Bazen düşüncelerimi anlayacak birilerini bulma çabam, kilisenin içinde Müslüman aramak kadar anlamsız. Benim gönlüm bu cağa ait değil iliklerime kadar hissediyorum. Ben hala ikram edilen bir çikolatanın yarısını sevdiğine vermek için saklamak gerektiğini,bir göz odada da saraylarda yaşanmayacak mutlulukların yaşanabileceğini, yüzünüze gülümseyen, kapıyı geçmeniz için tutan insanların dua hak ettiklerini düşünen biriyim. O yüzden kimse tarafından anlaşılmayı beklemiyorum.
teorik olarak böyle bir şeyin olma ihtimalinin çok düşük olduğunu sanmaktayım. çünkü, insan mutlaka anlaşılır; yanlış da olsa anlaşılmıştır kardeşim. yanlış anlaşılmak kişinin anlaşılmadığı anlamına gelmez. ki böyle bir tabir kendi içinde bile çelişir: yanlış anlaşılmak. e anlaşılmışsın? **
kişi, anlaşılmadığına o kadar emindir ki, sanki çok komplike cümleker kuruyormuş gibi, her basit cümlesinin ardından "anlatabiliyor muyum?" sorusunu ekler.
ne yazık ki acı bir gerçek, nedeni de şu anlayamazlar çünkü senin pencerenden bakamazlar olaya ,mesela bir anne bir çozuk gözüyle bakamaz olaya arada tecrübeler vardır çoğaltılabilir bu örnekler. herkesin kendine göre bir bakış açısı vardır ve ne yazıkkı bazıları at gözlükleriyle dolaşmaktadır anlatırsınız anlatırsınız anlayamaz önce gözlüklerini çıkarması gerekir. gözlüklerini aldığı yıllar çok önceye dayandığı için onlarla yaşamaya alışmış bir bütün olmuşlardır o gözlüklerin verdiği kilitlenmişlikle hayatına devam etmeye çalışmaktadır.
olaya bir de şu yönden bakmaya çalışırsak eğer 1 litrelik bir kaba ne yaparsanız yapın 1 damla daha su ekleyemezsiniz illaki kabı genişletmeniz gerekir ve o kabı geliştirme girişimi olmadığı için anlayamazlar.
ancak şu açıdan bakmakta da yarar var.herkes kendine göre haklıdır.
sanırım şu fıkra herşeyi anlatmaya yetecek.
Nasreddin Hoca'nın kadılık (hakimlik) ettiği günlerde adamın biri yanına gelir. Adam,
komşusundan şikayetçidir. Derdini anlatır. Hoca, adamı güzelce dinledikten sonra:
-- Haklısın! diyerek gönderir.
Biraz sonra adamın şikayetçi olduğu komşusu çıkagelir. O da az önce gelen komşusundan
şikayetçidir. Derdini anlatır, hakkının verilmesini ister.
Hoca onu da güzelce dinler. Sonra: - Haklısın! diyerek onu da yollar.
O sırada Hoca'nın yanına gelmiş bulunan ve konuşulanlara kulak misafiri olan karısı, bu işe şaşar.
Hocaya:
-- ilahi Hoca Efendi! Sen ne biçim kadısın? Birbirinden şikayetçi olan iki adamın ikisi birden hiç
haklı olur mu? diye sorar.
Karısının bu sözleri üzerine Hoca, bir süre düşündükten sonra ona şöyle der:
-- Hatun, sen de haklısın.
haklıyız haklılar ama neye göre haklılar?
- evet herkes kendi kabına göre haklı.
insanalra sıradan gelen şeyleri abartıp büyütmek, bunun getirisi olaylara karşı büyük tepki, tepkisizlik gibi davranışlarda bulunulduğu taktirde gerçekleşen olaydır.
"birine anlatsan gayet sıradan gelir, sorun şu ki sen sıradan değilsindir..."
kendini yanlış ifade etmekten kaynaklanır genelde. insanların seni sonunda anlayacağını sanarsın, oysa yine aynı tablo çıkar karşına. her konuda yanlış anlaşılırsın, sonra çekersin kendini herşeyden, daha fazla batmamak için. çaban boşa gitmiştir her seferinde. koyvermişliğin dibine vurursun. oysa anlayacakları dilden konuşmak varken sen kolay olanı seçer uğraşmazsın. sonra bakmışsın ki önemsenmeyen biri olmuş çıkmışsın.
farklı düşüncelere, zor hedeflere, kayda değer ideallere sahip insandır.bu hayatta elbet farkedilecektir değeri, hatta anlaşılmaya çalışılacaktır.
hangi sıradan insan tarihte farkedilebilmiştir ki zaten.
Susmak zorunda kalmak, ya da evet ben de aynen oyle dusunuyorum diye icinden gelen sesi susturmaktir. Aslinda cok aci veren durum, kotu ya da aptal olmak dememek, sadece herkesten farkli dusunmektir. Aptal oldugun ve ya esrarengizligini gostermek icin degil. Bazi insanlar oylesine yalnizlar, binlerce arkadasi olmasina ragmen.