1982 yılında sinema filmlerine başlamış ve 1988 yılında oynadığı "varolmanın dayanılmaz hafifliği" (The Unbearable Lightness of Being)filmindeki tereza rolüyle beni kendimden geçirmiş fransız oyuncudur.
cikolata filmiyle tanidigim ancak nedense johnny depp'e gore fazla yasli olmasina ragmen filmdeki karakteri ondan baska kimsenin onun kadar iyi canlandiramayacagini dusundugum aktris.
bee season'da da cok silik kalmasina ragmen rolunu iyi yaptigi kabul edilebilir.
3 renk maviden sonra seyrettiğim tüm filimlerinde birkez daha hayran kaldığım, masum yüzlü, fransız aktris. yok böyle güzel bir kadın yaa dedirten bir kadın.
haneke'nin 2005 yapımı ve cannes'da kendisine en iyi yönetmen ödülünü kazandıran filmi cache'yi izledikten sonra yaşlılığa doğru en büyük adımları attığını gördüğüm ve 'her şeye rağmen çok güzel,' demekten kendimi alamadığım aktris.
ayrıca, binoche'un yer aldığı filmlerin ezici çoğunluğunda bir havuz sekansının oluşu da dikkat çekicidir.*
80 sonrası fransa sinemasına damgasını vurmuş en güçlü kadın oyuncu...berbat bir senaryo bile olsa filmi tek başına izlenilebilir kılan,iyi bir senaryo ile oynadğı filmlerde ise o filmi sinema tarihine geçiren(misal:mavi,varolmanın dayanılmaz hafifliği..)benzersiz oyuncu...
rol aldığı filmler için:
-Alice ve Martin
- Aşkın Büyüsü
- Bilinmeyen Kod
- Çikolata
- Eylülde Birkaç Gün
- Hırsız
- Köprüüstü Aşıkları
- Kötü Kan
- Mary
- New York'ta Bir Çılgın
- Paris, I Love You
- Randevu
- Saklı
- Umut Mevsimi
- Üç Renk: Mavi
- Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği
- iki Yabancı
- ingiliz Hasta
tanrıçanın vücut bulmuş halidir kendileri. abarttığımı varsayın siz ki zaten öyle .. mübala sanatını icra ediyor, onu duyduğumda, izlediğimde bu bende ki meleke. sırf bu kadının yüzünden, kendisine benzeyen birine aşık oldum. oyunculuğu. mavide ki o duvara el sürtme sahnesi vardır. kieslowski kendisini filim hilesi kullanalım der. benim juliettem kabul etmez( delikanlı adamın delikanlı manitası olur, yok öyle hile falan filan yapmak .. yürü ben boncuk gözlüm..). ve ellerini sanki juliayı ( yamulmuyorsam) kendi yaşıyormuşcasına, o duvara sürter ve kan revan içinde bırakır. bir de bu hatunda başka bir özellik dikkatimi çekti. mayolu hali yönetmenlere çok mu çekici geliyor ki ? her filiminde havuz sahnesi var bu sevgilimin. ya bir güzelliği ( yüz ) başka bir eksikliği ile ( endam; boyu kısacıktır) dengeliyorlar. özün sözü, ilk karşılaştığımız da çıkma teklif edicem ..* ilan-ı aşkın en dip, en dehşetli halini julietteye, bir kasa bira için de gül ile sunacam.. "bira ne lan" dediniz duydum.. o heyecanı ne bastırır başka ..
hakkında bilmem kaç tane tümce yazmak isteyip yazamadığım, yıllardır bir şekilde hayatımda olan ve bundan sonra da o bilmese de hayatımda olacak olan oyuncu. çok çok mu güzeldir? değildir fakat rolünün hakkını rolüyle özdeşleşerek o denli iyi verir ki etkilenmeden yapamazsınız. ya da ben yapamadım hiç.
mavi'de, o kediyi farelerin içerisine bırakıp, peşisıra iç geçirişi yok mudur derin derin dalıp gider bulursunuz kendinizi. onun adına üzülürsünüz, pişmanlık sizi teslim alır onu aldığı gibi.
anlatılmaz bu kadın. yıllanmış şarap edasıyla. ben anlatmaya çalışıyorum kendimi üzerek. halbuki varlığı huzur veriyor bana. bu kafi. fazlaca kafi.
varlığı anlatılmaz, yaşanır!
üç renk:mavi yi izledikten sonra fransız aktristlerine olan sempatimi bir kez daha artmasına sebep olan güzel kadın. mavi'deki rolün hakkıdan gelebilecek başka bir oyuncu daha düşünemiyorum. **