haksız yere suçlandıkları için kendilerini destekleyen bir çok kişi olmuş, bu tepkilerden yılan abd yönetimi de cezaları gittikçe indirmeyi teklif etmiş ama her seferinde hayır cevabını almışlardır. abd'nin son teklifi "suçunuzu kabul edin sizi serbest bırakalım" ı da, insanlar bize inandı diyerek reddetmişlerdir.
merak edenler için, sunay akın'ın bu konuyu anlattığı çok güzel bir yazısı vardır.
50'lerde de bir amerika varmış. bir de sovyetler varmış elbet. "süper güç"ün "süper güç" olmadığı, birilerinin amerika'ya kafa tutabildiği günler... ve amerika'da o zamanlar bir cumhuriyetçi parti senatörü var; bir joseph mccarthy . ve evet, amerika çok ürkek, ürkekligi onu kendini kendine kırdırıyor. joseph mccarty komünist avına çikiyor, ülkedeki tüm aydınlar, sanatçılar, düşünürler, düşünenler, bilim adamları ve dahası nasipleniyor bu avdan. mccarthy sorumsuzca ve paranoyakça herkesi "tehlikeli", neredeyse her düşünme yetisi olanı "komünist" ilan ediyor. on binlerce kitabı amerikan kütüphanelerinin raflarından indiriyor. çünkü tehlike o kitaplardan yayılıyor.
şu bir gerçek ki, bu tip toplumsal histeriler ve onların doğurduğu mccarty'ler aşırı korku sonucu gerçekliği kaybetmekten kaynaklanıyor. siyasi ve idari gücün kontrol noktası çok ince bir nokta. ki devlet otoritelerinin bile tartışılageldiği şu dünyada, tüm bunların ucu kaçtığı anda geriye dönülmez hatalar yapılıyor. ve işin en acı kısmı da elbette bu hatalar sonucu, olan yine bu korkuyla doldurulmuş yahut bu korkunun kurbanı olmuş halka oluyor. acı olan bu; tarihsel hatalar, aslında yalnız halkları çiğniyor ve onları onarılamaz biçimde çiğniyor.
"bir çift güvercin havalansa,
yanık yanık koksa karanfil...
değil, bu anılacak şey değil,
apansız geliyor aklıma... "
evet bu anılacak şey değildir aslında, ama lanetlenmelidir sıklıkla. rosenbergler 19 haziran 1953'te faşizm tarafından idam edildi. üstelik tüm pazarlıkları ellerinin tersiyle iterek... üstelik birer anne-baba iken... aleyhlerinde tek bir delil yokken... (üç noktalar öyle anlamlı ki bazen)
anılacak şey değil ya, biz yine de hatırlayalım sıklıkla. hatırlayalım ki öfke kurumasın, unutturulmasın.
"rahat döşeklerin utanması bundan
öpüşürken o dalgınlık bundan
tel orgunun deliğinde buluşan
parmaklarınız geliyor aklıma" **
-
daha bu sabah, her şeye karşın yeniden beraber olabilecekmişiz gibi görünüyordu. artık bu mümkün olmadığına göre, hayatım süresince tüm öğrendiklerimi sizlerin de bilmenizi istiyorum. ne yazık ki sadece birkaç basit kelime yazabilirim, geri kalanını hayatımın bana öğrettiği gibi, sizin hayatınız da sizlere öğretecek.
başlangıçta çok üzüleceksiniz, fakat yalnız olmayacaksınız. bu bizim için bir teselli ve zamanla sizin için de öyle olacak.
er veya geç sizler de yaşamın, yaşamaya değer olduğunu göreceksiniz. şunu bilin ki, sonumuz yavaş yavaş yaklaşırken bile bunu celladı bozguna uğratan bir kesinlikte bilmenin huzuru içindeyiz!
yaşamlarınız sizlere kötülüğün ortasında iyiliğin yeşeremeyeceğini; özgürlüğün ve yaşanmaya değer bir hayatı sürdürmeyi sağlayan her şeyin bedelinin kimi zaman çok acı bir biçimde ödendiğini öğretmeli. dingin bir ruh halindeyiz. uygarlığın henüz yaşam uğruna yaşamların kaybedilmesi gerekmediğini anlayacak noktaya gelmediğini kavramış ve bizden sonra insanlığın gelişmeye devam edeceğini biliyor olmanın huzuru içindeyiz.
sizinle hayatlarımızı tamamlamanın benzersiz mutluluğu ve tatminini yaşamayı isterdik. son ana kadar yanımda olan babanız size, en değerli oğullarına, tüm kalbini ve sevgisini yolluyor. suçsuz olduğumuzu ve vicdanımıza karşı hatamız olamayacağını her zaman hatırlayın.