kimse okumasa da

entry365 galeri2
    50.
  1. 51.
  2. Bilinç altımızda gerçekleşen merdiven altı hayallerimizin gerçekleşme ihtimallerinde kendimizi sınama altında hayata karşı kendimizi koruma altına alıyorduk.
    ilk soruyu biz soruyorduk.
    Sırf kafası karışsın diye karşımızdakinin noktası uzun cümleler kuruyorduk.
    Üste geçme çabasında bir sürü anlamlı anlamsız cümlelerin altına imza atarken;
    Karşıda olanın mimiklerini izlemekten sıkılmıştık.
    Mimikler ve ifadeler o kadar yanıltıcı oluyor ve insanda düşünce okuma yeteneği arzusu uyandırıyordu.
    Tiyatro sahnesinde zannediyorlardı kendilerini ve bende otopsiye dayanacak mide yoktu.
    istemsiz çalışan mide kaslarım beyin hücrelerime yol gösteriyorlardı.
    En güzel kıyafetlerimizi giyip akıntıya hazırdık.
    Akıntılara karşı nefes alma çabalarımız kafamızın içerisindeydi.
    Sular altında kalsak bile gözlerimizi açtığımızda film kaldığı yerden devam edecekti.
    Kıymetimizin olmadığı anlarda merdiven altı bile olsa aynı çizgide aynı bilinç altı faaliyetlerinin isimsiz kahramanları oluyorduk.
    3 ...
  3. 52.
  4. Final sahnesi.
    Adam yenilmiş artık batan adamdır.Gece gündüz içmekten reflekslerini ve yetilerini kaybetmiştir.
    Kameraya boş gözlerle bakarken çaktırmadan hala kendini beğenmektedir.
    Son an bile olsa yakışan bir son olmalıydı.Hatırlanacaksa eğer bu görüntüsüyle hatırlanmalıydı.
    Sıcaktan bunalmış uzun saçları terden sırılsıklam olmuştu.
    Armut koltuğun üzerine oturmuş cam sehpanın üzerinde bilgisayarın ona sunduğu nimetleri kafasından geçiriyordu.
    Kolu bacağı kırılmış talan edilen kurgularının kaygılarında birazdan içeriye girecek kötü adamın şakağına dayayacağı silaha karşı durmayacaktı.
    Biraz sonra ölecek olmanın getirileri kaygılarından daha ağır değildi.
    Gülümsemeyen gözleri o kadar derin girdaplara sahipti ki;
    Ne kaygılar biterdi ne de filmin sonuna yazılacak kötü sonların sayıları.
    Sayfa sayfa sonlar.
    3 ...
  5. 53.
  6. Bir şeyin olacağı ihtimaline inanmak olmayacağına inanmak kadar gerçek değildi.
    1 ...
  7. 54.
  8. Bir şeyin olacağı ihtimaline inanmak olmayacağına inanmak kadar gerçek değildi.
    0 ...
  9. 55.
  10. Güzel gitmiyordu her şey.
    Her şeyin içerisinde ayıklayıp tutunacak kırıntılar bile yoktu.
    Olma ihtimallerinin olmama ihtimallerine yenilmelerinde olasılık hesaplamaları müfredattan kalkmıştı.
    Kendimizi yalnız hissetmekten bıkmıştık.
    Hayat yüzümüze vururken başaramadıklarımızı yolun akışına uyum sağlayıp uyumlu bireyler olmaya devam ediyorduk.
    Aklımıza takılanlar kalbimizde sıkışıyordu.
    Gözlerimiz kararıyor kalp damar psikolojimiz ikinci beynimiz olan bağırsak sinirlerinde yaşamaya çalışıyordu.
    Dışarıdan sesler geliyordu.
    Her zaman ki gibi iyi gitmiyordu bir şeyler.
    Tehlike anında vücut dışına çıkmamamız gerekiyordu.
    Hücre dışına çıktığında ölüyordu zaten ölü olan bir şeyler.
