Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardır. Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve erkek eşit haklara sahipti.
Devlet yönetiminde, hakanların yanında hatun adı verilen eşleri de söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı.
Toplumda tek eşlilik prensibine bağlı kalınır, ev eşlerin ortak malı sayılırdı. Namus ve iffete büyük bir önem verilirdi.
Osmanlı Devleti Dönemi'nde kadın haklarında gerileme oldu. Kadınlar evlenme, boşanma, miras ve eğitim işlerinde pek çok haklarını kaybettiler.
Bununla birlikte köylerde ve kasabalarda yaşayan kadınlar, her alanda eşlerine destek oluyordu. Kurtuluş Savaşı yıllarında, erkeği cepheye giden Türk Kadını, çocuğunu yetiştirmiş ve evinin geçimini sağlamıştır.
Hatta silâh ve cephane taşıyarak savaşa katılmıştır. Bu davranışı ile Türk Kadını, Türk toplumundaki önemli yerini bir defa daha ispat etmiştir.
Atatürk, kadınlarımızın medenî, siyasal ve sosyal haklarına kavuşması gerektiğine inanıyordu.
Türk kadınının bu durumunu Atatürk şu sözü en güzel şekilde ifade eder: "... Dünyada hiçbir milletin kadını, ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu Kadını kadar gayret gösterdim diyemez".
Türk toplumunda ailenin, ailenin içinde de kadının yeri ve önemi büyüktür.
Türkiye'de aile çağdaş hukuk anlayışına uygun olarak medenî kanun esaslarına göre kurulmuştur. Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir. Kadın erkek eşitliğinin sağlanması, toplumsal uzlaşmanın en önemli şartlarından birisidir.
Ailenin toplumdaki yerini ve önemini Atatürk şu sözü ile açıklar: "Medeniyetin esası, ilerlemenin ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır. Bu hayatta yozlaşma, muhakkak sosyal, ekonomik ve siyasî bozulmaya sebep olur.
Atatürk, kadının erkekle birlikte öğrenim yapması, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatta onlarla birlikte görev alması görüşünü benimsemiş ve savunmuştur.
Atatürk Dönemi'nde Türk kadını aile kurma, eğitim yapma ve istediği mesleği seçme hak ve özgürlüğü gibi sosyal haklar kazanmıştır.
Türk ailesinin kuruluşunu yeniden düzenleyen Türk Medenî Kanunu'nun kabul edilmesiyle, toplumsal ve ekonomik hayatta kadın erkek eşitliği sağlanmıştı. Burada kadınların siyasî haklarından söz edilmemekteydi.
Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşebilmesi için, kadınlarımıza siyasî hakların verilmesi gerekiyordu. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında görevini fazlasıyla yapmış olan Türk kadını, ülke yönetimine de katılmalıydı.
Medenî kanun ile kazanılan haklardan sonra Türk kadınına yönetimde görev alabilmesini sağlayan siyasî haklar 1930'dan itibaren verilmeye başlandı.
Önce 1930'da kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı tanındı. Türk kadını, 1933'te muhtarlık seçimlerine katılma hakkına kavuştu. Türk kadını, 1934'te yapılan anayasa değişikliği ile Avrupa ülkelerinin bir çoğundan önce, milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandı.
Atatürk bir konuşmasında; "Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır." demiştir.
Atatürk "Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır." sözü ile toplum hayatında kadının önemini belirtmiştir.
türkiye için kadının yeri 26-45 doğu meridyenleri ile 36-42 kuzey paralelleri arasındadır. zira erkeğin yeri de öyledir. bi' de kadın-erkek eşit değildir derler.
en anlaşılır olanı... sadece annelik vasıfları bile en önemli yerde olmalarını gerektirmektedir...
daha detaylı olarak ise !!!
