bugün

eski türk filmlerinde meyhane çekimlerinin vazgeçilmez belkıs özdener şarkısı;
karakolda ayna var,
kız kolunda damga var,
gözlerinden bellidir cevriyem,
sende de kara sevda var moriye de fosforlum,
sende de kara sevda var,
denizlerin kumuyum,
balıkların kumuyum,
aç kolunu ben geldim cevriyem,
ben de allah kuluyum.
çok girip çıkmama ve aynı zamanda askerliğimi bile karakolda yapmama karşın bir türlü bulamadığım. aynı zamanda çözemediğim bir davadır. *
karakolda nezarethanelerde polisi gözlemek için ayna bulundurup parmaklıklardan kafa uzatamayanların ayna uzatmasıyla dillere pelesenk olan, polislerin ayna bulundurmaması sebebiyle aynasız adı aldıkları bir garip uygulama.
1966 yapımı sadri alışık filmi.
Ayna grubunun bir başka yorumladığı parça.
(bkz: karakolda ayna grubu ile karşılaşmak)
hem de nasıl suriye hududundaki karakolda bile var!. tam aklına şarkı gelecek gibi oluyor aynanın üzerindeki " kıyafetini düzelt!." yazısı kendine getiriyor adamı, çiçek gibi oluyosun.
bu konuda 2 çeşit bilgi vardır. şöyle ki;
1- karakollarda şüpheliyi tespit etmek için belirli bazı odalarda yüzleştirme yapılır. bu yüzleştirme sırasında zarar gören mağduru şüpheliler görmemesi için şüpheli kısmına ayna gibi görünen fakat mağdur kısmında normal cam gibi görünen yerden dolayı karakolda ayna var sözü söylenilir.

2-polislere aynasızlar sözüde yine eski zamanlarda polis aracı olarak kullanılan toros marka arabaların sağ, sol aynaları bulunmazmış. bu nedenlede polisler aynasızlar olarakta tabir edilir.
sadri alışık bu filmde '' taş kasaplı necati '' karakteri ile karşımıza çıktığı klasik aşk türü filmlerden ziyade, daha özel macera ,cinayet filmlerine de ağırlıık verilmiş bir türk filmi. senaryo ve yönetmenliğini halit refiğ' in üstlendiği 1966 yapımı, bir sadri alışık filmi. başrollerde fatma girik, sadri alışık, suphi tekniker, semih sergen bulunmakta.
suat derviş'in 1940'larda yazdığı ünlü romanı fosforlu cevriye, gülriz sururi'nin oyunlaştırması ile sahneye konulmuştur. "karakolda ayna var " şarkısı ile bilinen fosforlu'nun aranan kaçak bir solcuya aşkını anlatır ve sinema uyarlamalarının kitap ile doğru dürüst bir ilişkisi yoktur.
devlet tiyatroları ankara akün sahnesinde sahnelenmektedir ve de pek güzel bir oyundur.görülmesi ve karakolda ayna var şarkısının orada dinlenilmesi şiddetle önerilir.
"taş kasaplı necati" rolünde sadri alışık olan 1966 yapımı film..

film tam bir klasik, taş kasaplı necati nin sözleri ise müthiş.

her sözü kenara not edilecek türden;

* sana bir çarparım mezardaki babanın kemikleri çatırdar..

* korkuyorsan ananın yanında kal..

* elimin yumruğu karda kalmış portakal bahçesine benzer..

* aç şimdi kulağının mikrofununu..

* nasıl, fasulye mi dedin..

* lafımızın lastiğini çekme de içimizdekini dökelim..

* şimdi kaçtı mı gırtlağımıza papazın sakalı..

* oturttular mı bizi kuş tüyüne.

gibi...
yeşim salkım ve can togay'ın oynadığı fosforlu cevriye filmdeki o dokunaklı şarkı. gözlerinden bellidir cevriyem sende kara sevda var.
yav sürekli kafama takılıyor benim.
karakol da ayna varsa polisler e aynasız demek nerden çıktı.
bi polis neyim varsa bi zahmet cevaplayabilir mi?

geç gelen tanım: bir yılmaz güney filminde fatma girik' le yılmaz güney' in
birlikte seslendirdiği şarkı.
Salih kahraman'ın benzersiz bir yorum kattığı alaturka şarkıdır:

http://www.youtube.com/watch?v=wKtHZuTneE8
fosforlu cevriye müzikalinde son sahnede cevriye'den dinlendiği takdirde ağlatabilme kapasitesine sahip olan şarkı.
http://www.youtube.com/watch?v=twQmuFsdCVw
ayna grubu tarafından harika yorumlanmış eserdir.
Bu Efsane şarkının 2 ayrı hikayesi var. Hangisi doğru bilinmez.

