Alpay'ın Senin için albmünde yer alan bir şarkıdır. Albüm 1994 yılında çıkmıştı, aldık ezberledik. 14 yıl geçtiğine kim inanır ki? Şarkılar taptaze sanki daha...Sözlerini de yazalım:
Ya mavisinde bir çiçeğin ya pembesinde
bazen de bir söğüt dalının serin gölgesinde
yaşa dostum gönlünce ömrünün keyfini sür
insanlar değilse de kelebekler özgürdür
ya sabahında bir baharın ya gecesinde
bazen de bir çiğ damlasının yalın gerçeğinde
yaşa dostum dünyayı ömrünün keyfini sür
insanlar değilse de kelebekler özgürdür
ya düşlerinde bir çocuğun ya sevgisinde
bazen de yaşlı bir ozanın iki dizesinde
düşün dostum kendini ömrünün keyfini sür
insanlar değilse de kelebekler özgürdür
"tanrı, yeryüzündeki yozlaşmayı görerek insan soyunu yoketmeye karar vermişti. yaklaşan felaketi nuh peygamber'in kulağına fısıldadı ve onunla bir anlaşma yaptı. bu anlaşmaya göre nuh, bir gemi yapacak ve yeryüzündeki bütün hayvan türlerinden birer erkek ve dişiyi gemiye alıp açılacaktı. yaklaşan tufandan kurtulanlar sadece onlar olacak ve o hayvanların ellerinde yeni bir dünya kurulacaktı".
şimdi oy pusulalarımızın üzerine dizi dizi dizilip "bizi seçin" diye bağrışan atları, kurtları, arıları gördükçe aklıma bu efsane geliyor. sanki yeryüzünün yozlaşmasında hiç payları yokmuş gibi, şimdi tufandan kurtarılmayı bekleyen hayvanlar rolünde sevimli sevimli gülümsüyor ve yeni bir dünya vaadediyorlar.
oysa biz çok iyi biliyoruz ki, at teper; arı sokar; kurt ısırır...
daha önce defalarca tepildik, sokulduk, ısırıldık.
o yüzden tanrıyla aralarında ne tür bir anlaşma olursa olsun, onları yarın kalkacak gemiye çifter çifter doldurmak yerine, yarattıkları tufanın içine terketmenin en hayırlı seçim olacağına inanıyorum.
ama, bu hayvanat bahçesinde -kararsız kararsız- gezinip, tufan sonrası dünyayı kuracak hayvanları seçerken bir kafesin önünde özellikle duruyorum. kafesin kapısında "kelebek" yazıyor. ve kelebek'in öyküsünü dinlerken, yarına kalkan gemide bulunmayı en çok o'nun hakettiğine inanıyorum.
* * *
kelebek amblemli partinin ne genel merkezini gördüm, ne genel başkanını tanırım... "hadep ne zaman kuruldu" deseniz, bilmem... üstelik kürt milliyetçiliğini de türk milliyetçiliği kadar zararlı bulduğumdan bugüne dek üzerinde belli bir milliyetçilik rengi taşıyan partilere karşı hep mesafeli durdum.
ama kelebeğin pozisyonu biraz farklı... tufandan kurtarılacak hayvanlar kafesini gezerken, özellikle kelebeğin önünde durmamın birkaç nedeni var:
öncelikle şu tufan işi..! türkiye'nin ufkunda görünen tufanın altında iki sorunun imzası olabilir: kürt sorunu ve siyasal islam sorunu...
kürt sorunu konusunda, yukarda saydığımız hayvan türlerinin zaman zaman ne kadar vahşileşerek "çözüm aradıklarını" gördük. atların, kurtların, anların, -yanlarına "şahinler" denilen ve devletin zirvelerinde yaşayan bazı başka hayvan türlerini de alarak- nasıl kelebekleri kafeslediklerine bizzat tanık olduk.
türkiye halkının önemli bir bölümü daha önce verdiği oylarla bir partinin mensuplarını meclis’e yolladı. ve bu temsil görevine, başkaları tarafından, hem de gözükara bir kampanyayla son verildi. o halk, meclis'te temsil dışı bırakıldı. oysa yaklaşan tufandan kurtulmanın asgari koşulu, o insanlarla meclis çatısı arasında bir diyalog şansı yaratılmasıydı. o kapı kapatıldı.
"çözüm", silaha emanet edildi.
şimdi "kelebek"in çözüm önerisini benimseyelim ya da benimsemeyelim, demokratik kanalla seçilip gelmesini ve bölge halkını temsilen parlamento çatısı altında varolma hakkını-en azından bir demokrat olarak-savunmak, hatta o hak için mücadele vermek zorundayız, diye düşünüyorum.
bu anlamda kelebeğe sahip çıkmayı ve yakılmış bir "halkoyu"nu küllerinden yeniden varetmeyi, siyasal bir tavır olmasından önce bir insan haklarına saygı çağrısı, asgari bir demokrasi talebi olarak görüyorum.
siyasal islam meselesine gelince... malumunuz, aylardır "kararsız" denilen insan türü, oy vereceği hayvan türünü belirlemek için birbirinden ince hesaplar içinde... "acaba hilalle başak'ın önünü hangi hayvan kesebilir" diye kuma kuşları gibi düşünüp duruyorlar. bu işi çözmeye aday olmuş hayvanların geçmişte, sadece hilal-başak operasyonunun yaygınlaşmasına hizmet ettikleri biliniyor. oysa en azından son seçim gösterdi ki, hilal-başak, yerel seçimlerdeki büyük patlamasını güneydoğu'da doğan boşluğu çok iyi değerlendirerek yaptık. ve bugün aynı patlamayı yapmasının önünde tek bir engel var: geçen yıl boykot ettiği seçimlere bu kez girme karan alan "kelebek..."
dolayısıyla "kelebek"in -güneydoğu dışında büyük kentlerden 1.5 milyon civarında oy alarak- barajı aşması, siyasal islamın önüne, belki diğer tüm hayvan türlerinin vaadettiğinden daha büyük bir baraj örecek...
işin bir başka yanı daha var: kelebek her ne kadar kozasından çıkmış gibi görünse de, o kelebekten yeni oluşumların doğacağı da şimdiden biliniyor. hadep, bildiğiniz gibi bir bloku temsilen seçime giriyor. "emek, barış ve özgürlük bloku" adı verilen bu blokun içinde, bazı sosyalist partiler, sendikacılar, aydınlar var. seçimin hemen ardından bu grubun yeni bir sosyalist parti kurarak, siyasi zincirin önemli bir halkasını tamamlamaları bekleniyor. dolayısıyla, sandığın temayülü, bu oluşumun da potansiyel tabanına ilişkin bir fikir verecek.
* * *
o yüzden, tufan yaklaşırken nuh'un torunları yarın seçimlerini iyi yapmalılar. çünkü seçimden sonra, seçtiğimiz "hayvanlar"la aynı gemide olacağız... ve maziden kalan anılardan biliyoruz ki, at teper; arı sokar; kurt ısırır...
...oysa bilinir ki, her daim; kelebekler özgürdür...