basligin tam hali; "kacarak dertlerinden uzaklasabilecegini sanan insan."
hepimiz zaman zaman uzaklasmak isteriz. kacmak. bazen saklanmak. hani su cocukken kim bilir hangi nedenden dolayi üzülüp aglayarak uykuya daldigimiz zamanlar gibi. gözümüzü actigimizda var olan acinin bitmis olmasi gibi bir duygu yasamayi bekleriz. ama olmaz. büyüdükce uyumak zorlasir. ve uyandigimizda bütün ciplakligiyla dikilmektedir o aci karsimizda. cocukken o kisa sürelik kacisi, büyüdügümüzde daha uzaklara, km.ler ötesine giderek gerceklestirmeye calisiriz. düzelir, gecer diye ümit ederek. ama nereye gidersek gidelim dertler de atimizin terkisinde bizimle beraber yol alir..
kisacasi, tanim: dertlerinden kacarak uzaklasabilecegini sanan insan ancak kendini kandirmaya calisan insandir.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.
belki de kendini kandırdığının bile farkına varamayandır. acı çekmekten sıkılmış, sürekli kendine kaçış yolu arayıp durmuştur. uzaklaşmayı, mesafeleri yara bandı niyetine kullanmayı denemeye karar vermiştir. denemeden bilemez ki bunun işe yaramayacağını. önceden böyle bir deneyimi yoktur çünkü. filmlerde olduğu gibi; bavulunu toplar ve nereye diye soranlara "yurtdışına. biraz uzaklaşsam iyi olacak, belki kendimi daha iyi hissederim." gibi klişe cümleler kuracaktır. kendi de emin değildir, o yüzden cümleleri belkilerle geçer durur ya.
çıkar yola, şimdiden anlamaya başlar aslında düşüncelerini aldatamayacağı gerçeğini. gölgesi gibi peşindedir sürekli dertleri. kurtulamaz onlardan. daha önceden görmediği, ayak basıp anın güzelliğini yaşayamak istediği yerler bile herzaman geçip gittiği, ezberlediği yollardan farksızdır artık onun için. mutlu olan tanımadığı insanlar, ortalığa köpük baloncuğu gibi gülücükler saçan 5 yaşındaki minik bile hafif bir mutluluk kıvılcımı oluşturmaz yüreğinde. tam tersine, onları gördükçe daha da büyür mutsuzluğunun kaynağı, dertleri...
iyice pekiştirir içinde bu beş para etmez yöntemin saçmalığını. döner ait olduğu, bir zamanlar daha mutlu olduğu topraklara. yaşamaya devam eder, aldırmadan, sakat numarası yapan dilenciler gibi...
işte o zaman anlar, sadece kendini kandırdığını, çaresizliğinin onu bu hallere ittiğini. derdinin ilacının alternatifi olmadığını...
tebdil-i mekan da ferahlık var diye düşünüyordur. göz görmeyince gönül katlanır. çoğu durum da, bırakıp gitmek işe yarar aslında ama iş güç derken, öyle bir kök salarız ki malesef bunu beceremeyiz. öyle amerikan filmlerinde ki gibi alayım bir sırt çantası, başka bir şehre gideyim, yeni bir iş, düzen falan. yok öyle bir dünya ne yazık ki.