hayatına giren bütün erkekleri veya insanları kendi parçalarıymış gibi kabullenme içgüdüsüdür. şöyle bir şey vardır ki bunu sadece değer verdikleri kişilere duyarlar ama bunu genellikle karşıdaki anlamaz yada anlamak istemez. çünkü fazla sahiplenmeyi kaldıramayan kişilere fazla gelir, daha önce hiç birisi tarafından böyle davranış görmemesi daha vahimdir bunalma ihtimali çok fazladır. sonuç aradaki bağ neyse kopabilir hatta kopar. fazlası gerçekten zarar veriyor onun için ölçüyü bilmek lazımmış.
bazı kızların doğuştan sahip oldğunu düşündüğüm içgüdü ki bazılarına zerresi verilmemiştir. ara sıra çok sinir bozucu olduğu da olur. hatta genelinde sinir bozucudur
schopenhauer'in de dediği gibi, doğanın bir gereğidir efenim. çünkü doğa bu cinse "doğurma" yeteneğini vermiştir ve bu yüzden bu cins, soyunu devam ettirecek kişiyi hep yanında tutmak ister. erkekler ise değişiklikten hoşlanır. kısacası doğa bu iki cinsi çok çelişkili durumlarda bırakmaktadır. ilişkinin dozunu tutturabilene herşey çok güzel ama tutturamayana dünya dar olacaktır.
not: bu kitabı okuduktan sonra erkekler neden böyle vurdumduymaz, neden böyle çabuk vazgeçebiliyorlar demeyi bıraktım. onları anlamaya çalışmak boşuna...
(bkz: doktor kendi haline bırakın dedi)
para, ev, araba sahibi birini bulduklarında bu sahiplenme olayı zirve yapar. hea yanlış anlaşılmasın malı mülkü sahiplenir bu kevaşeler. türk kızındaki paralı erkek hastalığı gibidir. parayı verene düdüğü çaldırmak gibi bi zaafları var.
zamane ilişkileri tadından uzak,uzun soluklu beraberlikler için ideal olabilecek, dozunun çok iyi ayarlanması gereken,kızlara mahsus olmaktan ziyade insana özgü bir duygudur.bu içgüdüyü gerçekten o sahiplenme duygusunu hissetmek isteyen erkekle yada kadınla yaşamak gerek diye düşünüyorum.aksi taktirde değmeyecek bir insanı sahiplenmek akıntıya karşı yüzmek misali bir işe yaramaz.*
erkeğini tanımayan kızın eylemdir. o zaten senin kalbinde onu ne kadar sahiplensende o gitmek isterse kimseyi tanımaz. birbirinizi tanımak varken böyle saçma sapan şeylerle uğraşmayın. birlikte ne kadar çok zaman geçirirseniz aranızadaki o kadar kuvvetlenir. buna bayar diyenlerde var ama ben ''sevgilim'' deyince diğer yarım diye düşünürüm.*
kızlardaki bu içgüdü erkeği hayatından bezdirebileceği gibi ayaklarını yerden de kesebilir. ama erkek sonuçta.. anlamak zor. birgün içinde hem "benimle ilgilenmen çok hoşuma gidiyor sevgilim" derken ardından "üff yeter çok bunalıyorum" diyebilir az önce öpücüklere boğduğu sevgilisine. böylede acımasız olabiliyorlar işte.
neden böyle? **
erkekler herzaman işine geldiği gibi davranır çünkü. *
yemek yaptınız, odasını topladınız, işlerine yardım ettiniz, hasta oldu ilgilendiniz melekten farkınız yok. amaaa hoşuna gitmeyen bişey sölediniz yada uyardınız ozman başlar mızmızlanmaya.
bu işin kadını erkeği yoktur. seven insan sahiplenir. eşini kıskanmayan tek hayvan domuzdur. domuz karakterliler dışında herkes sahiplenir. her şeyi paylaşmak noktasının bokunu çıkarıp adına swinger diyen godoş-orospu ikililerinin varlığı bilinse de istisnadır. ilişki yaşamaya hazır olmayan sırf elleyecek birisi olsun diye takılanların sahiplenilmek hoşuna gitmez çünkü yeni memeler bulacakları alan daralmış olur. budur. *
rekabet yüzünden varolan güdüdür. erkek malum sürekli av peşindedir ve kadınlarsa av gibi görünüp avcıyı tuzaklarına çeken erkekten daha da zeki avcılardır, kadın da bunu bildiği için sevdiği erkeği olabildiğince sahiplenir.
yapılarındaki anaçlıktan kaynaklanır.
ilk başta caziptir, sonra insanı boğuverir.
ruhunu daraltır.
kızdan istenen anne gibi davranıp, sahiplenmesi değildir, rahat bırakılmak ister insan.
sahiplenme adı altında şekle sokma, yönetme içgüdüsü.
bir erkeğin istediği bir kızdan istediği 3 şey vardır. sadakati, saygısı ve kapris yapmaması. tüm bunlar bir araya geldiğinde bir erkek için bulunmaz bir eş ortaya çıkmıştır. kadın o erkeği eşi olarak gördüyse sadakati elinden asla bırakmaz. kadın akıllı ise, saygısını göstereceği ve gururlandıracağı zamanları iyi bilir. ancak kadın yönetendir. kadın bir erkeği, isterse donla dereye sokar, donsuz çıkartır. sorun da buradadır. yöneten kadın ama yönettiğini zanneden erkek. her kararında arkasında durup onun gururunu okşayan kadın ufak tavsiyelerle o erkeğe asıl yapması gerekeni yaptırır. o zamanı önceden kestirip başka organizasyonlar yaparak açık bilet kestirir. para konusunu, iş yaşamını, evin ihtiyaçlarını veya evli değilse, arkadaş çevresini, iş seçimini, alması gereken sertifika programlarını, kısaca erkeğin hayatını programlar ve yönetir. erkek kendisini akıllı bir kadının elinde muhteşem bir yönetici hisseder.
ancak, ne zaman, erkeğin damarı tutar ve kafasının dikine gider. yöneten kadın tırnaklarını çıkartır ve erkeğe saplamaya kalkarsa o zaman bütün yönetim bir anda çatlamaya başlar. erkek, açlığımdan ölüp, sokakta kalır gene ben yönetirim, moduna girer. bu tip durumlar yüklü miktar para kayıplarına neden olur. kadın ikincil ve en önemli silahı, cinsel yaşamını keser. erkeğin tam aldatma moduna girmemesi için, kendini dışarı atar. kadınının kontrolünü düşünmekten erkek, başka yere yönelemez. sonuçta erkek elinde bir demet çiçekle kapıda pişkin bir gülümseme ile ortaya çıkar.
sonuç olarak kadın erkekğin hayatına yön verir şekillendirir. onurunu okşar, idare eder. ancak yapılmasını istediği şeyi, politik davranmaz, kendini yönetici zanneden erkeğe yöneticiliğini gösterirse erkek olduğu yerden zıplar ve kartal moduna geçer.
birinci entryde sözü geçen toparlamak temizlemek işini eğer kadın yap demek yerine, pis eve giremeyerek, sağlığını öne sürseydi, bir süre sonra o ev, ak pak tertemiz olurdu. böyle bir başlık da olmazdı.