    Yaşamıyorduk ve yaşadığımıza kendimizi inandırmak için bir ömür boyu laflar üretip cümleleri suç mahalli haline getiriyorduk.
    Zaten hiç bir şey güzel gitmezdi.
    Bir şeyin olacağı ihtimaline inanmak olmayacağına inanmak kadar gerçek değildi.
    3 ...
  11. 56.
  12. Sevket Gunes
    Az önce
    Belki de biz çağırıyorduk başarısızlıkları.
    Başarısızlıkları çağırdığımızı söyleyen bilim adamları üzerini örtemiyordu kaybeden oluşumuzu.
    Öyle bariz hatalar yapıp kaybediyorduk ki şike yaptığımızı falan zannediyorlardı.
    Yıllar sonra karşılaştıklarımız hadi ya senin hala burada olmana şaşırdım diyorlardı.
    Sanki gençken bir yetenektim ama olmamıştı işte.
    insanların zihinlerinde tanıdık bir yüzdüm ve alışmışlardı yıllardır beni görmeye.
    Öyle kibirli ünlülerden değildim.
    Tanındığım kadardım ve tanımadıkları zamanlarda kafama takmıyordum.
    Olamamıştım işte.
    Tam olacaktım belkide ben istemedim olmayı.
    Kafam olumsuzluklar üzerine senaryolar üretiyordu.
    Yavaş çalışan beyin hücrelerim hayatı yakalayamıyordu.
    Gökyüzü gri bulutluydu.
    Esen rüzgara gıcık oluyordum ve hala kendimle kavga ediyordum.
    Hayat bizi başarısız olarak kayda geçse de elden bir şey gelmiyordu.
    Ben böyle mutluydum.
    Adına mutsuz deseler de umurumda değildi.
    3 ...
  13. 57.
  14. 58.
  15. Öleceğim dedim inanmadınız. Öldükten sonra da okumayacaksınız zaten. Aynadaki sır misali belki de başka sebepler vardı böyle olması için.
    2 ...
  16. 59.
  17. Duvarda asılı olan tablo hala orada asılı duruyordu.
    Hipnoz olmuş gibi aynı yere bakıyordum.
    Resmin boyalarının rengarenk karmaşalarında bakışlarım gözlerimin dışına çıkıyor.
    Şaşılaşan gözlerim fizyolojik sorun olarak kaldığı yerde tedavisini bekliyor.
    Mekanik destek beklerken dışarıya çıkanlara müdahil olamazken ondan onlarca olurken konu mankeni gibi dışarıyı seyrediyordu.
    Yolda kalmıştı.
    Hayat tarzı gün boyu soluk alışverişlerine yapışmış kafasının içinde egemen hücreler topluluğu olmuştu.
    Tarzını yaşıyordu.
    Kimseye boyun eğmemek için kibarca saygı gösterileri sunuyordu insanlarına.
    Eve ekmek götürmek için ilişki kurduğu insanların dünyalarına karışırken kafasının yettiği kadar insancıl olmaya çalışıyordu.
    Yeryüzünde deprem oluyordu.
    içine kaçtığı çadırın penceresinde nefes almaya çalışıp kalbinin derinliklerinde vicdanın kıyılarına ayak basmaya çalışıyordu.
    4 ...
  18. 60.
  19. Sevket Gunes
    Az önce
    Korku filmi seyrediyordum.
    Semptomlar süreklilik gösteriyordu.Kendimi güvende hissetmiyordum.
    Üşüyordum.
    Uykularımın arasında titreyip sağ bacağımla beraber yatağın içinde öne doğru zıplıyordum.
    Bölünen uykulara rağmen yeniden uyuyup şarj olmaya çalışıyordum.
    Erken uyanmak zorunda kaldığım anlarda dışarıya çıkarken hala uyuyan tarafı vardı kafamın.
    Siyah asfaltlar boyunca rüzgara karşı giderken aklım kafatasının içerisinde ıslanma tehlikesi olmadan beni yönetiyordu akıl oyunlarıyla.
