insanın canına tak eden durum.
en büyük korkum diyebilirim. galiba elektrikler kesildi ve ben bütün haftanın yorgunluğu omuzlarımdayken yarın kalkıp işe gideceğimi bile bile hala Ayaktayım. neden? Çünkü ışıklar yok. Yarın benden çok küfür yiyeceksin elektrik...
ister istemez her insanın başına gelebilen özellikle yatmadan önce korku filmi, korkunç hikaye dinleyen yada o gün bir cenazeye katılanlar için yaygın görülen korkudur.
hele bir de ışıkla uyumaya alışkınsanız ve siz uyuduğunuz sırada elektrik kesilmişse hangi akla hizmet bilinmez ama birden uyanıverirsiniz ve kabus dolu anlar başlar o sırada sizin için. yalnız yaşıyor olsanız kendinizle ilgili bir çok kolaylaştırıcı unusr elinizin altında olur, ancak biriyle beraberseniz o'na güvenir ve hayatınızdaki pek çok unsuru gözardı edersiniz. çünkü artık bir sevgiliniz, kocanız, karınız, ev arkadaşınız filan vardır evde o'na güvenir öyle dalarsınız uykuya. sonra gecenin körü uyanıp da elektriklerin kesildiğini gördüğünüzde evdeki artık kimse o'na seslenirsiniz o da devirir götünü uyumaya devam eder. siz karanlık ve düşüncelerle başbaşa kalırsınız sabahın 5'inde.
insanın korkularından biridir. * üstüne giderseniz korkunuzu yenersiniz diyorlar ama denedim hala korkuyorum. aslında karanlıkta yalnız olmaktan ve hiçbir şey görememekten korkuyorum. illa bir ışık yanacak ben uyurken, karanlıkta asla uyuyamam. odamın ışığını açıp uyumuştum bir keresinde, işte sonra elektrikler gitti resmen sıçrayarak uyandım. uyurken bunu nasıl anladım bilmiyorum. telefonum bu gibi durumlar için her zaman yastığımın altında.
fear of the dark şarkısında gayet güzel özetlenmiş durumdur. geceleri tek başınıza kalıyorsanız eğer, ışıkların sabaha kadar açık kalması nedeniyle patlayan elektrik faturasından sonra yenilmesi gereken korkudur.
korkudan çok takıntıdır aynı zamanda.o abajur illaki yanar, öyle yatılı verilir.yalnız birde elektirkler kesilince korkudan uyunmayan durumlar yaşanılır o da ayrı bir durumdur.*
yalnız kaldığınız bir gece elektriklerin gitmesi durumunda sizi oturduğunuz yere çivileyecek olaydır. karanlık, ondan korkan kişiye öyle gelir ki her sesi duymaya çalışırsınız, su borularından gelen ses gibi en ufak şey kalbinizin kat be kat hızlı atmasına neden olur. yaşınız kaç olursa olsun bu korkunun tarifi yoktur.
karanlık dediğin türlü türlüdür. asıl korkutanı ise zifiri karanlık diye bilinen türüdür. bu türde gözlerinin açık ya da kapalı olması bir şeyi değiştirmez. kalp atışların hızlanır, üzerinde derin bir sıkıntı hisseder, nefes alamayacak gibi olursun. o ortamdan bir an önce çıkmak istersin ya da ışığı açıp rahat bir nefes almak. işte cehalet de böyledir. zifiri karanlıktır. savaşmazsan korkunla, içinde kaybolursun.
bu korkuyu aşmanin en etkili yolu tabiyki korkunun ustune gitmektir. burdan cikan sonuc
karanlikta yurumeye basliyoruz. en basta yapamayacakmissiniz gibi gelir ama mumkun gercekten ise yariyor...
peki, siz korkuyor musunuz? her şeyin, bilginizin, bilmediğinizin, varınızın yoğunuzun tacirliğini yapar ve siz bunca cesaretliyken, gözleriniz bakışlarınız, gücünüz zaaflarınız kadar simsiyah üstelik!
sevgilerinizin, emeğinizin, düşüncelerinizin, hatta inancınızın.
kimi tezgahlarda, taş tabletlerin içine hapsettiğinizi düşünüp, salkım saçak her yanından savrulurken, birkaç anı, üç beş düş, birkaç akçe, üç beş ak, karşılığında.
öyle çok şey saklıyor ki içinde karanlık, tıpkı saçı başı darmadağınık bir sokak kadını gibi, etekleri(sözleri) başka yerlerde göğüsleri(özü) başka. saçlarını savuruyor ufuklardan toplayıp alelacele öyle bir, yer gök, dağ taş simsiyah kuzguni renginde.
lakin eteğinde karnını saklarken, çığlıklar akıyor yanaklarından, kalbine damlıyor hıçkırıkları. çocukların elleriyle tutunduğu küçük evlerin eski pervazlarında, hayata bakan minik gözleriyle onlara, büyük korkuları öğretiyor. toprağı ve yalnızlığı taşıyor karanlık sırtında, bir başınalığı sağıyor sonra yorulup, ilk şükür yahut isyan sonrası dinlendiği kaldırımların tozlarını silerek oturduğu saatlerin en kuytu, en ıssızlığında.
kirli bir kadın bu. koltuğunun altında masumların kesik başları, avuçlarında minik yavruların tertemiz hayallerinden arda kalan sivri çakıl taşları. kanıyor elleri karanlığın. yumruk yapıyor görünmesin diye.
kaç vazgeçişleri, terk edişleri damıtıyor lisanı kim bilir, ağzı öfkeyle dolu, ağzı dili içinde. lekeli ve yırtık elbisesinden görünüyor kiminin günahları, kiminin yalanları, kiminin açıkta kalmış haramları.
bir nevi cehaletten korkmaktır. çünkü karanlık, bilinmezlik içerir. insanoğlu en çok bilmediği, tanımlayamadığı şeyler karşısında kendini güvensiz ve çaresiz hissederek korkar. çünkü bilmediği şeye karşı bir savunma mekanizması geliştiremez. karanlık ta tüm bilinenleri bilinmeze dönüştürdüğünden insana korku verir.
insanlarda en sık gözüken fobidir. çocuklukta çok sıktır, daha sonraki dönemde belki geçer belki geçmez.
bazen yaşla alakası dahi yoktur. yalnızlığın etkisiyle insanı ürkütür kendinden. sevdiğin kimsenin yanında olmayışı, tek bir sese ihtiyaç duyduğunda sesine ses gelmemesi korkutur insanı. bir tek yalnızlığın vardır başucunda. aslında o hep ordadır da daha bir belirmiştir karanlık odada. ışığı açsan bile karanlık gelir her yer. bedenini büker, oturur, düşünürsün sadece. insana tuhaf, anlamsız, boş hissettir kendini karanlık. kendince sesler çıkarmaya çalışır kişi. istediği sadece bir sestir oysa ki... sıcak, içten bir ses, bir baş okşayış, biraz huzur... başını koyacak, belki de asla olmayacak bir omuzu, çocuk olup annenin babanın arasında girmeyi özlettirir sana. tüm bunların olmayışı korkutur insanı aslında, karanlık değil. öyle ki hepsinin eksikliği insanı kendinden bile korkutur. belki de yalnızlıkla başa çıkmayı başaramamışlığın göstergesidir. belki de o korkutur...