cumhuriyet döneminin önde gelen roman yazarlari ve düşünürleri arasindadir. Siyasi ve tarihi romanlariyla taninmiştir. Özellikle son osmanli ve ilk cumhuriyet yillarinin siyasi atmosferi, romanlarinin da düşüncelerinin de başlica konusudur. Bunun yaninda osmanli devletinin kuruluşu ve cumhuriyet döneminin ilerleyen yillarinda ortaya çikan bazi kültürel gelişmeler (bozkirdaki çekirdek) de yazarin konulari arasinda sayilabilir.
--spoiler--
"Biz bu ingiliz gâvurlarıyla savaşmadık, Yunanlılarla savaştık. ingilizlere bir tek bile kurşun atmadık... Peki bu ingiliz gâvurları, durup dururken istanbuldan niye çekip gitti?"
--spoiler--
ve işte cevabı:
ingiliz Sömürge Bakanı Gladiston, Lordlar Kamerasında elinde Kuranı kaldırmış, Bu Kuran Müslümanların elinde durdukça biz Türkleri yenmiş sayılmayız diye haykırmıştı. 40 yıl sonra aynı kürsüde Lord Curzona aynı şey sorulmuştu. Türklere istiklallerini niçin verdiniz? Curzon. Korkmayın 30 senen sonra kendi elleri ile Kuranı yok ettirecek bir özgürlük verdim onlara! diyecekti.
ismet Paşa, ayağının tozuyla Lozana ilk geldiği gün batılı devletlere karşı verdiğimiz teminatların sonuna kadar arkasındayız diye açıklama yapmıştı. Bu teminatların neler olduğu zamanla anlaşılacaktı.
"orospunun dişisi, erkeği olmaz. orospuluk huydur. söz verip tutmamak, borcunu inkâr etmek, birini casuslamak, arkadan adam vurmak, kendinden zayıfı ezmek; hattâ korkmak bile yerine göre orospuluktur." demiş ne güzel demiştir.
sevdiğimiz yazarlarımızdandır. ancak o mayk hammerli polisiye roman kemal tahir'e ve türk edebiyatına pek yakışmıyor. seviye düşüklüğü ve her sayfada bir esas oğlanın elden geçirdiği kadınlar polisiye roman mı yoksa haşna fişne romanı mı sorusunu akla getiriyor.
Kemal Tahir ile 33 yaşımda tanıştım evet bu benim utancım. Lakin en azından tanıştım bu açıdan kendimi şanlı buluyorum(O da Engin Ardıç sayesinde. Köşesinde yırtınıyor Türkiye'ye Kemal Tahir'i anlatmak için).
Esir Şehrin insanları kitabını okuyorum şu an. Türkçe'sinden enfes lezzet alıyorum. Size tavsiyem Kemal Tahir okumadan bu dünyadan göçmeyiniz.
.
"Tarihten kaçmak, namustan, doğruluktan, bilgiden kaçmaktır."
sözünün sahibi,düşünen, fikreden, sorgulayan ve yazan bir entellektüeldir.
sarı paşa'ya pişkin pişkin "süphe yoktur, bir dehadır " diyen ilber'e karşın;
resmi tarihe inanmayıp sorguladığı ve osmanlı'ya "kerim devlet" dediği ve sarı paşa'dan hiç hazetmediği için (bırakın ona deha payesi vermeyi; türk'e köklerini unutturma gayesi ve türk tarihinin miladını 1923 olarak sıfırlama cehdi yüzünden, komlexli şaşkın olarak vasfetmiştir.
Binaenaleyh, kemalistler,solumsu atatürk'çüler laik ve çağdaş yaşamcılar kemal tahir'den hiiiç hazetmezler.
kemal tahir'in romanları "tadından yenmeyen,bitmesinden korkulan" harika eserlerdir.
bize bizi mükemmelen resmetmiştir.
yaşar kemal'den daha iyi bir edebiyatçıdır. yaşar kemal tek kitaplı bir yazarken kemal tahir'in her romanı ayrı bir dünya, ayrı bir tezdir. kemal tahir de solcudur aslında ama yaşar kemal kadar dikkat çekmemiştir. yaşar kemal'in bir de kürtçü bonus puanı vardır netekim.
"Meselimiz eski; on yedinci yüzyılın bir işleri... Moskof gavuru ile tutuşmuşuz ki arapsaçına dönmecesine! Bir onlar bizi bastırıyor, bir biz bastırıyoruz. Yenişememişiz sizin anlayacağınız. iki yanın da soluğu tükenmemiş..."
