öz olmayınca söz yükselmiyor göklere! bir insana insan mı denir?
bütün işi, yemek ve uyumak olursa dünyada yalnız?
ikisini de yüzüstü bırakanlar gibiyim.
sevgisinde de nefretinde de dönek olan adam hiçbir işe yaramaz.
hem iyiyle ve kötüyle arası iyi olan, yâni her tarafa mavi boncuk dağıtan adam, her an dönebilir. korkmalı!
düşünen cevher ruh'tur.
ruh, fikirleri idrak ederek, zekâ onları meydana getirerek irade olur. idrak eden ruh olduğuna göre, ruhu idrak etmek düşünülemez.
bundan şu netice çıkıyor ki, ruh üstüne bizim hiçbir fikrimiz olamaz.
“insan, kendi yaşamını anlamlı kılmak için dünyada bir yer edinmeye çalışır, ama en büyük anlam, kendi içinde bulduğudur.”
– Søren Kierkegaard, Varoluşçuluk
"kadınlar, gerektiğinde, hapishane duvarlarına mavi gökyüzünün resmini çizebilirler.
Çileler yanarsa, daha fazlasını eğirirler. Ekinler tahrip olursa, hemen daha fazlasını ekerler.
Hiçbir şeyin bulunmadığı yerlere kapılar çizer, bu kapıları açar, oradan yeni yollara yeni hayatlara geçerler."
(bkz: kurtlarla koşan kadınlar)
"Bir toplumun üyelerinin kafa yapılarında aldatıcı olan şey; benimsedikleri görüşlerin "herkesçe geçerli sayılan" görüşler olmasıdır. Büyük bir saflıkla insanlar, çoğunluğun belli bazı fikirleri ya da duyguları paylaşmasının o fikir ve duyguların doğruluğunu kanıtladığına inanırlar. Hiçbir şey bundan daha yanlış olamaz. Bir şeyin herkesçe geçerli sayılmasının kendi başına akılla ya da ruh sağlığıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Folie á deux (iki kişilik çılgınlık) nasıl rastlanan bir şeyse folie á millions da (kitlesel çılgınlık) görülebilir. Milyonlarca insanın aynı kötülükleri paylaşması o kötülükleri erdeme çevirmez; birçok yanlışı paylaşması o yanlışları doğru yapmaz; milyonlarca insanın aynı akıl hastalıklarını paylaşması da o insanları akılca sağlıklı duruma getirmez."
“bu dünyadaki en bahtsız insanlar başkalarının kendi kaderleri üzerinde söz sahibi olmasına izin verenlerdir. en bahtlı insanlar ise almış olduğu kararlar ile kendi kaderinin efendisi olmuş kişilerdir.”
"Dünyada bir tek insana inanmıştım. O kadar çok inanmıştım ki, bunda aldanmış olmak bende artık inanmak kudreti bırakmamıştı ama bir kere kırılmıştım. Hayatta en güvendiğim insana karşı duyduğum bu kırgınlık, adeta bütün insanlara dağılmıştı."
"Karımın herkesten farklı, dikkat çekici tek bir özelliği varsa, o da sutyen takmayı sevmemesiydi. Kısa ve durgun geçen flört döneminde, bir keresinde tesadüfen elimi sırtına dokundurmuş ve kazağının altında sutyen askısının olmadığını anlayıp biraz heyecanlanmıştım. Acaba bir mesaj mı vermek istiyor diye bir iki dakika daha dikkatli bakmış, hareketlerini gözlemlemiştim. Gözlemin sonucu, kesinlikle ne bir mesaj verdiği ne de bir sinyal gönderdiğiydi. Peki neydi, tembellik ya da duyarsızlık mı? Anlayamıyordum. Hayır, sutyensiz gezmeye uygun, biçimli gögüsleri olduğundan da değil. Dolgulu bir sutyen takmasını tercih ederdim, en azından arkadaşlarımla tanıştırmaya yüzüm olurdu." Han kang/ vejetaryen
"Siz hangi gruptasınız? Yıllar önce yaşadığı olumsuzlukları durmadan tekrarlayıp elindeki kartopunu kocaman bir çığa dönüştürerek içinde kaybolanlardan ve yanındakileri de sürükleyenlerden mi; yoksa kocaman bir kar kütlesini güneşin sıcaklığıyla eritip etrafına huzur verenlerden mi?"
“Nihayet onun elinden kurtulup kendinizi odanıza attığınızda pencereden giren akşam güneşinin ışığında neşeyle dans eden tozlar dört bir yana dağılır. Onların huzurunu kaçırmak sizi öyle çok üzer ki, içiniz feci bir dışlanmışlık duygusuyla dolar. Birden gözlerine yaşlar hücum eder. Bu küçük sevimli yaratıkların sizden korkmasını hazmedemezsiniz. iki saatlik dayak seansına gık demeden katlanan siz, yere kapanıp zırıl zırıl ağlamaya başlarsınız. Sonra bir toz tanesi gelip parmağınızın üzerine konuverir. Usulca oynatırsınız parmağınızı. Hala oradadır. Derken diğerleri ona katılırlar. Yerde yatarken üzerinize toz tanecikleri yağar. Sırt çevirdiğiniz hayat o noktada sizi kucaklarken hıçkırıklarınız fraktal bir dans müziğine dönüşür.
Bir gün toz zerrecikleri sizi bağrına basarsa, bilin ki ya Nirvanaya ulaştınız ya çıldırdınız.”