ilkokul yıllarımda (bkz: taa ebesinin amı olan yıllar) defterlerin arkasında bulunan çarpım tablosu. dedem bile faydalanmıştı ya, o kadar ehemmiyetlidir*.
bir ile dokuz arasındaki sayıların kendileri ve birbirleriyle sıralı olarak çarpımı ve bu çarpımların sonuçlarını gösterir sıralı tablo. çarpım tablosuya da çarpım cetveli olarak da bilinir.
bizimkiler dizisinde halis'in tokat yemesine sebep olurdu. Genellikle babasının sorduğu çarpımı bilemeyen halis, "dumkof" hakaretiyle beraber ense köküne esaslı bir tokat yerdi.
altı kere altı, otuzaltı. altı kere sekiz, kırksekiz gibi kafiyeli bölümlerin sorulmasının arzu edildiği çocukluk korkusu. zira sorulduğunda en küçük bir tereddüt 'oğlanın kafa basmıyor herhal' damgasını yemenize yetecektir..
eskidendi. cocuktum. bazen tatillerde köye giderdim, babaannem ve dedemin yanına, taptaze yumurtaların ve ineğin memesinden yeni sağılmış sütün baş aktör olduğu kahvaltılar beni beklerdi, bilirdim. amcaoğlu ve halaoğlu da gelirdi,ekip tamam olurdu.
haylazlıklar baslardı, binbir türlü haytalık yapılırdı yanımızda korkulan bir dede olmasına rağmen, ama o bize çok kızmazdı, biz de onun yanında çok şımarmazdık.
kahvaltılar yapılırdı,yemekler yenilirdi,tarlaya gidilirdi,bahçelere dalınırdı, bazen de arkadaki evden ,dedemin arkadaşı ' hüsiin emmi ' gelirdi ve sonra dedemle hüsiin emmi baslardı " gecin oturun bakalım şöyle ,kerrat cetvelini biliyo musunuz bilmiyo musun görelim" diye, bizim tembel iki kuzen hemen tırsardı, bense gayet rahattım, bilirdim çünkü, zaten cok da zor bişey değildi, dedemden ve hüsiin emmi'den aldığım bir aferinle biterdi bu seromoni.
kerrat cetveli'nin sorulduğu yaşı çoktan geçtim şimdi, bizim haylaz kuzenler erkenden evlendi, ikisi de baba oldu; bense şimdi sadece o günleri özlüyorum...ne taze yumurtalar kaldı şimdi , ne taptaze sütler, ne dalından yediğimiz incirler, ne hüsiin emmi ne de kerrat cetvelini soran dedem...
benim suçum yok!
bir çocuktan bir çocuğa geçen
su çiçeği gibi bula$tın bana!
kalbimi kucağıma aldım,
kalbim, kapanmayan bir ah$ap çekmece sanki
yarısı içerde, yarısı dışarda
bo$lukta asılı kaldı dudaklarına!
bir marangoz ustasıydım adeta
bir ayağı mutlaka kısa masa yapan!
bir elimde çekiç, bir elimde çivi
kendimi bir resim gibi çakacağım insanı aradım yıllarca!
kim bilir, belki de
denize indirilen gemiye çarpacak $ampanya $i$esiydim hayatında!
gemi indirildi, $ampanya $i$esi çarptı
sadece gözya$larının köpükleri bula$tı ağır ağır dalgalara!
hadi diyelim ki, ilkokul üç talebesinin zorlandığı matematik i$lemiydim
yedi kere sekiz'in hiçbir boka yaramadığı bir hesap gibi hatırlandım aslında!
bir de kerrat cetvelini daha ilkokul 2 deyken ezberletmeye çalışan babalar vardır.daha 2*4 e gelmişken okulda o, 9*9 sormaktadır. bilmessen kızar, kızarsa döver, döverse bir tarafların yamulur, sonra üzülür sever, sen patlak dudak şişmiş suratla kalırsın...
ha ama iyi yanları yokmudur? tabiki de vardır. Mesela o yaşta hava atabilirsin arkadaşlarına biliyom lan hepsini diye. müfettiş gelince öğretmenin seni kaldırır çarpım tablosu için. sonra kafadan hesap yaparkenede hızlı davranabilirsin. ama en verim aldığın gelişme acıya karşı bağışıklık kazanır hem vücudun, hem ruhun...