bugün

"sizden yerine getiremeyeceğiniz bir şey istendiğinde hiçbir sahte umut kapısı bırakmadan kesin olarak hayır deyin; vermek istediğinizi de çabucak, gecikmeden verin; böylelikle reddetmenin inceliğiyle iyilik yapmanın inceliğini, insanı yücelten bu çifte dürüstlüğü kazanırsınız."
Her yerde olan hiçbir yerde değildir.
görsel
Tanrı seni ne yaptı..
yoldaş sana elimi veriyorum
paradan kıymetli sevgimi veriyorum
vaazlar yerine ya da yasalardan önce, kendimi veriyorum
sen verecek misin kendini bana? çıkacak mısın benimle yolculuğa?
bağlı kalsak mı birbirimize, yaşadığımız süre boyunca
(img:#1806243)
dünyadaki en ağır yük pişmanlık duygusu olabilir mi acaba?

ah margueriteciğim.
' Eğer biri dışında tüm insanlık aynı düşüncede olsa, o bir kişi de tamamen karşıt bir düşüncede olsa, o kişinin gücü eline aldığı zaman tüm insanlığı susturmaya hakkı yoksa aynı şekilde insanlığın da o kişiyi susturmaya hakkı yoktur. '

John Stuart Mill, Özgürlük üzerine.

' Ben herhangi bir tarikatın sözcüsü değilim. Yani, ilan edilecek hazır bir formülüm yok. Derslerimde de, konuşmalarımda da tekrarladığım ve dağarcığına kadar tekrarlayacağım tek hakikat: her düşünceye saygı. '

Cemil Meriç, Bu ülke.

' Yemin ederim ki dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez. '

Bu ülke, s. 208

bir şey daha var,

vaktinde dostoyevski şöyle bir soru atmıştı ortaya;

eğer masum bir çocuğun gözünden tek damla yaş dökülecekse, barışın, mutluluğumuzun ve hatta yeryüzünde ebedi uyumun sağlanması ve temellerinin güçlü bir şekilde atılması için yaşanacaklar mazur görülebilir mi?

sorusunu yine kendisi yanıtlamıştı dostoyevski ;

hiçbir ilerleme, hiçbir devrim o gözyaşının dökülmesini haklı göstermez. hiçbir savaş.

o gözyaşı damlası her daim her şeyden kıymetlidir. o tek damlacık gözyaşı.
onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibi yiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak… haydi bunların hepsini yapayım. fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim? nasıl onlar gibi hissedebilirim?

yakup kadri karaosmanoğlu - yaban
"başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım. mürekkeple yazmışlar oysa. ben, kurşun kalem silgisiymişim. azaldığımla kaldım."

selim ışık-tutunamayanlar
uçurtma avcısı.
görsel
"Hala çocuk ruhluyum, sadece günü yaşıyorum. kımıldamak için hareket etmeyi, soluk almak için havayı seviyorum. Ölmek için öleceğim, ve her şey bitecek."

umberto eco - prag mezarlığı
Günlerdir yoksun. Öfkeni bile özledim. Nasıl bir uzaklıktan geleceksin bilemiyorum. Ayrılıktan medet umar oldum. Kaşlarının işaret ettiği yerde duracağım. Kararan gümüşler gibi duracağım. Bir ülkenin acılarına tutunarak özür dileyeceğim. Işıklı bir korunak arayacağım sesinin kıvrımlarında.‘Gelmen iyiliktir’ diyeceğim. Yüreğimden başka yanıtım olmayacak. Bir sorudan bir soruya vuracağım seni yine. Dünyanın bütün yağmurları yağacak iki söz arasında. Ellerimi geçmişe mi geleceğe mi koyacağımı şaşıracağım. Küller altındaki köz için bir yudum soluk isteyeceğim. ‘Aşk iki kişiliktir’ sözünü düşüneceğim uzun uzun. Kalkıp pencereden hayata bakacağım.

Ömrümden öteye taşıdığım çocuk… Ya sen bu ülkede doğmasaydın, ya ben aşkı herkes gibi bilseydim.

Şükrü Erbaş
“Allah canımı alsa da ölmüşlerini siksem.”
-kayserili yazar
insan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. bekleyip durur insan. hiçbir şey olmaz. insan bekler, bekler, bekler...
görsel

Metastaz kitabından çok küçük bir bölüm paylaşıyorum.
Türkiye'nin ne durumda olduğunu anlamak isteyen her yurttaş bu kitabı bir an önce okumalı...
“Hiçbir şey ummuyorum,
Hiçbir şeyden korkmuyorum,
Özgürüm.”

