kaşağı

entry37 galeri0
    37.
  1. Kezolar bıyıklarını tarar bununla.
    0 ...
  2. 36.
  3. Ömer Seyfettinin meşhur hikayesidir.
    1 ...
  4. 34.
  5. 30 yıl sonra az sonra tekrar okuyacağım için çok heyecanlandığım bir ömer seyfettin kitabıdır. hiçbir şey hatırlamıyorum ancak umarım o eski tadı alırım.
    0 ...
  6. 33.
  7. Dalga geçmeyin ama bir şey söyleyeceğim: hakikaten bununla saçımı tarayınca mayışıyorum. Çok rahatlatıcı.

    "sende ne geziyor kaşağı" diye soracak olursanız, satın almıştım.

    Ayrıca bir Ömer Seyfettin eseri. Hüzünlendirir.

    Edit: iyi dalga geçmeyin dedik iq.
    3 ...
  8. 32.
  9. Güzel öyküdür öyküdür de.

    ilkokul, ortaokul öğrencisine okutulmamalı bence. Psikolojik travma sebebi.

    Akşam akşam nereden aklıma geldi bilmiyorum.
    3 ...
  10. 31.
  11. üzücü bir kitaptır.
    ömer seyfettin'indir.
    5 ...
  12. 31.
  13. (bkz: psikolojik gerilim)

    çocukluğumun travması olan kitaptır. karı baba kuşpalazı ahahaha.
    3 ...
  14. 30.
  15. ömer Seyfettin eseri, atları temizlemek için kullanılan alet.

    (bkz: kuzeni web ağı)
    0 ...
  16. 29.
  17. Aklıma atın tarağı değil Ömer Seyfettinin geldiği alet.
    0 ...
  18. 28.
  19. çocuk psikolojisini bozan yasaklanası arabesk öykü.
    1 ...
  20. 27.
  21. Şu an, ilik gibi kaşındığım alet.
    0 ...
  22. 26.
  23. çocukluğumda okuduğumda beni çok etkileyen ömer seyfettin eseri.
    2 ...
  24. 25.
  25. 24.
  26. bazen yalnizca kaşinmak istersin ve sahip oldugun tek tirnaklardir..

    aga saga az da sola, ohh.
    0 ...
  27. 23.
  28. iftira atmanın nelere sebep olacağını anlatan eser.
    0 ...
  29. 22.
  30. Küçükken okuyup okuyup salya sümük ağladığım eser. Beni çok etkilerdi.
    2 ...
  31. 21.
  32. öemr seyfettinin vicdan muhasebesi yaptıran eseridir.

    şöyle ki;

    AHIRIN avlusunda oynarken aşağıda, gümüş söğütler altında görünmeyen derenin hüzünlü şırıltısını işitirdik. Evimiz iç çitin büyük kestane ağaçları arkasında kaybolmuş gibiydi. Annem, istanbul'a gittiği için benden bir yaş küçük olan kardeşim Hasan'la artık Dadaruh'un yanından hiç ayrılmıyorduk. Bu, babamın seyisi, yaşlı bir adamdı. Sabahleyin erkenden ahıra koşuyorduk. En sevdiğimiz şey atlardı. Dadaruh'la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, ne doyulmaz bir zevkti. Hasan korkar, yalnız binemezdi. Dadaruh onu kendi önüne alırdı. Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşumuza gidiyordu. Hele tımar. Bu en zevkli şeydi. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı... tık... tıkı... tık... tıpkı bir saat gibi... yerimde duramaz,
    - Ben de yapacağım! diye tuttururdum.

    O vakit Dadaruh, beni Tosun'un sırtına koyar, elime kaşağıyı verir,

    - Hadi yap! derdi.

    Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdım.

    - Kuyruğunu sallıyor mu?

    - Sallıyor.

    - Hani bakayım?..

    Eğilirdim, uzanırdım. Ama atın sağrısından kuyruğu görünmezdi.

    Her sabah ahıra gelir gelmez,

    - Dadaruh, tımarı ben yapacağım, derdim.

    - Yapamazsın.

    - Niçin?

    - Daha küçüksün de ondan...

    - Yapacağım.

