bugün

(bkz: yengeç burcu)
(bkz: akrep burcu)

bir de burcu *
hangında olsa olsa iki olasılığın sözkonusu olabileceği insandır.

(bkz: ezik insan) ya da

(bkz: fedakar insan)
herkes bu kategoriye girse hayat bayram olurdu ulan dedirten başlıktır. bencillikten kurtulmuş, rabbena hep bana demeyen insandır. en asil duyguların insanıdır. kendisine de değer verir ama başkalarına daha çok değer verir. diğerlerine bırakın daha çok değer vermeyi çoğu zaman saygı göstermeyen ve değer vermeyen bu kadar insanın içinde mumla aranıp bulunası kaliteli kişiliktir.

not: itiraf ediyorum. kanıma dokundu, enayi, mal, salak gibi yakıştırmalarda bulunan arkadaşları eksi oyladım. kendimi ibne gibi hissediyorum. *
budalanın ta kendisidir..kazık yeme ihtimali en yüksek olan kişdir..bunu görse bile ya görmemezlikten gelir ya da affeder...salaktır salak..
mış gibi yapan kişidir. * * Her zaman çok fedakarım, mükemmelim, fevkaladenin fevkinde iyiyim diyerek gezinir. Çevre halkı tarafından ilk başta takdir edilse de daha sonra iyi ama salak olduğu düşünülür.
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme.
Yoksa değersiz olan hep sen olursun...
gözlemlerimin sonucunda bir süre sonra delirdiklerini gördüğüm insanlardır. "artık verici olmayacağım buraya kadar" der ve pes etmeye başlarlar ve insanlardan almaya çalışırlar, başkalarının da bir şeyler yaptığını görmek isterler fakat işlerin böyle yürümediğini görünce sinirli ve ufak detaylara bile takan çevresindeki insanlarca hasta damgası yemiş kişilere dönüşürler.
beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama

kaç zamandır yüzüm tıraşlı
gözlerim şafak bekledim
uzarken ellerim
kulağım kirişte
ölümü özledim anne yaşamak isterken delice

bugün görüş günü
günlerden salı
islak
sarı bir yağmur
ülkemin neresine bakarsa ay
orada yitik bir anne ağlıyor
sen aralıyorsun yağmuru
acıdan sırılsıklam alnına siper edip elini
sonra bir umut koşuyorsun
yüreğin avcunda
ısırırken
çırpıntı gözlerini
(ah verebilseydim keşke
yüreği avcunda koşan
herbir anneye
tepeden tırnağa oğula
ve kıza kesmiş
bir ülkeyi armağan
koşma anne
birdenbire batacak olan
düş denizinde yarattığın umut sandalıdır
oysa benim için gece
ışık hızıyla koşan
kısa ve soğuk bir zamandır
bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak
uykusuz
yorgun
ve korkak

sanırım baytardı
yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken
ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor
boşver hipokrat amca
üzülme ne olur
sen de annesen de üzülme
hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi
ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim
ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim
korkak kahraman gecelerimi
düşlerimle sınırsız
diretmişliğimle genç
şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine
usulca açılıverdi
yanağımda tomurcuk

pir sultan'ı düşün anne
şeyh bedrettin'i
börklüce'yi
torlak kemal'i düşün anne
hala kanaması nedendir faşizmin göğsünde
utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yasının
onsekizinde ölümüne pervasız yürüyen
ince bilekli çıplak ayaklı tanya'nın
deniz'i düşün anne
her mayıs şafağında uzun
uzun döverken darağaçlarını
ve o şafaktan doğma
onbir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları
insanları düşün anne
düşün ki yüreğin sallansın
düşün ki o an
güneşli güzel günlere inanan
mutlu bir yusufçuk havalansın

sıcak omuzlar değerken omzuma
buz üstünde yürüdüm yıllar boyu
bayraklar ve türkülerle
kopunca memelerinden o mükemmel yaşama

kurşunlar sıktılar alnıma
açık alanlarda ağır
kartalların konup kalktığı
yalçın kayalardan biriydim
ölüp dirildim yeniden
güneşli güneşsiz akşamlarda

mutlu yarınlar adına
özgürlük adına ekmek adına
üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin
dirilip dönmesin diye hiroşimalar
tahtadan atların boynuna çıplak
ölümlerle yatmasın diye çocuklar
aç gözlerle bakmasın diye çocuklar
kardeşlik adına
havadaki kuş denizdeki balık adına
yürüdüm yıllar boyu

dönüp bakmadım arkama
ıraktı gözlerim cok ırak
izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda
kalsa da silinir gider
yalnızca bir ağıt gibi çakılır
ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer

tören adımlarıyla ölmek
ne garip şey anne
kanlı karanlık bir oyunda baş oyuncuyum
bütün gözler üstümde

sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun
masa üstünde üşüyen bir sigara
yanında küçücük bir cam bardak
içinde rengi bu gecenin
cılız titrek bir kibrit
kağıt kalem
sandalye
geride flu
yağlı
büküm büküm bir ip
ve çingene kuralına uygun
değişmez dekoru mudur
idam mahkumunun

kırılacak cammışım gibi davranıyorlar
yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün
oysa birazdan boynumu kıracaklar
pul pul dökülecek yaz sivası eylül'ün

ben ölümü asıl az ötede titreyen
çingenenin kara kıllı ellerinde gördüm
anladım ki küllenen sigaradır
soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm

yani benim güzel annem
alacaşafağında ülkemin
yıldız uçurmak varken
oturup yıldızlar içinde
kendi buruk kanımı içtim

ne garip duygu şu ölmek
öptüğüm kızlar geliyor aklıma
bir açıklaması vardır elbet
giderken darağacına

geride
masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem
bağışla beni güzel annem
oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana
elleri değsin istemedim
gözleri değsin istemedim
ağlayıp koklayacaktın
belki bir ömür taşıyacaktın koynunda

usul adımlarla yürüdüm ömrümü
karşımda kurum kurum-laşan darağacı
(tarlakuşu korkmaz ki korkuluktan ökse de olsa dört bir yanı)
birdenbire acıdı boynum
gelecekler var birbiri ardınca genç
yakışıklı

ne olur işçi kadınım
az yumuşak dik
şu kefenin yakasını

yaşamak ağrısı asıldı boynuma
oysa türkü tadında yaşamak isterdim
çiçekleri kokmak ırmakları akmak
yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak
su başlarında aylak sektirmek kavalımı
sonra bir çocuğun afacan bacaklarında
anavarca kayalıklarına tırmanmak isterdim
o güzel günleri görenler arasında
bir soluk ben de yaşamak isterdim
bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden
öperken siya - u jakond'u tebessümünden
işte o an saçlarından yakalamak dolunayı
bir de yirmibeş kilometreden görebilmek
nazım'ın gözleriyle pırıl pırıl moskova'yı

ölmek ne garip şey anne
bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı
sedef kakmalı bir kutu içinde
vermek isterdim çocukların ellerine
sonra
sonra benim güzel annem
damdan düşer gibi
vurulmak isterdim bir kıza

künyemi okudular
suçumuz malum

gecenin kıyısında durmuşum
kefenin cebi yok
koynuma yıldız doldurmuşum
koşun çocuklar çocuklar koşun
sabah üstüme
üstüme geliyor
yanlış mı duydum yoksa
erkenci bir horoz mu ötüyor
keskin bir acı bilenmiş
gitgide yaklaşıyor sonum

iri sözlerim yoktu söyleyecek
usulca baktım yüzlerine
bin yıllık iskeletleri çatırdayarak
göçtü ayaklarının dibine

korkutamadılar beni anne
avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran
darağacı
bir zaman rüzgarda
saçını tarayan telli kavak değil mi
boynumdaki kemendi bir oğle sonu bükerken o kız
sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi
söyle anne
o çingene
bir çicek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan
bağıra çağıra geçen bohçacı kadını
sevmedi mi çılgınca

kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda
işkenceler zindanlar hücreler
savunmak yok mutlu tok bir yaşamı
açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren
mideme karşı
kısacası
bir çiçeği düşünürken ürpermek yok
gülmek umut etmek özlemek
ya da mektup beklemek
gözleri yatırıp ıraklara

ölmek ne garip şey anne
artık duvarları kanatırcasına tırnağımla
şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım
mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım
baba olamayacağım örneğin
toprak olmak ne garip şey anne
ceplerimde el yerine balyoz taşırken
korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini
ve yüreğimin ırmakları taştı
taşacakken
ölmek ne garip şey anne
uçurumlar ki sende büyür
dağdır ki sende göçer
ben yaprak derim çiçek derim
cam diplerinde açmış kanatlarını kozalak derim
gül yanaklı çocuğa benzer
yine de
oğlunu yitirmek kimbilir
ne garip şey anne

beni burada arama anne
kapıda adımı sorma
saçlarına yıldız düşmüş
koparma anne
ağlama
kırıldıysa düş evinin kapısı
bütün kırık kapıların çağrılısıyım
kızların yanaklarında çukurlaşan
biten başlayan aşkların ortasındayım
her kavgada ölen benim
bayrak tutan çarpışan
her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni
özlem benim kavga benim aşk benim
bekle beni anne
bir sabah çıkagelirim

bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur
cam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar
o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak
öylece kalkar uykudan salterler
dişleyip tükürmeden sigaralarını
türkü tadında giyinirken işçiler

bir sabah anne bir sabah
acını süpürmek için açtığında kapını
adı başka sesi başka nice yaşıtım
koynunda çicekler
çicekler içinde bir ülke getirirler
başlarını koymak için yoğun dizine
sen hazır tut dizini anne
o mükemmel güne

nevzat çelik
günümüz şartlarında enayi insandır. soyları tükenmektedir.