Nikos kazancakis-zorba.
" ihtiras yoksunluğu en asil zihinlerin ayrıcalığıdır. Bu yoksunluk bizi geçici ve ucuz dürtülerin etkisinden kurtarır. insanın kendine, nefsine hakim olması en önemli ilkedir; özgür iradenin zaferi burda yatar."

Baltasar gracian - akıllı yaşama sanatı.
Her şey sessiz bir film gibiydi. Sadece müzik vardı, duyulan. Gerisi sağırlar için tiyatro... Kim kimi duymuştu ki zaten, bugüne kadar? Kim kimin çığlığına koşmuştu ki? Komşularının hıçkırıklarını duymazdan gelen insanların kaderinde sessizce ağlamak vardı. Dünyada yardım istenecek kimse yoktu. Hiçbir zaman da olmamıştı. Gönüllü yardım kuruluşları doyuruyordu belki birkaç yüz bin kişiyi, ama duyabiliyor muydu, karnını bayat yemeklerle doldurduğu insanların haykırışlarını?..
ilk yalanı söyledikten sonra bir daha konuşmamalı insan.

tutunamayanlar.
Derin tesirler,dilsizdir.
Peyami Safa-Yalnızız
"Senin imtihanın bende hissettiğin hiçbir şeyi başka yerde bulamayışın olacak."
Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinenlerin sayısı o kadar az ki. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse, herkes gülüyor;
“Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?”
Öte yanda, iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. insanları birbirine bağlayan şey tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gideceği bir handaymış gibi yaşıyor.

- F. M. Dostoyevski
Bir roman okumuştum. Bundan yıllar önce. Şimdi adını hatırlamıyorum. Romanın kahramanı bir polisiye yazarı. Dünyaca ünlü ve nobel ödüllü bir yazar. imza günleri düzenleniyor ve önünde binlerce kişilik bir kuyruk oluşuyor. Kitaplarını imzalaması
için yazar adına iki günlük bir organizasyon gerçekleştirmişler. Yazar, önüne konan her kitaba bir paragraf yazıyor, altına da tarihi ve tam olarak saati kaydediyor. iki gün boyunca yüzlerce kitabın ilk sayfalarını bu şekilde doldurup ortadan kayboluyor. Ancak yazdığı paragraflar, ilk bakışta son derece anlamsız görünseler de, hayranlar kulübünden birkaç kişinin fark etmesiyle anlam kazanıyor. Çünkü paragraflar birbirini takip ediyor. Yazarın son romanını imzaladığı kitaplara parça parça yazdığı ortaya çıkıyor. Gazetelere ilanlar veriliyor, televizyon haberlerine konu
oluyor. imza günlerine katılmış herkes bir araya getiriliyor. Ancak romanın sonu yok. Yazar da ortada yok. Herkes merak ediyor. Çünkü bütün roman bir katil ve bir kurban üzerine. Adları bilinmiyor. Ama romanda bütün ayrıntısıyla katilin kurbanı neden öldürmesi gerektiği anlatılıyor. Hayranları bu bilinmezlik
içinde deliye dönüyor. En sonunda yazarın nereye saklandığını buluyor ve adresini öğreniyorlar. Eve girdiklerinde duvarlarda sprey boyayla yazılmış paragraflar görüyorlar. ilk gördükleri paragrafta şöyle diyor: "Kalabalık bir grup eve girdi. Kapıyı açık bulduklarına bile şaşırmadılar, tek şaşırdıkları duvardaki yazılardı..”
Biraz daha ilerliyor ve evin ikinci katına çıkıyorlar.
Kapalı bir kapının üzerindeyse şöyle yazıyor: "Sadece öğrenmek istiyorlardı. Katilin ve kurbanın kim olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Ağızlarından salyalar, avuçlarından terler akıyordu. Bütün bakışlar ve düşüncelerin kaygan olduğu bir koridorun sonundaki kapıyı açtılar ... "
Kalabalık büyük bir heyecanla üzerinde yazı olan kapıyı açıyor ve yazarı kendini vurmuş olarak buluyorlar.
Ölü yazarın kapaklanmış olduğu çalışma masasının dayandığı duvarda, “Kurban da, katil de benim. Hepsi benim ... " yazıyor.

- Piç -
- Hakan Günday
görsel
Gerçek her zaman gerçeğe ters gibi görünür. Öyle ki ne ölçüde gerçekse bazen o derece gerçeğe ters izlenimi verir.