    - Büyü de öyle.

    - Ne zaman?

    - Boyun at kadar olduğunda....

    At, ahır işlerinde yalnız tımarı beceremiyordum. Boyum atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun'un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, "Höyt.." diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı. Ben bir gün yalnız başıma kaldım. Hasan'la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. içimde bir tımar etmek hırsı uyandı. Kaşağıyı aradım, bulamadım. Ahırın köşesinde Dadaruh'un penceresiz küçük bir odası vardı. Buraya girdim. Rafları aradım. Eyerlerin arasına falan baktım. Yok, yok! Yatağın altında, yeşil tahtadan bir sandık duruyordu. Onu açtım. Az daha sevincimden haykıracaktım. Annemin bir hafta önce istanbul'dan gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu. Hemen kaptım. Tosun'un yanına koştum. Karnına sürtmek istedim. Rahat durmuyordu.

    - Sanırım acıtıyor? dedim.

    Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine baktım. Çok keskin, çok sivriydi. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başladım. Dişleri bozulunca yeniden denedim. Gene atların hiçbiri durmuyordu. Kızdım. Öfkemi sanki kaşağıdan çıkarmak istedim. On adım ilerdeki çeşmeye koştum. Kaşağıyı yalağın taşına koydum. Yerden kaldırabildiğim en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başladım. istanbul'dan gelen, üstelik Dadaruh'un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezdim, parçaladım. Sonra yalağın içine attım.

    Babam, her sabah dışarıya giderken bir kere ahıra uğrar, öteye beriye bakardı. Ben o gün gene ahırda yalnızdım. Hasan evde hizmetçimiz Pervin'le kalmıştı. Babam çeşmeye bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı gördü; Dadaruh'a haykırdı:

    - Gel buraya!

    Soluğum kesilecekti, bilmem neden, çok korkmuştum. Dadaruh şaşırdı, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babam bunu kimin yaptığını sordu. Dadaruh,

    - Bilmiyorum, dedi.

    Babamın gözleri bana döndü, daha bir şey sormadan,

    - Hasan dedim.

    - Hasan mı?

    - Evet, dün Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra yalağın taşında ezdi.

    - Niye Dadaruh'a haber vermedin?

    - Uyuyordu.

    - Çağır şunu bakayım.

    Çitin kapısından geçtim. Gölgeli yoldan eve doğru koştum. Hasan'ı çağırdım. Zavallının bir şeyden haberi yoktu. Koşarak arkamdan geldi. Babam pek sertti. Bir bakışından ödümüz kopardı. Hasan'a dedi ki:

    - Eğer yalan söylersen seni döverim!

    - Söylemem.

    - Pekâlâ, bu kaşağıyı niye kırdın?

    Hasan, Dadaruh'un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktı! Sonra sarı saçlı başını sarsarak,

    - Ben kırmadım, dedi.

    - Yalan söyleme, diyorum.

    - Ben kırmadım.

    - Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, dedi. Hasan inkârda direndi. Babam öfkelendi. Üzerine yürüdü "Utanmaz yalancı" diye yüzüne bir tokat indirdi.

    - Götür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin'le otursun! diye haykırdı.

    Dadaruh, ağlayan kardeşimi kucağına aldı. Çitin kapısına doğru yürüdü. Artık ahırda hep yalnız oynuyordum. Hasan evde hapsedilmişti. Annem geldikten sonra da bağışlanmadı. Fırsat düştükçe, "O yalancı" derdi babam. Hasan yediği, tokat aklına geldikçe ağlamaya başlar, güç susardı. Zavallı anneciğim benim iftira atabileceğime hiç ihtimal vermiyordu. "Aptal Dadaruh, atlara ezdirmiş olmasın?" derdi.

    Ertesi yıl annem, yazın gene istanbul'a gitti. Biz yalnız kaldık. Hasan'a ahır hâlâ yasaktı. Geceleri yatakta atların ne yaptıklarını tayların büyüyüp büyümediğini bana sorardı. Bir gün birdenbire hastalandı. Kasabaya at gönderildi. Doktor geldi. "Kuşpalazı" dedi. Çiftlikteki köylü kadınlar eve üşüştüler. Birtakım tekir kuşlar getiriyorlar, kesip kardeşimin boynuna sarıyorlardı. Babam yatağın başucundan hiç ayrılmıyordu.

