duygu asena yazmış, barış pirhasan senaryolaştırmış, atıf yılmaz çekmiş, hale soygazi, aytaç arman ise oynamış. erkekler ağlamaz ya da bir yönüyle cani ye benzediğini söyleyebiliriz.
* anlayabildiğim bi sürü adam ve kadın vardı ve bunlar birbirleri ile yatıyorlardı, genelde de orta üst sınıftı, biraz entel dantellerdi, ressam, üniversite hocaları filan fıstık kişiler.. *
filmini izlediğimde de kadınlık bilincine filan katkıda bulunduğunu zannetmediğim kitaptır aynı zamanda. bu kitap yüzünden feministlerin adı "saten çarşaf kadınları" gibi bi şeye çıkmıştı, hala nasıl bir katkıda bulunduğunu bilemiyorum. ancak, bu kadar çok baskı yapması, sayın asena'nın infial derecesinde mektuplara boğulması filan sanırım bir büyük irinin kanamasında etkili olmuştu. kadınlar da kurtarıcı arayabilir, tori amos'un crucify eserinde terennüm ve tenna ettikleri üzere bunlar genelde zalim adamlar olabilir, ama benzeri bir arayış içindeki kadınlar,duygu asena gibi cesur jargonu ile kendilerinde olmayanı temsil edenlere karşı da mimetik arzu duyabiir ve ortamlarda "karizmatik" sayılabilen diğer kadınlara karşı da hissedilebilir gayet; fakat kadının adı yokbaşlığı ile bir gerçeği dile getirmekle birlikte, kadın sorunu için hiç bir çözüm önerisinde bulunmaz.. hele hele sosyoekonomik sorunların delice tırmandığı bir ülkede yaşayan zavallı köy kadınlarının, taşrada bunaltı/sıkıntı içinde kıvrananların, töre cinayeti, eğitimsizlik, dayak, parasızlık, sefalet ile boğuşanların, etleri pazarlananların, temizliğe giden gündelikçilerin, çocuğunu nereye bırakıp gideceğini bilemeyen çalışan ve boşanmış kadınların vs vs kadının adı yok ile işi olmaz. "orta üst sınıf, kimin eli kimin cebinde, bilmem kimin kocası genç asistanı ile barda votka içerken görülmüş, menapoz mu genç sevgili mi" gibi sığ dertler onları cidden ilgilendirmemektedir. yani kadın sorununda kadının bedenini istediği gibi kullanması, kadının özgürleşmesi açısından önemli bir husustur ama bazı/birçok şaşkolozlarda "özgür kız ya da kadın oldum" diye önüne gelenle birlikte olabilmenin kadın hareketinde en hayati dava gibi algılanmasına neden olmuş ve hiç de feminist olmayan bir kitap nasıl olup da türkiye'de feminist edebiyat denilince ilk akla gelen isim olmaktadır, onu anlamak kolay değildir, ama bir ilk olmasının ve kitabın başlığının bunda etkin sayılabileceğini söyleyebiliriz. mihri hatun'dan tutun, fatma aliye hanım'a, sevim burak'a, tezer özlü'ye, leyla erbil'e, lale müldür'e, latife tekin'e, aslı erdoğan'a, virginia woolf, toni morrison, mary wollenstonecraft shelly, doris lessing, kate millet, simon de beauvoir,
emily dickinson ve hatta kate chopin ninemize, margaret fuller'a kadar uzanan retrospektif bir bakış açısı ile dünya kadın edebiyatı yazarları klanında maalesef duygu hanım tüm iyi niyetliliğine rağmen gerçek bir alan kaplayamaz.