istemeden büyümüş bir ağaçtan bahsediyorum istemeye istemeye büyüyen ağaçlardan
toprağı güneşi ve suyu istemeden
ve kuşu ve rüzgârı
bazı yerleri hiç olmayan bir ağaç
bazı yerleri olması gerektiğinden fazla
doğrusu
bir yerine kadar güzeldi hayatım
ne zaman kötü bir şey olsa
allah büyüktür diyordu babam
ve genişliyordu her şey
bir ovadaydı aklım
kalbim bir dağı küçültüyordu
kalbim bir dağı kırıp kırıp içime atıyordu
zaten giderim diye bakıyorken her şeye uğurlanıyorken
on dördünde ilk tenezzül ile ufalandım
ferahladı gövdem
veda ettiğim her şeyin tam ortasında kaldım
sana bakarken sözcük demeyi de
iki tane aynı harfin yan yana geldiği sözcükleri de seviyordum
allah tenezzül ve tereddüt
ve şehrin dışındaki evleri
seni o yüzden
o kadar ve öyle seveceğimi o zaman anladım
bir gün dedim ki kendime bir gün
bir gün dedim ki babama
kendimin ağacı oldum ben
kendi kendine bir ağaç nasıl oluyorsa
öyle
allah zaten büyüktü
ama babam allah büyüktür dedikçe
yalnızız sözcüğü geliyordu gözlerimin önüne
evimiz eğimliydi
kavmimiz eğimliydi
tekini kaybetmiş bir şey gibi
her yerden bir şey gibi çıkıyordum dışarıya
insan nasıl en son bir kere hiç dönmüyorsa
öyle
babam
neden bana bakıp allah büyüktür diyordu herkese
ne istediğini bilmekten
ve her şeyi isteyerek yapmaktan bahsediyordu herkes
oysa artık hiçbir şeyi isteyerek yapmayan
gününü değil
kökünden sökülmeyi bekleyen bir ağaçtım
bir ağaçtım ve diyordum
elbette yalnızlık kapacak ormandan ayrılanı
elbette bitmeyecek hiçbir şey
elbette ortasında kalacağız her yerin
ama istemeye istemeye büyümüş bir ağaç daha ağaçtır
biri beni bulsun diye beklemediğim yeryüzü
daha yeryüzü
ya yalnızların bazı yerleri hiç yoktu
ya bazı yerlerinin bir teki daha büyüktü diğerinden bir gözü diğer gözünden
bir eli diğer elinden
gittikçe yakınlaşan
hem gidip hem yakınlaşan şeylerin yalnızlığıyla
bazen hiç
bazen günlerce
bir boy aynasından
sen bana bakıyormuşsun gibi baktım kendime
istemeyerek kaldığım o pazartesi salı temmuz günleri
istemeyerek baktığım o dağ deniz ova yerleri gövdemde bir çağ değişiyormuş gibi sesler
başımı tutup artık geçsin diyordum
artık geçsin
bu benim seninle gidip diğeriyle döndüğüm çağ
bu benim sana durup kendimle yürüdüğüm yeryüzü
bu benim seninle uyuyup başkasıyla uyandığım dünya
artık geçsin
devam eden bir fotoğrafın içinde
olmaya olmaya büyüyen bir ağaçtım
eskiden sadece birinin her şeyi
şimdi manzaranın herhangi bir yeri
atlarla tayların beraber ağladığı o sabah
atların ağlayan yüzü gibi oradaydım
ben sana yaşken eğildim dediğim o andan
ben sana taş kesildim dediğim o yere kadar
içimde dokundukça dağılan
kurcalanırken kırılmış bir şeyin yepyeni üzüntüsü
eskiden her yere uzak evlere benzeyen bir yüzün vardı
bir yüzün
ama o sabah artık şehrin ortasında kalmış diğer evler gibi
sanki insan
en son bir kere de
bulamamak için gidiyormuş gibi bazı yerlere
görememek için
ben de çok geldim
ben de çok bulamadım seni
ağaçların altında çekilmiş fotoğrafların dağılma anı gibi
sonra herkes gidiyor
ağaçlar kalıyor tek
konuşurken kendi sesini duyduğu şeyleri anlatmamalı insan
artık olmasam da olur dediğim o sabah
bir ağaç kendini nereden nereye bırakabilir diye herkesin yüzünün tam ortasına baktım
yalnızlar ve daha yalnızlar
ve daha yalnızlar vardı
her şeyi daha az yapmak
her şeyi daha az duymak
her şeyi daha az görmek için
bir ağaç nasıl kendinin olur
neresinden diye diye
kendini omzundan nasıl öperse bir ağaç
sana öyle uzanıp
kendimi omzumdan öptüm
tekini kaybetmiş bir şey gibi
tek ama yepyeni kaldım