(bkz: enayi)
damarlarını kessen empati akacak olan insan tipidir.zor bulunur çabuk kaybedilir.
yeri gelir böyle insanlar kendilerini, sevdikleri insanlar için ateşe atarlar. yeri gelir, ona mal diyen insanları, malca kullanan insanlara karşı savaş açarlar. ama yine de, kötülenmekten, hor görülmekten kurtulamazlar.

iyilikten, güzellikten anlamıyor musunuz arkadaşım siz?
(bkz: oncul)*
(bkz: sencil)*
er ya da geç, birileri mutlaka ebesiyle müzakerelere başlayacaktır.
bu boktan dünyaya fazla gelen insandır. malesef hakketiği şey olan mutluluğu gerçek anlamda hiç tadamayacaktır. nankör olan insanoğlu tarafından sürekli terkedilecektir.
(bkz: bizcil)*
(bkz: sizcil)*
kendinden cok ba$kalarina deger verdigi icin zamanimizda kendi degerinden kaybeden insan.bu yuzden sayilari azalmi$tir.
allaha yakın insandır, yaptığı iyiliklerin hiçbirinin karşılıksız kalmayacağını çok iyi bilir. bu dünyada olmasa bile, elbet bir gün yaptığı iyiliklerin karşılığını görecektir.
dangalağın önde gidenidir. kimseyi üzmemek, kırmamak için kıçını yırtar durur ama kabak hep onun başına patlar. günün birinde, o çok değer verdiği, ne hatası olsa affettiği insanlardan kocaman bir kazık yer ve o kuş kadar beyninde o ampul sonunda yanıverir. anlar ki şu dünyada kendinden kıymetli kimse yoktur ve artık o başkalarının değil başkaları onun kahrını çeksindir. artık mutludur, hiçbir şey onu üzemez. o da artık bencil pisliğin biridir, zamanında her şeyini uğruna feda etmeye hazır olduğu insanlar sayesinde...
baskalarina verdigin degeri o baskalari anlamadigi için önce salak durumuna düsersin, sonrasinda deger verdigin kisiyi koruma ugruna maddi çöküntüye ugrarsin, madden çökünce durumu kurtarcam diye manen de çökmüs insan suretine bürünürsün. sonunda da götün tekiydi damgasini yer kiçinin üstüne oturursun.
bu durumun vehametini baskalarina izah edemezsin çünkü anlamazlar. kendin gibi bir salak bulman lazim ki o da çok zor.
(bkz: buyrun benim)
günün birinde göz yaşlarıyla yapayalnız kalan aptaldır...
(bkz: sözlük yazarlarının itirafları)
kendini kaptırmaması gereken kişi.
(bkz: kendimden biliyorum)
çeşitli görünümlerde karşımıza çıkan insan biçimidir.

genel doğru adına, toplumun mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koyan, çevresindekiler mutlu olmadığında mutluluğunun yarım kalacağını bilen insan tipi bunların içinde en masumudur. burada başkalarına kendisinden çok değer vermekten değil, iyi, güzel ve doğru bir dünya arayan idealist, mücadeleci, cesaretli insandan bahsediyoruz.
çok yoktur böyleleri, azınlıkla karşımıza çıkanların asıl değeri ise kendilerini feda ettikten sonra anlaşılır.

başkalarının istek ve beklentilerini kendi istek ve beklentileri önüne koyan insan ise ya böyle görünüyor, ya da böyle yaşıyordur.

sadece görünümden ibaret ise, bu insanın yakın çevresine bir bakın, kesinlikle ciddi biçimde ezdiği birisi vardır yakınında.

yaşayışı böyle ise, kısa vadede çevresindekiler mutlu olur ama uzun vadede toptan mutsuzluk kaçınılmazdır. kendi istek ve beklentilerini bir kenara koymak, başkaları için yaşamak, kesin olarak hayal kırıklığı, kendini sevmeme ve mutlu etmeye çalıştıkları ile birlikte mutsuz olma sonucuna götürür insanı.

insanın mutlu olmak ve mutlu etmek için hem bencil hem fedakar olmayı bilmesi bu ikisini hassas bir dengede yaşatabilmesi, sırasında hayır diyebilmesi şarttır.

çevrendekileri mutlu etmenin ilk adımı kendini mutlu etmektir.
ilerde kendini kaybedecek insan modelidir, herşeyi kafasına takar, kendini unutur... sanane arkadaşım elalemin derdi seni mi gerdi? otur oturduğun yerde kendini düşün biraz..
değer verdiği kişinin gözünde gittikçe değersizleşecek olan kişidir.