    Dadaruh çok durgundu. Pervin hüngür hüngür ağlıyordu.

    - Niye ağlıyorsun? diye sordum.

    - Kardeşin hasta.

    - iyi olacak.

    - iyi olmayacak.

    - Ya ne olacak?

    - Kardeşin ölecek! dedi.

    - Ölecek mi?

    Ben de ağlamaya başladım. O hastalandığından beri Pervin'in yanında yatıyordum. O gece hiç uyuyamadım. Dalar dalmaz, Hasan'ın hayali gözümün önüne geliyor "iftiracı! iftiracı!" diye karşımda ağlıyordu.

    Pervin'i uyandırdım.

    - Ben Hasan'ın yanına gideceğim, dedim.

    - Niçin?

    - Babama bir şey söyleyeceğim.

    - Ne söyleyeceksin?

    - Kaşağıyı ben kırmıştım, onu söyleyeceğim.

    - Hangi kaşağıyı?

    - Geçen yılki. Hani babamın Hasan'a darıldığı...

    Sözümü tamamlayamadım. Derin hıçkırıklar içinde boğuluyordum. Ağlaya ağlaya Pervin'e anlattım. Şimdi babama söylersem, Hasan da duyacak belki beni bağışlayacaktı.

    - Yarın söylersin, dedi.

    - Hayır,. şimdi gideceğim.

    - Şimdi baban uyuyor, yarın sabah söylersin. Hasan da uyuyor. Onu öpersin, ağlarsın, seni bağışlar.

    - Pekala!

    - Haydi şimdi uyu!

    Sabaha kadar gene gözlerimi kapayamadım. Hava henüz ağarırken Pervin'i uyandırdım. Kalktım. Ben içimdeki zehirden vicdan azabını boşaltmak için acele ediyordum. Yazık ki, zavallı suçsuz kardeşim, o gece ölmüştü. Sofada çiftlik imamıyla Dadaruh'u ağlarken gördük. Babamın dışarıya çıkmasını bekliyorlardı.
    3 ...
  33. 20.
  34. bir canfeza şarkısı, şiir.

    Az önce yağmuru sen sanıp bi miktar yaşadım
    Bi miktar yaşadım seni,hasretin baş aşağı
    Elimde kaşağı kağıtlar asil bir at gibi
    Kaşıyorum her zerresini seni götüren yasağın

    Sen kilitli kasamın anahtarını yuttular
    Sıcaklığın azaptır buzla kaplı kuzey kutbuna
    Gidişin gözümde o kadar güzel bi renk ki
    Bir gün benim olursan şayet geri dönüşünü kutlamam

    Hiç görmediğin meyhanemin gıcırdayan parkesi
    Zayıflığından ötürü aşk üstünde dar kesim
    Binlerce yıllık geçmişin benzetmesi
    Arsızlığın koca cumhuriyetin çöküşü,emeklerime darbesin

    Sağlığım yerinde ancak sağ değilim sevgilim
    Nasıl ay güzellik bazında olamıyorsa sen gibi
    En çok sen kadar mutluyum,ne fazla ne eksik
    Seni hala dünyanın yarısından çok seviyorum demek ki

    Kar şimdi başladı,titriyor sokak lambası
    Bu gece yüzü suyu hürmetine tek bi yıldız kaymasın
    Lütfen,bana yanında bir yer lûtfet
    Zamanın en has oğlu burda çiftiz peki ya orada ay nasıl ?

    insan özemeden edemez,duymasan da 'ne' deme
    Çocuklar gibi sevinirim duymuş gibi yapsan bile
    Sıkıntı denizinin ciğerli balıklarıyız
    Oksijenini yardan değil yarı yaradandan dile

    Sevmek bir lüks değildir ki haz duyalım
    Bak biz burada biz olmuştuk izin ver az duralım
    Arzularım küllerinden tutuşacak biz yanacağız
    Bizi söndürmeye yetecek mi yer altının saf suları ?