    Dışarıda üzerime şimşekler çakıyor gökyüzünden boşalan yağmurlar yağıyordu.
    Asfaltın üzerinde sulu halisinasyonlar görüyordum.
    Biraz sonra suların içerisinde boğulacaktım.
    Gözlerimi kapıyorum ara ara rüzgara karşı yolculuklarımda.
    Kafamın içerisinde biriken senaryolar hatıralarımla karışıyor.
    Korkularımızla karışıp kanımıza karışanlar semptom olarak çıkıyor karşımıza.
    1 ...
  20. 61.
  21. Hikayeler anlatmaya çalışırken kendimin konu olduğunu fark ettiğimde alınmıştım.
    Hayat bunu neden yapıyor diyordum kendime.
    Üzerime prokjektör tutup sahnede zannetme hissi veriyordu bana.
    Kendi kafama göre takılırken migrenimi azdıran güneş ışığı zannediyordum.
    Doğal saydığımdan dolayı hoş görüyordum canımı sıkan yanlarını hayatın.
    Gece boyunca zaman kavramını yitirip sabah olduğunda bodoslama atladığın karmaşanın içerisinde her seferinde daha aptal rolü oynamak seni fark ettirmez ama iyi yazılar yazabilirsin.
    Ezberini ve provalarını yapmadan var olduğun oyunda içinden geldiği gibi yaşayıp sana en yakışır vaziyette acılarını çekip hüzünlü adam olmanın saadetlerine eriyorsun.
    Zor zamanlarda ara sıra kafan duruyor yolunu kaybedip sürekli kendi etrafında dönüyorsun ya.
    Bazen ben bile inanıyorum senin proje olduğuna.
    Kameralar çekimlerini tamamlayacak ve sonra sen farkında olmadan film yıldızı olacaksın.
    Seni bir gün yazar olacaksın diye kandırdılar.
    Bir gün adam olacaksın.
    Sen adam olacak çocuksun.
    Yatma zamanı geldiğinde steril yatağına yatıp kendini mutlu zannediyordu.
    Öğlen olduğunda uyanıp yeniden kameralar tarafından çekileceğinin farkında değildi.
    O hayatı gerçek zannediyordu.
    5 ...
  22. 62.
  23. Yaşamı sevmiyorduk ama bizzat hayatın içerisinden geliyorduk.
    Küçük bir çocuktuk ağzına baktığımız ebeveynlerimiz vardı.
    Yüzlerinden anlıyorduk hava durumu raporlarını.
    Havanın durumu insanları etkiliyordu.
    Mutsuzluk oluk oluk akıyordu.
    inkar edemeyecek kadar hayatı yakından tanıyorduk.
    Daha iyi yaşamak için tasarruflar yapılırken dolmuşa binmeden arkasından takip ediyordum babamı.
    Benim elimde söğüt ağacından yapılı bir değnek vardı.
    Kendi kendimi kendi dünyamın kralı ilan ediyordum.
    O elinde teneke ayçiçeği taşıyordu.
    Elini kesmesin diye karton kağıtlar dolamıştı tenekenin plastik tutma yerine.
    Hiç anlamıyordum o adamı.
    Neden böyle bir hayat sürüyorduk?
    Hayat bir kader miydi yoksa biz daha iyi şartlarda olmak için elimizden geleni yapmıyor muyduk?
    Ben daha iyisini yapacaktım.
    Benden mutlu çocuklarım olacaktı ve benim yaşadıklarımı yaşamayacaklardı.
    Babam gittiğinde baba olmayı ve hayatın zorluklarını anlamıştım ama artık çok geçti.
    Elinde yağ tenekesiyle yürüme sırası bana gelmişti.
    Ben babam gibi akıllı değildim.
    Parmaklarımı kesiyordu artık plastikten yapılmayan yağ tenekelerinin tutma aksamları.
    Önden yürüyordum.
