ile ingiltere ve Rusya arasında ittifakı desteklemesinden duyduğu hayal kırıklığını belirtmekteydi.
darwin-gladstone ikilisi kafatasçılara ayarı veren gene marx'tır. ama sadece bir iki şeye dayanarak komünizm iğrençlikler temelinde yaratılmış gösterilir.darwin hakkında marx bir yanılgı geçirip vazgeçmeyi becermiştir.
not:ben komünist de değilim bir şeylerden habersizce suçlamaya karşıyım.
"kadının ortaklaşalığı"nın burjuva düzenine ait olduğu ve mülkiyetin ortadan kalkmasıyla birlikte bunun da ortadan kalkacağının komunist manifestoda açıkaça ifade edilmesine rağmen, iddialarıyla meseleden ne kadar bihaber olduklarını kanıtlayanların;
Gırtlaklarına kadar burjuva düzeninin "iğrençlikleri" içinde yaşayanların,
"fikir altyapıları" ve dünyaları sığlıklarından menkul olanların dayanaksız iddialarıdır.
Aklı selim olanlar için Komünist Manifesto'dan yapılan kısa bir alıntı:
--spoiler--
Ailenin kaldırılması! En radikal kişiler bile, komünistlerin bu menfur amacı karşısında parlayıveriyorlar.
Bugünün ailesi, burjuva aile, hangi temele dayanıyor? Sermayeye, özel kazanca. Bu aile tam gelişmiş biçimiyle, yalnızca burjuvazi arasında vardır. Ama bu durum, taydaşını, proleterler arasında ailenin fiilen varolmayışında, ve açık fuhuşta bulmaktadır.
Taydaşı yok olunca, burjuva ailesi de doğal olarak yok olacaktır, ve sermayenin yok olmasıyla her ikisi de yok olacaktır.
Bizi, çocukların ana-babaları tarafından sömürülmesine son vermeyi istemekle mi suçluyorsunuz? Bu suçu kabulleniyoruz.
Ama, ev eğitiminin yerine toplumsal eğitimi koymakla, ilişkilerin en kutsalını yok ettiğimizi söylüyorsunuz.
Ya sizin eğitiminiz! O da toplumsal değil mi? O da, içerisinde eğitim yaptırdığınız toplumsal koşullarla, toplumun dolaysız ya da dolaylı müdahalesiyle, okullar aracılığıyla belirlenmiyor mu? Eğitime toplumun müdahalesini komünistler icat etmedi. Yaptıkları şey, bu müdahalenin karakterini değiştirmeye ve eğitimi egemen sınıfın etkisinden kurtarmaya çalışmaktan ibarettir.
Aile ve eğitim konusundaki, ana-baba ile çocuk arasındaki kutsal ilişki konusundaki burjuva safsataları, proleterler arasındaki tüm aile bağları modern sanayiin etkisiyle parçalandıkça, ve bunların çocukları basit ticaret nesneleri ve iş araçları haline geldikçe daha da iğrençleşiyor.
Ama siz komünistler, kadınların ortaklığını getirmek istiyorsunuz, diye bağırıyor tüm burjuvazi bir ağızdan.
Burjuva, karısını, salt bir üretim aracı olarak görüyor. Üretim araçlarının ortaklaşa kullanılacağını duyuyor ve, doğal olarak, ortaklaşa olma yazgısından kadınların da aynı şekilde paylarına düşeni alacaklarından başka bir sonuça varamıyor.
Hedeflenen gerçek noktanın, kadınların salt üretim araçları olma durumuna son vermek olduğunu aklına bile getirmiyor.
Kaldı ki, burjuvalarımızın sözümona komünistler tarafından açıkça ve resmen yerleştirilecek olan kadınların ortaklaşalığı karşısında gösterdikleri erdemli öfkeden daha gülünç hiç bir şey olamaz. Komünistlerin kadınların ortaklaşalığını getirmelerine gerek yoktur; bu, çok eski zamanlardan beri zaten var.
Burjuvalarımız, kendi proleterlerinin karılarını ve kızlarını ellerinin altında bulundurmakla yetinmiyorlar ve resmi fuhşu bir yana bırakırsak, birbirlerinin karılarını baştan çıkarmaktan büyük zevk duyuyorlar.
Burjuva evliliği, gerçekte, evli kadınlarda ortaklık sistemidir, ve dolayısıyla komünistler, olsa olsa, kadınların ikiyüzlüce gizlenmiş ortaklaşalığı yerine açıkça yasalaştırılmış olanını getirmeyi istemekle suçlanabilirler. Zaten, apaçıktır ki, bugünkü üretim biçiminin kalkmasıyla birlikte, bu sistemden çıkan kadınların ortaklaşalığı da, yani resmi ve özel fuhuş da kalkacaktır.
Komünistler, ayrıca, vatan ve milliyeti kaldırmayı istemekle de suçlanıyorlar.
işçilerin vatanı yoktur. Onlardan sahip olmadıkları bir şeyi alamayız. Proletarya, herşeyden önce, siyasal gücü ele geçirmek, ulusun önder sınıfı[45*] durumuna gelmek, bizzat ulusu oluşturmak zorunda olduğuna göre, kendisi, bu ölçüde, ulusaldır, ama sözcüğün burjuva anlamında değil.
--spoiler--