bugün

Kariyerinin büyük çoğunluğunu Fransa'da yapmış olmasına rağmen sanıldığı gibi Fransız değil isveç - Alman asıllı ABD'li bir oyuncudur.

1938 yılında Iowa'da küçük bir kasaba olan Marshalltown'da doğmuştur. 1882 yılında ABD'ye gelen dedesi Edward Carlson, çok fazla Carlson soyadı olduğunu fark edince isveççede su ve dağların arası anlamına gelen "Seberg" soyadını seçmiştir.

Seberg, gençliğinde harçlığını kazanmak için çocuk bakıcısı olarak çalıştı. O dönem baktığı çocuklardan biri olan Mary Beth Ruth büyüdüğünde Tony ödülüne aday gösterilen bir oyuncu oldu.(bu isim bu yazının sonunda bir kez daha geçecek)

Jean Seberg oyunculuğa başlamadan önce de büyük bir film hayranıydı. O dönem büyük hayranlık duyduğu Marlon Brando'ya mektup yazacak kadar ileri gitti ve onu ailesinin evini ziyaret etmeye davet etti. Yıllar sonra Marlon Brando ile tanışıp bu olayı anlattığında Brando teklifinin hala geçerli olup olmadığını sordu.

içinde yanan oyunculuk aşkını gidermek için Iowa Üniversitesi'ne tiyatro eğitimi almak için kaydoldu. O zamana dek sadece lise yapımlarında bulunmasına, tek bir yaz profesyonel oyunculuk deneyimine rağmen şansını Hollywood'da denemeye karar verdi. Otto Preminger'in biyografik filmi "Saint Joan"da Jean D'arc'ı canlandırdığında 18. doğumgününü 3 hafta geçmişti.Bu filmde Jean D'arc'ın yakılma sahnesinde bir kaza yaşandı ve mide bölgesinde yanıklar oluştu. Kötü bir şekilde yaralanmasa da ani başlayan alevlere olan tepkisi o kadar gerçekçiydi ki Preminger buradaki çekimlerin bir kısmını filmde de kullandı.

Jean Seberg, gıpta edilen bu filmdeki rolü için 18.000 aday arasından seçildi. Kendisi daha sonra bu filmle ilgili olarak "Saint Joan ile ilgili iki anım var. ilki filmdeki kazıkta yakılma sahnesinde gerçekten de yakılmak idi. ikincisi ise, eleştirmenler tarafından kazıkta yakılmak oldu." Seberg'in tecrübesizliği filmde göründü ve eleştirmenler tarafından ağır eleştirilere maruz kaldı. Buna rağmen deneyimli yönetmen Preminger genç oyuncusuna inandı ve bir sonraki filmi olan "Bonjour Tristesse - Merhaba Hüzün"de (1958) rol verdi. Ama Seberg'in performansı bu filmde de ağır eleştirilere maruz kaldı. Preminger Seberg'e desteğini göstermeye devam etse de ikisi bir daha asla birlikte çalışmadı.

Ama bütün bu ağır eleştirilere kulak asmayan ve Seberg'in "Bonjour Tristesse"deki performansını takdir eden bir kişi vardı. Jean Seberg'i ilk büyük filmi "A Bout De Souffle - Serseri Aşıklar" da başrol olarak seçen Fransız yönetmen Jean Luc Godard.Film, Fransız "Yeni Dalga" sinemasının temel taşlarından biri haline geldi ve Seberg'i uluslararası bir şöhret haline getirdi.

"A Bout de Souffle - Serseri Aşıklar" da Godard, paradan tasarruf etmek için tüm sahneleri doğal ışıkta çekti ve Seberg makyajdan vazgeçmek zorunda kaldı. Buna rağmen, Seberg'in maaşı filmin toplam bütçesinin 6'da birini oluşturuyordu.

Hollywood'da uygulanan profesyonel ve düz çekim tarzına alışkın olan Seberg, Godard'ın kendine özgü, bazen gelişigüzel yönüne alışmakta zorlandı. ikili sık sık Seberg'in repliklerini nasıl sunması gerektiği konusunda tartıştı. Film başarılı olduğunda Seberg şaşkınlığını gizleyemedi.

Bir diğer efsanevi Fransız yeni dalga yönetmeni olan François Truffault, Seberg'in "A Bout de Souffle" daki performansından o kadar etkilendi ki, onu 1973 yapımı "Day For Night" filminde oynatmaya çalıştı. Ne yazık ki Truffault'un bu çabaları sonuç vermedi ve Seberg'in yerine Jacqueline Bisset'i seçmek zorunda kaldı.

1958 yılında Jean Seberg, Fransız bir avukat olan François Moreuil ile evlendi. 1960 yılında boşandılar. Bu Seberg'in üç evliliğinden ilki olacaktı. François Moreuil, Fabien Collin ile birlikte Seberg'in 1961 yapımı "La Recreation" filmini yönetti. Seberg, filmi bir "veda hediyesi" olarak adlandırdı.