    Arkamdan gelen çocuklarımın serzenişleri benim çocukluğumda olduğu gibi sessiz değildi.
    Onlar ergen bunalımlarını ağızlarını geldiği gibi söylüyorlardı.
    Ağlayarak yürüyordum.
    Daha demokrat bir baba olmayı hayal edip kendi babamın kıymetini bilmemiştim.
    Bende kızıyordum babamın ev için tasarruf yapıp dolmuşa binmeden yürümelerine.
    Yemek yağını ucuza almak için uygun markete gitmelerine.
    Jeton düştüğünde çıkan ses kulaklarında uğuldar ve seni çok eskilere götürür.
    Ama artık jetonlar bile yok.
    Hayat üşütür insanı.
    1 ...
  24. 63.
  25. Ertesi günün gribal sarhoşluğunda ayakta durmakta zorlanıyordum.
    Gözlerim çapaklı bahara inat öksürüyordum.
    Öksürdükçe rüzgar daha sert esiyordu üzerimize.
    Terli atletimiz sırtımızda kurumaya yüz tutarken akan burnumuzla bizi çeken en yakın objektife salak bakışımızla bakıyorduk.
    Kafa yapan enfeksiyonun tedirgin kıyılarında gezinip biraz korkudan biraz üşümekten titriyorduk.
    Cezai ehliyetimizi elimizden alan havaleli ateşlerimiz vardı.
    Çocuk saymadıklarından dolayı ilgi alanlarının dışındaydık.
    Kimse ateş ölçerle ve ateş düşüren şuruplarla koşmuyordu peşimizden.
    Terleyen bedenimin sırtımdan akan soğukluğunda düşünce mekanizmanın arasına sıkışanların algıları bozmasında kendimi tedirgin hissediyordum.
    Savunma yapmak zorundaydım.
    Kendime bunların geçici olduğunu anlatmaya çalışırken rüzgarların savurup bana getirdiği zarfı açtığımda hala yaşamın benimle uğraştığını hatırlıyordum.
    Zaten kafam yerinde değil.
    Bir derdi bin zannediyorum.
    Daha fazla yükleme yapmak neden?
    Hayat üşütür insanı.
    2 ...
  26. 64.
  27. Ertesi günün gribal sarhoşluğunda ayakta durmakta zorlanıyordum.
    Gözlerim çapaklı bahara inat öksürüyordum.
    Öksürdükçe rüzgar daha sert esiyordu üzerimize.
    Terli atletimiz sırtımızda kurumaya yüz tutarken akan burnumuzla bizi çeken en yakın objektife salak bakışımızla bakıyorduk.
    Kafa yapan enfeksiyonun tedirgin kıyılarında gezinip biraz korkudan biraz üşümekten titriyorduk.
    Cezai ehliyetimizi elimizden alan havaleli ateşlerimiz vardı.
    Çocuk saymadıklarından dolayı ilgi alanlarının dışındaydık.
    Kimse ateş ölçerle ve ateş düşüren şuruplarla koşmuyordu peşimizden.
    Terleyen bedenimin sırtımdan akan soğukluğunda düşünce mekanizmanın arasına sıkışanların algıları bozmasında kendimi tedirgin hissediyordum.
    Savunma yapmak zorundaydım.
    Kendime bunların geçici olduğunu anlatmaya çalışırken rüzgarların savurup bana getirdiği zarfı açtığımda hala yaşamın benimle uğraştığını hatırlıyordum.
    Zaten kafam yerinde değil.
    Bir derdi bin zannediyorum.
    Daha fazla yükleme yapmak neden?
    Hayat üşütür insanı.
    2 ...
  28. 65.
  29. 66.
  30. Sanat ile uğraşmaya çalışırken sanat için yaptıklarımız sanatsal olmayan hayatta eğreti duruyordu.
    Hayat dik kafalıydı.
    Sabit kuralları vardı ama esnemek için bizim sırada olmadığımız uzun kuyrukları olmayan sıradan olmayan zamanları seçiyordu.
