“Kent, ifadelerin ortadan kalktığı, sessizliğin hüküm sürdüğü, ayrışma işaretlerinin yerleşiklik kazandığı yerlerin ayrımının tersine çevirecek şekilde, çatışmaların ifade yeri olarak tanımlanabilir. kent aynı zamanda, arzunun yeri olarak da tanımlanabilir; burada arzu ihtiyaçlardan doğar, tanındığı için yoğunlaşır, belki de (muhtemelen) eros ve logos bir araya gelir. doğa (arzu) ve kültür (sınıflandırılmış ihtiyaçlar ve indüklenen yapmacık davranışlar), tutkulu diyaloglara girişen karşılıklı bir özeleştiri süreci içinde birbiriyle karşılaşır. insanoğlunun eros ve logos’un kavgalarına terk edilmiş olan olgunlaşmamış Ve prematüre karakterinin, kendisini tamamlanma (yetişkin ve eksiksiz) olarak dayatmayacak bir oluşuma bu şekilde bürünmesi muhtemeldir. pratik yol olarak kent, paradoksal olarak, elde edilmiş bilgi ve tamamlanmış yetişkin’in otoritesinden hareketle oluşturulmuş, alışılageldik tarzda bir pedagojiden hayli farklı pedagojik bir role sahip olacaktır.
sanayi çağı (bir başka deyişle “sanayi toplumu” veya sözde böyle olan toplum) bu şekilde, kendi kendine göründüğünden daha farklı bir görünüm alır. bu dönem kendisini Üretici ve yaratıcı, doğaya hakim olan ve maddenin determinizmin yerine üretim özgürlüğünü geçiren bir dönem olarak görür. gerçekte ve hakikatte ise, radikal derecede çelişkili ve çatışmalı olmuştur. doğaya hakim olduğunu düşünürken, onu tepeden tırnağa yıkıp tahrip etmiştir. kendiliğindenliğin kaosunun yerine tutarlı bir rasyonalite geçirdiğini iddia ederken, dokunduğu her şeyi birbirinden ayırmış ve koparmış, homojen düzenin hakimiyetini kurarken bağları parçalamıştır. onunla birlikte araç amaca, amaç ise araca dönüşmüş; üretim strateji, üretkenlik felsefe, devlet ise tanrısallık biçimini almıştır. sanayi döneminin düzeni ve düzensizliği, eski kaosu daha ağır bir şekilde yeniden üretmiştir; kanlı bir kaostur bu.”
underrated gruplardan biri daha. herkese hitap etmese de şarkıları kendini dinlettiriyor. vinternoll parçası özellikle tavsiyedir. guitar hero'da çalmak da ayrı bir zevk verir.
"Dedin, "Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarımı kıydığım boşa harcadığım."
Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler
bulamayacaksın.
Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda
dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma,
Bir gemi yok, bir yol yok sana.
Değil mi ki hayatını kıydın burada.
bu küçük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
Diyorsun ki, bir başka ülkeye,
bir başka denize gitmek istiyorum ;
bundan daha güzel bir başka kent vardır kuşkusuz,
ama kötü yazgım peşimi bırakmaz ne yapsam,
ve kalbim gömülü bir ceset sanki burada.
Ruhum daha ne kadar katlanacak bu çoraklığa
nereye çevirsem yüzümü, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma
bunca yıllarımı boşa tükettiğim şu ülkede..?
Yeni bir ülke bulamazsın, arama;
bulamayacaksın başka denizler de;
nereye gitsen bu kent ardından gelecek senin,
aynı sokaklarda dolaşıp duracaksın yine,
aynı hep aynı mahallede yaşlanacaksın,
aynı hep aynı evlerde ağaracak saçların
ve dönüp bu kente geleceksin sonunda;
yanılma sakın, bir başka şey umma,
seni bekleyen bir gemi yok, bir çıkar yolun yok...
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte
öyle kıydın demektir ona, bütün yeryüzünde." *
Eski kareli pantlonlar gibi kahverengi üstüne mavi çizgili ısmarlama bir bavul taşıyordu
Bu kadar sıfat yüklenmişti ki çok ağar
Yorgun sözler çıkıyordu ağzından her soluk alış verişinde
Gerisinde binbir zahmetle çekiliyordu çile, çileyi çekmek yerine
Kah küçük, kah büyük ama birazcık kambur siyah bir gölge ile
Ruganlarına bakınca anlıyorsun kim olduğunu N. K
Bir bavul,
Bavulun içinde,
Birkaç eskimiş çul.
Eskimiş bavulu taşıyan o zavallı kul,
Usul usul merdivenleri çıkarken
Çoğul ekler çoktan kaybolmuştu usunda nedense
Sözler eskimiş fabrika duvarında kıpkırmızı ve büyük harflerle yankılanıyordu " Kahrolsun Faşizm! "
Hani vardı ya vardiya isçileri bilir misiniz? onlar artık kimisi malulen emekli,
kimisi yatalak, kimisi kimsesiz ve sessiz kimisi
Sesi tanıdık birkaç yüze rastlamak imkansız gibi her şeyi yutmuş içimizdeki kalabalık
Yüzüne baktığında gülümseyerek kabalık ediyorlar üstelik
Rüzgarla beraber yere doğru süzülen her yaprakta biri öldü deyip üzülen o küçük kızı çoktan unuttuk...
Bir kent düsünürüm kirli sakallı, dağınık saçlı bir adam gibi
Ellerim ellerine değmesin sakın, üşürüm
Gecekondu yürekler taşınır minibüs minibüs
Bu düş kaç keşke ile aldatacak yine
Aç çakallar benim ruhumu alamadı henüz
Gitmek uzak bir ihtimalde değil öyleyse.
Bir kent düşünürüm ovaya düşen sis içindeki kezzaplı bir yüz gibi
Sus olmuş azaplı söz içimde kıvranır durur
Sur icinde pencere bakışlı yâr sır içinde kalır
Sonra ihtilâl olur;bekleme salonları gidenlerle dolu
Artık gurbet sılaya bir bilet alir, tek yönlü
Ölü bedenler yeniden can bulur
Ulur çakallar, uzak bir ihtimale giderken sıla.