Kadının toplumdaki yeri yüksektir şereflidir. "Şuna inanmak gerekir ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir." diyen Atatürk ailenin ana ögelerinden birini oluşturan kadının bizdeki anlamını "TürkiyeCumhuriyeti'nde kadın Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın yerde her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır." şeklinde tanımlamış kadının yeri ve görevini de şöyle belirtmiştir: "Kadınlarımızın her millette olduğu gibi bizim milletimiz için de ne kadar yüksek önemi olduğunu söylemeye gerek yoktur. Bizim milletimizde kadın eskiden bu önemi gerçekten en yüksek derecede kazanmıştır. Büyük atalarımız ve onların anaları tarihin olayların şahitliği ile ispatlanmıştır ki gerçekten yüksek erdemler göstermişlerdir. Burada birçok noktalardan sayabileceğimiz o erdemlerin en büyüğü ve en önemlisi değerli evlâtlar yetiştirmeleriydi.
Gerçekten Türk milletinin bütün dünyada yalnız büyük ezici gücünü göstermiş olması görkemli savaşlar yapmış bulunması hep böyle değerli ataların erdemli evlâtlar yetiştirmesi ve daha beşikten çocuklarının ruhuna mertlik ve erdem aşılaması sayesinde olmuştur. " Atatürk'ün bu sözleriyle tarihteki önemi vurgulanan Türk kadını çalışma hayatımızda erkeğe ortaktır... Tüm çalışma hayatında kadın erkeğin en büyük yardımcısıdır... *
evet burdan çıkan anafikir de: kadın hayatın en önemli yardımcısı ve ortağıdır!!!
Kadın toplum için önemlidir.Şu daha önemlidir demek tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavukdan çıkar mevzusu oluyor.ama erkek bizim toplumumuzda bir adım daha öndedir.
ilk olarak başlık kadının toplumdaki yeri olmalıydı. başlık açılışındaki hata dahi bilinçaltı yersizliği, yerin çarpıklığını göstermektedir. ancak bu durumun suçlusu erkeklerdir demek yanlıştır. toplumda birey olbilmek siyasal, dini, ahlaki vb dinamiklerle oluşur. bu dinamikleri özümsemek içinse, aydın kişiler tarafından verilen eğitim gerekir. önce birey olabilmek öğrenilmelidir. ardından cinsiyete göre bireysellik gelir. insanın, insan olarak değer görmediği bir düzende, cinsiyetin önem kazanması beklenemez ama her ne hikmetse, cinsellik önemlidir. toplumumuzdaki genel dejenerasyonda bu sebeğtendir. gerekli temelleri oturtmadan, ierleyiş birgün çöküşümüze neden olacaktır. eğitimli annelerin yetiştirdiği oğullarda, elbet kadın kimliğini tanıyacaklardır. türk aile yapısında, erkek çocuğun yeri, önemi su götürmez bir gerçektir. paşa oğullar yetiştirme zihniyetinden başta annelerin kurtulması gerekir. ve tabi bir de "erkeğinin kölesi kadınlar" yetiştirmekten tabi.
Kadının hangi toplumdaki yeri diye sorulması gerekir, zira her toplumda farklı bir yere sahiptir. Türk toplumunda büyük coğunluğa yeri yok denecek kadar azdır. Ev işlerini yapan, evde yaşayan erkeklerin hizmetini gören, calışıyor olsa bile evin her sorumluluğu kendine ait olan insanüstü, ama insan olarak bile saygı gösterilmeyen varliklar. Fikrine başvurmak söz konusu bile olmayandır, zira fikir sahibi olması için insan olması yetmiyordur.