    Ölü gibiyken yürüyebilmek her haliyle gariptir
    Cam şişeler yokluğunun sahilinde birikti
    Biriktim,boşalacak kap kacak yok etrafta
    Benim için aya ayak basmak gibiydin,iliktin bir ilktin

    Onunla ben gibisin olma,zarar verir
    Pek sağlıklı düşünemiyorum delirmiş karakterim
    Sensizlik dokularımdan canıma inmiş,
    Beni hayattan soğutabilecek güçte dur bilmez bi bakteri

    istanbul yolundayım,yolunda solunda
    Hız kesmeden gidiyorum fakat küçük bir sorun var
    En harika satırların özendiği kadın;
    Seni aralıksız sevmek inan ki benim değil aklımın zoruyla

    Hala haber bekliyorum,telefonun başında
    Bir ömür kiracım ol dudaklarımdan taşınma
    Kumlu fırtınaların ortasında da kalsak,
    Sıcaktan eriyecekte olsak,sana yetecek kadar aşım var

    Ata vurulan gem gibidir,kalbe giren sevda
    Yürür şarabın sersemliğinden gördüğün bedbaht
    Ormanın ördüğü dev dağ,kurda kuşa sevda
    Ben peşinden geleceğim kuşkusuzuz,hele bi sen dal

    Sevmek bir lüks değildir ki haz duyalım
    Bak biz burada biz olmuştuk izin ver az duralım
    Arzularım küllerinden tutuşacak biz yanacağız
    Bizi söndürmeye yetecek mi yer altının saf suları ?

    Ölü gibiyken yürüyebilmek her haliyle gariptir
    Cam şişeler yokluğunun sahilinde birikti
    Biriktim,boşalacak kap kacak yok etrafta
    Benim için aya ayak basmak gibiydin,iliktin bir ilktin

    Başıma gelen bak,başkasıylasın
    Elimi bırakman mühim değil de bi başkası nasıl ?
    Aşka sır yasım,mutluluğuna gırlasın
    Yokluğun var olan herşeyi sil baştan hatırlatır

    Hafızam sıfır,sen anne sütüsün
    Bozuluyor zaman geçtikçe yüzümün ütüsü
    Kırışan alnımın isyanı dilden düşenlerdir
    Kurtuluş yok,ölüm senden sen ölümden kötüsün
    0 ...
  35. 19.
  36. Kaş'ta yaşayan insanların birbirleriyle iletişim kurabilmek için kullandıkları özel network.
    2 ...
  37. 18.
  38. canfeza'dan bursa'da canlı canlı dinlenmesi gereken şarkı. ama nedense bir isteğim var ki öyle kalabalıkta, konser havasında olmasın bu iş. daha sakin bir ortam olsun, sözler de müzik de net duyulsun.
    1 ...
  39. 17.
  40. at tarağı da denir.
    -bu da at tarrağı.
    0 ...
  41. 16.
  42. çok sevdiğim bir dostumun okuduğu tek kitap. o da ilkokulda öğretmenin baskısıyla, fakat adam öss de rekorları alt üst edip endüstri mühendisi de olmuştur. öss demişken aklıma geldi bakanız sevgili dostlar... (bkz: ösym götümü ye) kaşağıdan, nerelere bağladık, hadi hayırlısı.
    1 ...
  43. 15.
  44. bir canfeza şarkısı. gerçekten duygusallığı hissettirir.

    sevmek bir lüks değildir ki haz duyalım.
    bak biz burada biz olmuştuk izin ver az duralım.
    arzularım küllerinden tutuşacak biz yanacağız.
    bizi söndürmeye yetecek mi yer altının saf suları ?

    ölü gibiyken yürüyebilmek her haliyle gariptir.
    cam şişeler yokluğunun sahilinde birikti.
    biriktim, boşalacak kap kacak yok etrafta
    benim için aya ayak basmak gibiydin, iliktin bir ilktin
    3 ...
  45. 14.
  46. genelde metalden yapılan, hayvan tarağı. (bkz: tarak)
    2 ...
  47. 13.
  48. bir çok arkadaşımın en son okuduğu kitapdır.*
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük