bir şiir.
genel kabul gören görüşe göre, mevlana celaleddini rumi [k.s.a] ait olmayan bir şiir.
mevlanaya aitliği üzerinden gidersek, günümüz postmodern sufi özentesi sikindirik insanların; bak şekerim mevlana kafir ateşe tapan ayırmıyor, hacı gelin alemlere akalım diyor, ay çok şeker bu mevlana zaten bu kaka müslümanlar gibi değil yorumları yapmasını gerektirecek bir metin yok ortada. müslüman olmaz iseniz ayvayı yediniz, allah[c.c.]'ın rahmetinden ümid kesilmez gelin diyor. Bu sözü kullanarak her türlü boku yemenin alemi yok yani.
o zamanın horasan farsçasında "yine gel"in deyimsel bir kalıp olduğu ve "pişman ol" anlamına geldiği söylenir. yani
kafir de olsan, mecusi de olsan, puta tapan da olsan, pişman ol.
bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da pişman ol...
farsça'dan türkçe'ye yanlış çevrilmesinden kaynaklanan büyük bir hatanın yapıldığı rubaiye ait sözlerdir.
biya diye başlamaz bu rubai, baza diye başlar. ve biya gel demektir, baza dön gel demektir. come, return farkı var arada. yani herkese gel gel yapmıyor, dön gel diyor, yanlıştasın yanlışından dön gel diyor. rücu et diyor. tabi biz ingilizceye come come again!! diye çevirince ve dünya da ingilizceden kendi diline çevirince, bugün sayemizde bütün dünya bu rubaiyi yanlış biliyor. neyse ki iranlı yazar ve mevlana uzmanı profesör bediuzzman furuzanfer bu rubaiyi farsça'dan ingilizce'ye çevirirken "return" diye çevirmiştir. sanıyorum tek doğru örnek de budur.
ve bu rubai mevlana'ya değil de kazvini mahlaslı bir şaire aittir
Hz. Mevlana deyince herkes aynı dizeyi hatırlar: "Ne olursan ol yine
gel"... Bu dizenin Hz. Mevlana'ya ait olmadığı iddia edildi.
Mevlana Gel Demedi
23 Kasım akşamı geç saatlerde başlayan ve 24 Kasım'ın ilk gün
ışıklarına kadar devam eden bir TV programı pek çok kişinin ezberini
bozdu. Programda Prof. Dr. ilber Ortaylı ve Murat Bardakçı, "Gel, gel
ne olursan ol yine gel" dizelerinin Mevlana'ya ait olmadığını söyledi. iki
isme destek, konunun uzmanlarından Prof. Dr. iskender Pala ile Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç'tan geldi.
Onlara göre de bu dize Mevlana'nın hiçbir kitabında yer almamıştı. Şiir, Orta Asyalı ünlü sufi Ebu Said Ebu'l Hayr'ındı.
"Tanrı öldü", "Geldim, gördüm, yendim", "Dünyanın bütün işçileri birleşin", "Ama yine de dönüyordünya" cümleleri nasıl Nietzsche, Napoleon Bonaparte, Karl Marx ve Galileo ile birlikte anılıyorsa "Gel,gel ne olursan ol yine gel" dizeleri de Mevlana Celaleddin Rumi ile o kadar özdeş. Ancak şimdi budizelerin Mevlana Celaleddin Rumi'ye ait olmadığı ortaya çıktı.
23 Kasım gecesi Habertürk televizyonunda Fatih Altaylı'nın programına katılan gazeteci Murat Bardakçıve Prof. Dr. ilber Ortaylı dile getirdi bu gerçeği. Divan edebiyatı araştırmaları üzerine çalışmalarıylatanınan Prof. Dr. iskender Pala ve tasavvuf tarihi araştırmalarının önemli ismi Prof. Dr. Mahmut ErolKılıç da Bardakçı ve Ortaylı ile aynı fikirde.
Dizeler Mevlana'dan önce yaşamış başka bir mutasavvıfa, Ebu Said Ebu'l Hayr'a ait. Mevlana'nınbeyitlerinin yer aldığı farklı Divan-ı Kebir nüshalarında bu dizeler alıntılanmış. Ancak son yıllarda yayımlanan karşılaştırmalı metinlerde bu tartışmalı beyitler ayıklanmış.Şiirin anlamı değişti 23 Kasım akşamı geç saatlerde başlayan ve 24 Kasım'ın ilk gün ışıklarına kadar devam eden bir TV programı pek çok kişinin ezberini bozdu. Habertürk televizyonunda yayınlanan Teke Tek programının konukları gazeteci Murat Bardakçı ile tarihçi Prof. Dr. ilber Ortaylı'ydı.Osmanlı tarihinden başlayıp güncel meselelere kadar uzanan programda bir ara söz döndü dolaştı Orhan Pamuk'a geldi. Hemen ardından da izleyicilerden e-mail'ler gelmeye başladı Teke Tek'e. Bu e-mail'lerden bir tanesinde bir izleyici Mevlana Celaleddin Rumi'yi intihal yapmakla suçluyordu: Bir başka şairin dizelerini Mevlana kendi kitabında kaynak göstermeksizin yayımlamıştı. Bu, Mevlana ile
özdeşleşen "Gel, gel ne olursan ol, yine gel / ister kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol, yine gel / Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir / Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel!" şiirinden başkası değildi. Programda ilk itiraz Prof. Dr. Ortaylı'dan geldi; "Ne münasebet. Mevlana'nın hiçbir kitabında bu dizeler bulunmaz. Bu şiir Mevlana'dan sonra ona isnad edilmiştir. intihal suçlaması mesnetsizdir" dedi.
Murat Bardakçı da şiirin Ebu Said Ebu'l Hayr'a ait olduğunu söyledi. Şiir de zaten bizim anladığımızın dışında başka manalar da taşıyordu ve bu Farsça aslında yapılan kelime oyunlarının arkasına saklanmıştı. Ebu'l Hayr burada "gel" derken "pişman"lıkla eş anlamlı bir kelime kullanmış, çağrısını aslında "islam'a gel" olarak yapmıştı.
Prof. Dr. Ortaylı ve Bardakçı'ya destek, Prof. Dr. iskender Pala ve Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç'tan geldi. Pala, divan edebiyatı üzerine yaşayan en önemli uzman olarak kabul ediliyor. Prof. Dr. Kılıç ise tasavvuf tarihi konusunda araştırmalarıyla tanınıyor.
Manası Mevlana ile uyumlu iskender Pala'ya göre bu sadece Mevlana Celaleddin Rumi'nin başına gelmemiş: "Yunus Emre'ye ait olmayan pek çok şiir ona isnad edilir. Tüm güzel sözler en ihtişamlı olana dayandırılır. Döneminde de Mevlana'nın eserleri en önemli ve güzel eserlerdi. Dolayısıyla halkın arasında bilinen, beğenilen beyit ve
dizeler Mevlana'ya izafe edildi. Bahsi geçen dizelerin hiçbirisi Mesnevi'de, Mevlana'nın kitaplarında yer almamıştır." Hatta bazı meşhur beyitler zamanla atasözüne dönüşmüş. Bunu da iskender Pala, şiirin şairden daha meşhur olmasına bağlıyor. Fıkralarda da Nasrettin Hoca'nın başından geçmeyen pek çok lay, sanki Hoca'nınmış gibi anlatılmakta Prof. Dr. Pala'ya göre. Tasavvuf tarihi alanında yaptığı çalışmalarla bilinen Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç da iskender Pala gibi düşünüyor. "Gel, gel ne olursan ol, yine gel" dizeleriyle başlayan şiirin içerik itibariyle Mevlana'nınfelsefesine aykırı olmadığına dikkat çekiyor. Bu yüzden bu yanlışlık günümüze kadar gelmiş; "Mana olarak şiir Mevlana'ya aykırı değil. Mevlana'nın eserleri karşılaştırmalı metin olarak son 15-20 yılda basılmaya başladı. Böylece metinler arasında farklılıklar ortaya çıktı. Zaten Mesnevi'de böyle bir problem yok. Sadece Divan-ı Kebir'in nüshalarına bu gözle bakmak lazım."Kılıç'ın anlattığına göre bazı Divan-ı Kebir nüshalarında beyit sayısı 60 bini buluyormuş. Bazılarında isebu rakam 15 binde kalmış. "Bu fark anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir fark değildi" diyor Prof. Dr.Kılıç. iran'da hazırlanan son "karşılaştırmalı metin" çalışması tüm bu tartışmalara son vermiş; "iran'da
basılan Divan-ı Kebir'in karşılaştırmalı nüshası çok titiz bir çalışmanın ürünüdür. Daha sonra içine katılan farklı şairlerin şiirlerinden temizlenmiştir. Artık elimizde temel alacağımız, temiz bir nüsha var. Sözünü ettiğiniz şiir de Mevlana'dan sonra hazırlanan bazı Divan-ı Kebir nüshalarında vardı. Ama kesin olarak bu şiir Mevlana'nın değildir. Şairi, yine çağının büyük mutasavvıflarından Ebu Said Ebu'l Hayr'dı."
her an düştüğü umutsuzluk kuyusunda biçare bekleyen beşeriyete bir çağrıdır.
umutsuzluğundan yine kendini kendin kurtarırsın, sen gelmeye niyetlenmezsen sana kimse fayda etmez. bu geliş kararlı olsun, öyle yüzlerce kez bozduğun tövbeleri bir daha bozman gerekmesin. gel ki zaten heran her dem çağrılmadasın. önce bişnev yani işit bu gel sesini. sonra bir adım at, her adımın için bin adım sana karşılama kafilesi gelir.
mevlana'nın, büyük bir aşkla bağlandığı ve kendisini bırakıp giden (veya öldürülen) şemsi'ye sesleneşidir.
''hamdım-piştim-yandım'' sözleri ve şemsi'ye yazdığı erotik şiirleri hatırlanırsa bu söz doğru yorumlanacaktır.