Istisnalar kaideyi elbette bozmaz. Istisnalarin artması ile kadin toplumda yer sahibi olabilir diye umulur.
reklam replikleri ''çocukta yaparım kariyerde'', ''gülümse çünkü erkekler pozitif kızları sever'', ''ikinci bi emre kadar çok sev''şeklinde erkeklere kendilerini beğendirme çabasıyla sürüp gittiği sürece Türkiyede de kadının değeri sıfır olarak kalacaktır.
kimi zaman kalpdedir, sevilir.
kimi zaman dildedir, sövülür.
kimi zaman eldedir, dövülür.
kimi zaman dindedir, caiz görülür.
kimi zaman nurdadır, övülür.
kimi zaman olsa ne, olmasa ne, hor görülür
kimi zaman kindedir, bir hiçtir, öldürülür.
kimi zaman aşktır, istemesede uğruna ölünür.
kimi zaman hak etmiştir, işi yol ortasında görülür.
Kadın babasının evladı,kocasının eşi ve çocuğunun annesidir hala sadece..
Yazık ki kadın;toplumda sadece birilerinin 'birşeyi' olarak vardır ve kendi adı ile ayakta duramaz..
Evlat olmak eş ya da anne olmak elbette ki çok değerlidir ancak tüm bu sıfatlarının dışında da kadın olarak var olablmelidir.
Büyükşehirlerde elbett ki çalışandır,üretendir,ancak bu,çok az bir yüzdelik orandadır.
Aslında kırsal alanda daha da çok katılsa üretime,tarlada,bahçede daha yakın olsa da üretmeye hala sadece evlat,eş ve anadır.
Kağıt üzerinde özgürdür,ancak pratikte babadan,eşinden izinsiz çalışamaz..
Ne zaman evleneceğine,kiminle evleneceğine,boşanmaya,hamile kalıp kalamayacağına,kaç çocuk doğuracağına,çalışıp çalışamayacağına..vs hiçbirşekilde kendisi karar veremez..
Kadın;özellikle kırsal da ve hatta zaman zaman kentlerde neslin devamını sağlayıp erkeğini rahat ettirmekle görevli kişidir.
Sosyalleşme imkanı kadın sohbetlerinden ileri gidemez..
Çoğu yerde tek başına sinemaya bile gidemez..
Kafede,lokantada tek başına oturamaz..Evden bile olsa üretime katılamaz,çünkü maddi güvenceye sahip olması istenmez..
Tek başına hayatını geçirebilecek durumda olabilmesi demek baş kaldırması demektir çünkü..
Hoş bunu sağlasa da işin içine töre,adet ,gelenek..vs girer..
Çocuk düşürür suçlanır,erkek doğuramaz suçlanır,hamile kalamaz suçlanır..Yeter bu kadar başka istemem der,suçlanır..
Kocas ne vakit hangi halde isterse onunla birlikte olması beklenir..Hastalığı olsa doktora gidemez,kocakarı yöntemleri ile idare eder..
Eve kapatıldıkça susar,sustukça yol geldi sanılır..
Okula gönderilmez,ilköğretimi bile çoğu yerde bitiremez,ufacık yaşta birinin yatağına sokulur..
Çocuken doğum yapması beklenir,ilk çocukları muhtemel ölü doğar..Zaman zaman da küçücük bünyesi bu ağır hamilelik ve doğum yükünü taşıyamaz can verirken evladına canını teslim eder..Çelimsizlikle suçlanır..
Babadan dayak yer,kocadan yer,kaynanadan yer..Kimse niye vuruyorsun demez,hatta mızmızlansa bir de annesinden dayak yer,otur aşağı diye...
Deli gibi çalışır..Evde,tarlada,ofiste..Yine dayak yer..Söz hakkı tanınmaz,o da susar..
Nihayetinde solar gder...
Sıkıştıkları coğrafyadan çıkamayan , çıkmasına izin verilmeyen kadının toplumdaki yeri ev ve iki bacak arasıdır.
Her türlü şiddete maruz kalıp, ses çıkarınca da cezalandırılan kadın, kendi farkına varıp kendini savunmayana kadar da bu şekil muamele görmeye devam edecektir.
Bilinçlenin kadınlar. Kendinizin ve beyninizin farkına varın. Üç kuruşluk heriflerin iki kuruşluk masalarına meze olmayın.