Efsane 1

“Kız kolunda damga var” mısranın gerçek bir olaya dayandığını, adı “Fosforlu”ya çıkan Cevriye’nin “Yiğidim ismini bağışla bir yol hele!” bile diyemediği kabadayıdan irice, balıkçıdan dirice bir palabıyıklıya gönül düşürdüğünü; başında kavak yelleri esen ve Karaköy ile Üsküdar arasını haraca kesen palabıyıklının gözünü açıp da Cevriye’ye bakacak yerde itin, uğursuzun peşisıra kaçakçılık gibisinden lüzumsuz işlere bulaştığını, bulaştığı yetmezmiş gibi bir de enselendiğini ve soluğu Paşakapısı Cezaevi’nde aldığını; bunu duyan Cevriye’nin yemeden içmeden kesilerek günlerce ağzına Çerkes peyniri bile koymadığını, derdinden delilendiği bir gün soluğu Yüksekkaldırım’ın arka sokaklarındaki Ermeni bir dövmecinin kapısında aldığını ve zayıflıktan ergenliğe adım atmamış bir körpenin bileklerine dönen bileklerini uzatarak, “Her birine birer kelepçe vur bre çorbacı, her birine birer kelepçe vur ki, gören görmeyene, duyan duymayana söyleye de gidip çalına yiğidimin kulağına” dediğini bilmiyorduk doğrusu...
       Bunun üzerine istanbul’un semt semt, kahve kahve, hamam hamam, karakol karakol, bohçacı bohçacı “Fosforlu Cevriye”nin derdinin telaşına düştüğünü; hüznünü bir zırh gibi kuşanıp Beyoğlu sokaklarını arşınlayan Cevriye’yi gören kabadayı esnafının saygıda kusur etmediğini, lakin Cevriye’nin kara sevdasından günden güne karardığını, Allah için bir tek o koyu gergin ısırgan otlarını andıran gözlerinin alev alev direndiğini, peşisıra seğirten mahalle itlerinin bile “Gözlerinden bellidir Cevriyem, sende kara sevda var” makamından havladığını, Reşat Ekrem Koçu üstadımızın ağzı fermuar tutmayan tilmizlerinden duymuşluğumuz da vardı...
       Fakat Cevriye’nin, Boğaz’ın kendi gibi yakamozlu sularına doğru kayıp gittiğini ve o günden sonra bu şarkının beyhûde bir dünya için beyhûde bir direnişten vazgeçmeye aracı kılındığını bilmiyorduk doğrusu...
       Keşke hiç bilmeseymişiz..

Efsane 2

1940’lı yıllarda istanbul’un kenar semtlerinden birinde,  semtine göre güzel  ve değişik giyinen, ilgi ve dikkat çekici, havalı,  güzel  bir kadın yaşarmış. ismi Cevriye olan bu kadına mahalleli  “fosforlu Cevriye”   lakabını yakıştırmış ve zaman içinde Cevriye ile ilgili dedikodular almış başını gitmiş. Cevriye’nin evine sık sık misafir kabul ettiği, mahallenin namusuna söz getirmekte olduğu yolunda şikayetler yoğun  hale gelip bir mahalle baskınından söz edilir olmuş. Suçları olmadan önce önlemek  asli görevi olan semt karakolu ve polisi burada devreye girerek  Cevriye ile ilgili gerekli gözetleme ve takibi yapıp  iddiaların ciddi olabileceği kanaatine varınca  Cevriye   karakola getirilmiş…

O tarihler yokluk dönemi… Şimdiki gibi hemen her yerde, herkeste değil  her evde bile ayna bulunmamaktadır… insanlar durgun su yüzeyine veya kalaylı parlak kaplara bakarak kendilerini görmeye çalışmaktadır.

Hayatında ilk  kez karakol gören  Fosforlu Cevriye, karakol girişinde Çekingen, tedirgin, ürkek ve de korku içinde  beklerken birden karşısında karakol amirinin oda kapısı yanında asılı duran büyücek aynada kendisini görür, kendini tutamaz,  heyecanla bağırır…

“AAA  KARAKOLDA  AYNA  VAR !”

Cevriye’de  bulaşıcı  ürolojik  bir hastalık bulunup bulunmadığının, topluma bulaştırma ihtimali olup olmadığının belirlenmesi  için doktor muayenesinin yapılması gerekmektedir. Bu işlem için doktora sevk edilecek kişilerin koluna  (onun yerine başkası doktora görünemesin diye)  mühür basılmaktadır. işte bu nedenle Cevriye’nin de koluna bileğinin iç kısmına karakolun mühürü tatbik edilir ve doktora gönderilir… Böylece türkü devam eder…

“ KARAKOLDA AYNA VAR, AYNA VAR

  KIZ KOLUNDA DAMGA VAR, DAMGA VAR

  GÖZLERiNDEN BELLiDiR CEVRiYEM, SENDE KARA SEVDA VAR

  HANi YA DA FOSFORLUM, SENDE DE KARA SEVDA VAR .”

Bilindiği gibi türküler anonim eserlerdir. Yani yazarı ve sahibi genellikle belli değildir. Toplumun ortak malı olarak değerlendirilirler. işte bu türkünün hikayesi de böyle başladıktan sonra halk tarafından eklemeler yapılarak biraz daha uzun hale getirilmiştir diye düşünülebilir  ise de ;

Hikayemiz bana kalırsa hayalimdeki şekli ile  şöyle devam etmektedir.

Cevriye’nin sevgilisi  More Hasan muhtemelen Rumeli kökenli  olup denizcidir. Uzun süredir denizlerdedir. Cevriye’nin hasreti ile yanıp tutuşmaktadır. Sefer dönüşü bir an önce kavuşmak, hasret gidermek amacı ile Cevriye’nin evine koşar, kapıyı çalar. Heyhat… Kapı duvar olmuştur, açılmaz… More Hasan yıkılmıştır, hayal kırıklığına uğramıştır. Kapının önüne kaldırım taşına çöker ve kendi kendine bilmeden türkünün ikinci bölümünü seslendirir.

“DENiZLERiN KUMUYUM, KUMUYUM

  BALIKLARIN PULUYUM, PULUYUM

  AÇ KOYNUNU BEN GELDiM CEVRiYEM, BEN DE ALLAH KULUYUM.

  MORE DE FOSFORLUM

  BEN DE ALLAH KULUYUM.”
karakoldaki aynanin üstünde de ,bu karakolda allah yok yazarmis.
Karıncalar iyi bilir.
Farklı bir yorumu için:

https://www.youtube.com/watch?v=QWH1do2eSiU
Birazdan üşenmeyip sayacam acaba kaç tane var.