bugün

en son 2000 yılında hadi çaman tiyatrosu tarafından sahnelenen leonard gershe oyunu. o dönem sevgili olan sevinç erbulak ve tolga çevik rol almışlardı bu oyunda. yanı sıra hadi çaman ve füsun erbulak da sahnedeki isimler arasındaydı.
1972 tarihli sinema uyarlamasında goldie hawn ve edward albert oynamışlardı.
haluk levent'in bir şarkısı vardı öyle. bir de haluk levent vardı be. noldu ona.
Alpay'ın Senin için albmünde yer alan bir şarkıdır. Albüm 1994 yılında çıkmıştı, aldık ezberledik. 14 yıl geçtiğine kim inanır ki? Şarkılar taptaze sanki daha...Sözlerini de yazalım:

Ya mavisinde bir çiçeğin ya pembesinde
bazen de bir söğüt dalının serin gölgesinde
yaşa dostum gönlünce ömrünün keyfini sür
insanlar değilse de kelebekler özgürdür

ya sabahında bir baharın ya gecesinde
bazen de bir çiğ damlasının yalın gerçeğinde
yaşa dostum dünyayı ömrünün keyfini sür
insanlar değilse de kelebekler özgürdür

ya düşlerinde bir çocuğun ya sevgisinde
bazen de yaşlı bir ozanın iki dizesinde
düşün dostum kendini ömrünün keyfini sür
insanlar değilse de kelebekler özgürdür
haluk levent'e sebnem ferah'in eslik ettigi anlamadin adli sarkida gecen soz.

kelebekler ozgurdur
hislerimse tutsak
sen beni anlamadin

"karistirmadim" editi: seboyla haluk, anlasana adli sarkida duet yapmislardir. bu benim dedigimde ise sadece narakaratinda sebo'nun sesi duyuluyor.
efsane der ki;

"tanrı, yeryüzündeki yozlaşmayı görerek insan soyunu yoketmeye karar vermişti. yaklaşan felaketi nuh peygamber'in kulağına fısıldadı ve onunla bir anlaşma yaptı. bu anlaşmaya gö­re nuh, bir gemi yapacak ve yeryüzündeki bütün hayvan türlerinden birer erkek ve dişiyi gemiye alıp açılacaktı. yaklaşan tufandan kurtu­lanlar sadece onlar olacak ve o hayvanların ellerinde yeni bir dünya kurulacaktı".

şimdi oy pusulalarımızın üzerine dizi dizi dizilip "bizi seçin" diye bağrışan atları, kurtları, arıları gördükçe aklıma bu efsane geliyor. san­ki yeryüzünün yozlaşmasında hiç payları yokmuş gibi, şimdi tufandan kurtarılmayı bekleyen hayvanlar rolünde sevimli sevimli gülümsüyor ve yeni bir dünya vaadediyorlar.

oysa biz çok iyi biliyoruz ki, at teper; arı sokar; kurt ısırır...

daha önce defalarca tepildik, sokulduk, ısırıldık.

o yüzden tanrıyla aralarında ne tür bir anlaşma olursa olsun, onları yarın kalkacak ge­miye çifter çifter doldurmak yerine, yarattıkları tufanın içine terketmenin en hayırlı se­çim olacağına inanıyorum.

ama, bu hayvanat bahçesinde -kararsız kararsız- gezinip, tufan sonrası dünyayı ku­racak hayvanları seçerken bir kafesin önün­de özellikle duruyorum. kafesin kapısında "kelebek" yazıyor. ve kelebek'in öyküsünü dinlerken, yarına kalkan gemide bulunmayı en çok o'nun hakettiğine inanıyorum.

