sende mi brütüs moduna girmektir efenim. karşıdaki kişiye çok güveniliyorsa söylediği yalanın bünyede bıraktığı etkidir bu susuş. sende mi brütüs; öyleyse düş sezar.
karşıdakine inanıyormuş gibi yapıp arada onaylamak, hatta bikaç soru sormak daha zevklidir kanaatimce. Hem zaman geçer, hem de karşıdakinin coşmasını izlemek insana zevk verir. Bırakın kendisi de inansın yalanlarına
çok yaptigim eylemdir.genelde kizlar uygular.oyle yalanlar soylenir ki susar kisi susarda içine atar birsey diyemez ya kaybetmekten korkar aptal gibi yada kirmaktan korkar.ama birgun mutlaka patlak verir ve o yalani yalani soyleyenin yuzune şlaaaaaaappppppp diye çarpar susan kisi .
yapilmamasi gereken eylemdir aslinda ama bazen susmak gerekir hersey zamanla ortaya mutlaka cikar zaten.amma velakin her zaman susunda demiyorum pat diye soyleyin yalaninida yuzu kizarsin yerin dibine girsin.
sakin bünyede tezahür edebilecek eylem. kişi kendine yalan söylendiğini bile bile yani göz göre göre susabiliyorsa ya intikamını çok kötü alır ya da söylenen yalan ciddilik arz etmiyordur.
bir şekilde artık güvenmemektir o kişiye eğer bahsi geçen pembe bir yalan değilse.
güven giderken çoğu zaman yanında umursama hissini de götürdüğü için ses çıkarılmaz pek. içinizden bardağı taşırmamasını dileyerek...
özellikle karşındaki sıkça yalan söyleyen ve senin tepki vermeni bekleyen bir insansa, bazen sustuğunda öyle anlamlı bir sessizlik olur ki.. o da bilir senin her şeyi anladığını.. belki de böylesi daha güzeldir..
Niye bazıları ağzına geleni söyleyip rahat uyku uyurken, "içine atan", sessizliğe gömülüp kendi dehlizlerinin karanlığında yapayalnız kabuslar görmeyi seçmiştir?
Anlatmazlar ki bilesiniz... Kimi nasıl diyeceğini bilmediğinden, kimi bildiğini de diyemediğinden, kimi dediği halde kıymeti bilinmediğinden, kimi bir kez deyip yanlış bildiğinden suskunluğun o huzurlu kuytusuna sığınmıştır... aslında yalan söylediğini bile bile karşıdakinin; Tek bir kelime edememek koca hayat kompozisyonunda, satır aralarında silik kalmak, satır araları gibi boş olmak, anlamsız olmak... başkaları yeni cümlelere başlasın diye satır başlarını tutmaktır... kontratsız, sorgusuz sualsiz, rızasız oynatıldığımız bir senaryonun içinde aslında; Anlamlı melodilerden oluşan bir eserde yalnızca es olabilmek, susabilmek başkalarının notalarının ardından... anlamlıca susabilmek, bütünü bozmadan, melodiye tiz ses olmadan susabilmektir...
konu: efenim çayırda oturuyoruz, yaz olduğu için haliyle sıcak bir gün, yanımdaki de pek de samimi olmadığım bir arkadaş. anlayacağınız sadece merhabamız vardır. ancak o gün ikimizin de canı sıkılıyor anlaşılan, bulduk o banka oturduk, muhabbet ediyoruz. neyse işte haliyle sıcaktan bunaldı çocuk, elindeki su şişesinden birkaç yudum su içti. neyse aradan bir beş dakika geçti, ben hararetli bir şekilde bir fıkra anlatıyorum, fıkra da epey komik hani, neyse sonu geldi, çocuk gülmekten duramıyor, işte tam o sırada çocuğun ağzından boynuna doğru neredeyse yarım bardak kadar! su boşaldı. anlayacağınız çocuğun salyası aktı. tabi rezil oldu bir anda çocuk diyor ki "su içtim ya o düştü ağzımdan, o düştü o, su düştü" bunu söylerken hala ağzından su akıyor çocuğun, gömlek desen sırılsıklam, gülmemek için zor tutuyorum kendimi, neyse tutamadım kendimi sonunda, patlatıverdim kahkahayı, çocuk da tabi utandı, soruyor neye gülüyorsun? diye. çaresiz çocuk utanmasın diye demin fıkra anlatmıştım ya ona gülüyorum, ona ona senle bağlantısı yok diyorum, çocuk inandı mı bilmem ama çünkü "fıkraya güldüm fıkraya" derken ben iyice coştum, gözümden yaş akıyordu, o derece...