Lafı baştan uzun tutmayalım. Durumun açmaza girdiğini gören Çariçe, savaş bölgesine iki kıdemli adamını Orlof'la Abrişkof'u gönderiyor. inceleme sonunda barış gereği ortaya çıkıyor. Osmanlı'ya haber salınıyor. Gerisini Kemal Tahir anlatıyor:
"Saray sevinmiş habere. Sağlam bir barış kurabilmek ve de savaştan zararlı çıkmamak için yaman bir müzakereci bulup yollamış: Çenebaz Osman Efendi! Bu Osman Efendi medresede Aristo mantığı okumuş ki ağzından akıl donduran laflar dökülüyor. Padişah da istanbul'un altını üstüne getirerekten nefesi güçlü bir hoca bulup ona bir muska yazdırmaz mı! Muskayı hemen bir ulakla Osman Efendi'ye gönderir ve de bunu müzakerecilerin geçecekleri yola gömdürmesini, muskayı atlayanın aklı başından uçacağını haber verir!
Osman Efendi zaten çene gücüne bel bağlayıp elde avuçta durmuyor, bir de muska erişince 'Şimdi keferenin hakkından geldim' deyip yüreğini az biraz serinletip ertesi sabah barış masasına oturmuş. Derken, Orlof'la Abrişkof muskanın üstünden atlayıp gelmezler mi! Osman Efendi düşünmüş 'Bunlar muskayı geçti, akıl da bunlardan geçti demektir. Ne kaldı geride? Hırsı kalmıştır gavurun, para hırsı! Sarı liralarla hırsını da doyurdum mu, canını aldım gitti ben bu keferelerin!'
Osman Efendi büyü ve çene gücüne yaslanıp açar konuşmayı: 'Şu Kırım meselesini görüşelim!?...' Ruslar birbirlerinin yüzüne bakarlar: 'Ne diyor bu efendi' diye. Sonra Osman Efendi'nin yüzüne bakıp sırıtırlar. Besbelli bu efendi çok şakacı! Kırım meselesi çoktan sarılıp dürülmüş, yeniden konuşulacak yanı yok. Az biraz gülerler, az biraz hafiften öksürürler; gelgelelim bizim Osman Efendi 'Kırım' diyor da ağzından başka söz çıkmıyor. 'Şu Kırım meselesini canım, şunu bir görüşüp savuşturalım da gerisi kolay iş' deyip bir sağ elini sağındaki altın torbasına, bir sol elini solundaki altın torbasına sokup sarı liraları durmadan şakırdatıyor.
Ruslar 'Herhalde bu efendi bugün hasta, yarın iyileşir inşallah, konuşmayı erteleyelim' diyorlar. Ama ertesi sabah Osman Efendi'nin yine ilk sözü: 'Aman şu Kırım meselesini bir savuşturalım, gerisi kolay' oluyor. Bir gün, iki gün, üç gün; Ruslar bakıyorlar ki buradan bir yere çıkılmaz. Orlof'la Abrişkof Moskova'ya dönüyorlar, komutan Romanzof da ordularının başına geçiyor."
Osman Efendi saraya şöyle yazmış: "Her şey tasarlandığı gibi oldu. Çariçe'nin iki sevgilisi, Orlof'la Abrişkof'un akılları başlarında olmayıp Moskova yolundadırlar. Romanzof'a gelince, onun da geçeceği yola muskayı gömdüğümüzden, mecnun olup avareleşeceğinden şek kalmamıştır."
Tahir diyor ki: "Romanzof büyüyü atlayıp Osmanlı cephesini yarıyor, ta Kaynarca'ya kadar dayanıyor. Biz bu Osman Efendi yüzünden Kaynarca Anlaşması'nı imzalamak zorunda kaldık!"
Rus Başkomutanı Romanzof anılarında Osman Efendi için şöyle diyormuş: "Bu efendi delidir desek, edepten dışarı! Ancak şöyle deriz: Bunun aklı var, var ama, bu akıl bizim bildiğimiz, gördüğümüz akıllardan değildir!"
Artık "Bunlar nasıl bir akıllar!" deyip durmak da, "akıl donduran laflar" da, "temenni muskaları" da canımıza yetti. Çaresine gelince:
Meseli dinleyen dostu şöyle diyor Kemal Tahir'e: "Bu mu senin Osmanlı diye yere göğe sığdıramadığın! Bu senin Osmanlı'da iş yok!"
Kemal Tahir'in yanıtı: "O Allah'ın bir işi, senin aklın ona nereden ersin? Beş tane Osman Gazi gönderse peş peşe, dünya yetmeyecek Osmanlı'ya! Her yüz yılda yeni bir dünya gerek o zaman. Arada bir Osman Efendi gönderiyor ki Osmanlı'yı dünya idare etsin!"