    Özlü sözlü konuşmaları olmayanların yaşadığı zamanlardı.
    Sözlükten konuşmak para etmiyordu.
    Biz cümleye büyük harfle başlamaya çalışırken cümle önümüzden kayıp gidiyordu.
    Tutmaya çalışıp noktalama işaretlerinin kenarından tuttuğumuzda adamlar uzaya astronatlar göndermişlerdi.
    Kendi kendimize konuşup bir şeyler yazdığımızda gökyüzüne bakıp iyi bir şeyler bekliyorduk.
    Sanat karın doyurmuyordu.
    O kadar çok yazıp o kadar beklemek için ömrün geceleri harcanmıştı.
    Yaprak bile kıpırdamıyordu.
    işler durgun.
    Sonra açılır belki.
    Hayat yine bizi bir tarafına takmıyordu.
    Hayat üşütür insanı.
    1 ...
  31. 67.
  32. Sessizlik yağmurları durmayan gökyüzünden düşüp kafamıza damlıyordu.
    Dışarıdan gelen sese bakmak için kafamızı gri gökyüzüne çeviriyorduk.
    Etraf yerden kalkan tozlarla doluydu.
    Önümüzü göremiyorduk.
    Zihnimizi bulandıran düşünceler sarhoş ediyordu.
    Bulutların arasından çıkıp assolist olmaya yeltenen ışıklar sahnenin kendine gelmesini bekliyordu.
    Tepemizde ışıyan özgür enerjiler olmadan kemiklerimiz ve doğa ayağa kalkamıyordu.
    Kışın kaoslu girdaplarında ayakta kalmaya çalışırken mevsimi kabullenmişlik vardı ve üzerimizde kışlık kıyafetler.
    Yerinde güzel olanın ispatıydı mevsimlerin insanlar üzerinde ki etkileri.
    Yaşam hedefini seçmiş kafamıza bombalar atıyor.
    Soğuk algınlıkları direk zihni bulandırıp bedeni yorgun düşürüyor.
    Yaşam tarzından kaynaklanan dış dünyaya uyum sağlayamamanın etkilerine alışık olsak da bu kadarı fazla.
    Bir şey yazmak için bahçeye çıkıp erik ağacının dibinde bir şeyler yazmaya kalktığımda gökyüzü kükrüyor.
    Kulağımda kulaklık var duymuyorum onu.
    Ne zaman üzerime damlalar yağsa bende şaşırıyorum mevsimlere.
    Ne kağıt kalıyor ne kalem.
    1 ...
  33. 68.
  34. Hayatın taramalı tüfeği vardı.
    Tarıyordu bizi kafasına göre.
    Kurşunlar bedenimize girip çıkarken yaşamaya çalışıyorduk.
    Bulutların ardına saklanan güneş kendini gösteremiyordu.
    Oysa ki biz güneşi sebepsiz sevmiştik.
    Sanki babası eve kapatmış sevdiğine gitmesin diye önüne setler çekilmişti.
    Yara bere içinde ıslak burnumuzu çekip gökyüzüne baktık.
    Hala karanlığa çalıyordu umutlarımız.
    Delikanlı ışıklar bir kaç bulut parçasına yenik düşmüştü.
    Korku filmi karakteri değildik ki yeniden canlanalım.
    Devamı çekilsin umudu en başta yoktu.
    O kadar kurşunu yemek değilde en kötüsü böyle bir son.
    1 ...
  35. 69.
  36. Kendimi bulamıyorum.
    Öğlenleri uyandığımda daha yataktan kalkmadan zihnimde oluşanlar sıkıcı hayatın temposu.
    Plansız ve programsız yaşamaya devam ederken yapmak zorunda olduklarım hayatın esiri olduğumuzun ispatı.
    Yeniden uyumaya dalmaya hazır gözlerimle dışarıda eve ekmek götürmek için çabalamak zorundaydım.
    Dışarıda ki yaşam beni çok yoruyordu.
    insanların hallerine anlam veremiyordum.
    Uyum sorunu yaşıyordum ama hayat beni hala sahaya sürüyordu.
    Yanı başımdan sürat sınırını aşan arabalar geçiyordu.
    Rüzgarlarını hissediyordum.
    Seslerine dayanamıyordum kızıyordum.
    Bazen ben terse dalıyordum bodoslama çıkacakken üzerlerine son anda yırtıyordum.
    Son anda yırtma işini bende anlamıyordum.
    Belli ki sahne dışında kalmam istenmiyordu.
    Güneş battığında eve dönmek en güzeliydi.
    Kafamın içerisinde ki hayat mı gerçekti yoksa hayat mı?
    Hayatla uğraşırken kendimi kaybettim.
    Birazdan bir kez daha dışarıya çıkıp kendimi arayacağım.
    1 ...
  37. 70.
  38. Gözüm gönlüm kör olmuştu.
    Perdeler indirmişlerdi.
    Sahnede bir adamın anlattıklarını anlamaya çalışıyordum.
    Ağdalı dili anlamaya çalışırken uykum geliyordu.
    Kendimce anlıyordum aslında.
    Yarım yamalak sesler duyuyordum.
    Güneş kendini perdeden sızdırıyordu.
    Sızmamak için kendimi zor tutuyordum.
    Ayağa kalkmak istemiyordum.
    Etrafında dönen dünya midemi bulandırıyordu.
    Kulaklarımda uğuldayanlar yazdıklarımdı.
    Ağacı yazıyordum besleyen suları.
    Hayat kendi bestesini yapmış beni çağırıyordu.
    Kırmızı gitar tellerinden gökyüzüne yükselen notalar çıkarıyordu.
    Kör ve duymaz olsam da sesin geldiği yöne doğru yürüyordum.
    3 ...
  39. 71.
  40. Yaşamış olmak için sebep gerekmiyordu aslında.
    Nefes alma marifetiyle bir şekilde var olmak başlı başına bir olaydı.
    Kanıt isteniyordu yüzyıllar sonra sana dair.
    Kayaya taşa kağıda bir şeyler yazmak zorundaydın.
    Seni bilsinler anlamaya çalışsınlar.
    Yoldan geçenler listesinde adın geçsin diye.
    Sebepsiz ve isimsiz yazılarımın hala yaşadıklarını bilmek çok güzel.
    Artık biyolojik olarak yaşamasak bile önümüzden yürüyerek geçip gidenleri seyretmek bir şeyler anlatıyor.
    0 ...
  41. 72.
  42. Nasip dedikleri şey bir çeşit döngü aslında.
    Kaderi ispat edercesine her zaman önündeki yemeği yiyorsun.
    Roller çok önceden biçilmiş ne kadar kulaç atarsan at kendi karasularından uzağa gidemiyorsun.
    Adamı tembelliğe iten yaşananlarda yaşanmayanları arzulamak senin dağarcığının kapasitesine kalmış.
    Kaybetmekten korkarak yaşıyorken titrediğin anlarına üzülüyorsun.
    Boşa geçmiş zaman dilimleri ve gereksiz sinir psikoloji kalp damar deformasyonların.
    Hayat bizi kendiyle tehdit ederken en azından içinde kalmak için gereksiz çabalarımız vardı.
    Çabaların boşa olduğunu fark ettiğimizde ardımızda kalan hayatın boş olduğunu fark ettik.
    Olsa da olur olmasa da.
    Yaşıyor olmanın değerini savunma mekanizması yapmak için harcayacaksak geriye fazla bir şey kalmıyor.
    Senaryosu yazılı bir projenin içinde yer alıp aptal gibi kendi ekseni etrafında dönerken;
    Nasibin döngü olduğunu anlamak aydınlatıcı ama zihnimde çökenler biraz iç burkucu
    4 ...
  43. 73.
  44. 74.
© 2025 uludağ sözlük