* * *

kelebek amblemli partinin ne genel mer­kezini gördüm, ne genel başkanını tanırım... "hadep ne zaman kuruldu" deseniz, bil­mem... üstelik kürt milliyetçiliğini de türk milliyetçiliği kadar zararlı bulduğumdan bu­güne dek üzerinde belli bir milliyetçilik rengi taşıyan partilere karşı hep mesafeli durdum.

ama kelebeğin pozisyonu biraz farklı... tufandan kurtarılacak hay­vanlar kafesini gezerken, özellikle kelebeğin önünde durmamın birkaç nedeni var:

öncelikle şu tufan işi..! türkiye'nin ufkunda görünen tufanın al­tında iki sorunun imzası olabilir: kürt sorunu ve siyasal islam sorunu...

kürt sorunu konusunda, yukarda saydığımız hayvan türlerinin za­man zaman ne kadar vahşileşerek "çözüm aradıklarını" gördük. atla­rın, kurtların, anların, -yanlarına "şahinler" denilen ve devletin zirve­lerinde yaşayan bazı başka hayvan türlerini de alarak- nasıl kelebekle­ri kafeslediklerine bizzat tanık olduk.

türkiye halkının önemli bir bölümü daha önce verdiği oylarla bir partinin mensuplarını meclis’e yolladı. ve bu temsil görevine, başkaları tarafından, hem de gözükara bir kampanyayla son verildi. o halk, meclis'te temsil dışı bırakıldı. oysa yaklaşan tufandan kurtulmanın as­gari koşulu, o insanlarla meclis çatısı arasında bir diyalog şansı yaratılmasıydı. o kapı kapatıldı.

"çözüm", silaha emanet edildi.

şimdi "kelebek"in çözüm önerisini benimseyelim ya da benimseme­yelim, demokratik kanalla seçilip gelmesini ve bölge halkını temsilen parlamento çatısı altında varolma hakkını-en azından bir demokrat olarak-savunmak, hatta o hak için mücadele vermek zorundayız, diye düşünüyorum.

bu anlamda kelebeğe sahip çıkmayı ve yakılmış bir "halkoyu"nu küllerinden yeniden varetmeyi, siyasal bir tavır olmasından önce bir in­san haklarına saygı çağrısı, asgari bir demokrasi talebi olarak görüyo­rum.

siyasal islam meselesine gelince... malumunuz, aylardır "kararsız" denilen insan türü, oy vereceği hayvan türünü belirlemek için birbirin­den ince hesaplar içinde... "acaba hilalle başak'ın önünü hangi hayvan kesebilir" diye kuma kuşları gibi düşünüp duruyorlar. bu işi çözmeye aday olmuş hayvanların geçmişte, sadece hilal-başak operasyonunun yaygınlaşmasına hizmet ettikleri biliniyor. oysa en azından son seçim gösterdi ki, hilal-başak, yerel seçimlerdeki büyük patlamasını güneydoğu'da doğan boşluğu çok iyi değerlendirerek yaptık. ve bugün aynı patlamayı yapmasının önünde tek bir engel var: geçen yıl boykot etti­ği seçimlere bu kez girme karan alan "kelebek..."

dolayısıyla "kelebek"in -güneydoğu dışında büyük kentlerden 1.5 milyon civarında oy alarak- barajı aşması, siyasal islamın önüne, belki diğer tüm hayvan türlerinin vaadettiğinden daha büyük bir baraj öre­cek...

işin bir başka yanı daha var: kelebek her ne kadar kozasından çıkmış gibi görünse de, o kelebekten yeni oluşumların doğacağı da şimdiden biliniyor. hadep, bildiğiniz gibi bir bloku temsilen seçime giriyor. "emek, barış ve özgürlük bloku" adı verilen bu blokun için­de, bazı sosyalist partiler, sendikacılar, aydınlar var. seçimin hemen ar­dından bu grubun yeni bir sosyalist parti kurarak, siyasi zincirin önem­li bir halkasını tamamlamaları bekleniyor. dolayısıyla, sandığın tema­yülü, bu oluşumun da potansiyel tabanına ilişkin bir fikir verecek.

* * *

o yüzden, tufan yaklaşırken nuh'un torunları yarın seçimlerini iyi yapmalılar. çünkü seçimden sonra, seçtiğimiz "hayvanlar"la aynı ge­mide olacağız... ve maziden kalan anılardan biliyoruz ki, at teper; arı sokar; kurt ısırır...
oysa bilinir ki, her daim; kelebekler özgürdür...

kaynak: http://www.candundar.com.tr
ilki 1980 yilinda sahnelenen, hadi caman ve füsun önal'in oynadigi tiyatro oyunu. ikinci sahnelenisinde ise; basrolde tolga cevik ve sevinc erbulak oynamis, hadi caman'da yönetmenligini yapip, ufak bir rol üstlenmistir.

ayrica; (bkz: butterflies are free)