1962 yılında ikinci evliliğini Fransız edebiyat devi ve aynı zamanda savaş kahramanı ve diplomat olan Romain Gary ile yaptı. Romain Gary Seberg ile 1957 yılında Hollywood'da tanıştığında 43 yaşında Seberg ise 20 yaşına varmak üzereydi. Buna rağmen "A Bout Souffle" ın çekimlerini yeni bitirmiş olan Seberg, Gary'den ünlüydü. Seberg'in saf ve kadınlığı yerle yeksan eden güzelliği Romain Gary'nin aklının başından aldı. Romain Gary karısını ve diplomatik geçmişini Seberg ile evlenebilmek için geride bıraktı. Seberg'li bohem hayata balıklama atladı. Ancak Seberg, acı ve haksızlıklar karşısında bir savaş açmış gibiydi. Sayısız kedi ve köpeğe bakıyor, evini hippilere, dilencilere ve evsizlere açıyor, bütün varlığıyla ırkçılığa karşı mücadele ediyordu. Romain Gary, Seberg'in masumiyetini ve saflığını biliyordu ama çocuksu idealizmi için onu suçluyordu da. Siyahilerin yaşadığı ırkçılık olaylarına karşı Seberg'in kendisini bir "beyaz" olarak suçlamasına katılmıyordu ama çaresizdi de... Bu çaresizliğini de "Yardım edemeyeceğiniz, değiştiremeyeceğiniz ama terk de edemeyeceğiniz bir kadını sevmek kadar zoru yok" sözleriyle ifade etmişti. Çift, 7 yıllık evliliklerinin ardından 1969 yılında boşandılar. Bu evlilikten Alexandre Diego isimli bir oğulları olmuştu.

Romain Gary, boşanmadan önce Seberg'in başrolünü oynadığı 1968 yapımı "Les oiseaux vont mourir au Pérou - Peru'daki Kuşlar" filmini yönetti. Boşandıktan sonra ise 1971 yapımı "Kill - Öldür" filmini...

Seberg'in 1964 yapımı, Warren Beaty'nin başrolünü üstlendiği "Lilith" filmi Amerikalı eleştirmenlerden öylesine olumsuz bir tepki aldı ki, yönetmen Robert Rossen filmi Venedik Film Festivali'nden çekmek zorunda kaldı. Bu kadar olumsuz yoruma rağmen Seberg, filmi oynadığı tüm filmler arasında en sevdiği performans olarak değerlendirdi.

Seberg, hızla Avrupa'nın en büyük yıldızlarından biri haline gelmesine rağmen, Fransız Film Endüstrüsinde çalışmayı tatmin edici bulmadı. Hayatının geri kalanında Fransa'da yaşadıysa da hiçbir zaman tam olarak gerçekleşmeyen bir Hollywood film kariyeri hayal etmeye de devam etti. Sonuç olarak, çalışmaları Fransa'daki kritik başarıları ile "Paint Your Wagon - iki Kabadayı" (1969) ve "Airport - Havaalanı" (1970) gibi ılımlı sayılabilecek Hollywood çalışmaları arasındaki talihsiz çırpınışlar arasında bölündü.

Seberg'in "Paint Your Wagon" filminde şarkı söyleyen bölümleri Anita Gordon tarafından gerçekleştirildi. Bir zamanlar düzenli radyo ve varyete programı olan Anita Gordon, 60'ların sonunda büyük oranda gözden düşmüştü. Ancak yapımcı Alan Jay Lerner, Anita Gordon'un sesinin Jean Seberg'in konuşma sesine en yakın ses olacağını hissetti. Onu birkaç başarısız girişimden sonra bulduğunda Anita Gordon bir telefon operatörü olarak çalışıyordu.

1960'ların sonlarına doğru Seberg kendini bir dizi radikal grupla, özellikle de Kara Panterler'le ilişkilendirmeye başladı. Ancak Seberg sadece basit bir aktivist değildi; grubun faaliyetlerinin bir kısmına aktif olarak da katıldı. Bir Kara Panter liderine göre Seberg büyük miktarda para bağışlamıştı ve bir noktadan sonra bu faaliyetlerinden sonra tutuklandı. O sırada insanlar bu tutuklamanın Seberg'in militan kanadı için çalışan silahlarla bağlantılı olduğunu düşünüyordu.

Seberg, Iowa'daki gençlik yıllarından beri ırkçılık karşıtı hareketleri her zaman desteklemişti. Kara Panterlerle olan ilişkisi ise bir dönem kısa bir ilişki yaşadığı aktivist Hakim Jamal'dan kaynaklanıyor gibi görünüyor. Hakim Jamal, siyah radikal lider Malcolm X'in ateşli bir destekçisiydi.

O dönem Kara Panterlere bu kadar dahil olmanın Hollywood kariyerini tehlikeye atacağını düşünen Jean Seberg, faaliyetlerini gizli tutmak için "Aretha" kod adını kullandı.

Seberg, 1970'te bu faaliyetlerinden dolayı FBI'ın da takibindeydi. Fransız sinemasının Amerikalı oyuncusu Kara Panter Partisi'ne açık açık destek veriyordu. Seberg, 1969 sonlarına doğru hala resmi olarak Gary soyadını taşımasına rağmen Meksikalı yazar Carlos Fuentes ile yaşadığı 2 aylık kısa ama şehvetli bir ilişkiden hamile kalmıştı. FBI, doğacak bebeğin babasının Carlos Fuentes olduğunu bilmesine rağmen Seberg'in imajını zedelemek ve Kara Panterler'e verdiği desteği önlemek için bebeğin babasının zenci olduğunu hatta Kara Panterler Partisi'nin lideri Raymond Masai Hewitt olduğu söylentisini yaydı.Times ve Newsweek de dahil olmak üzere bir çok basın organı hikayeyi yayınladı. Seberg ve Gary, Newsweek'e dava açtılar ve tazminat olarak 200.000 dolar ödendi; Newsweek'e ayrıca Seberg'e bir özür mektubu göndermesi emredildi.

Romain Gary, deli gibi sevdiği kadının incinmesine engel olmak için çocuğun babalığını üstlenmeye karar verdi. Jean Seberg bu süreçte yaşadığı bunalım nedeniyle kaldırıldığı Cenevre Hastanesi'nde erken doğum yaparak "Nina" isimli bir kız bebek doğurdu. Ama Nina sadece iki gün yaşadı ve öldü. içi nefretle dolu olan annesi dedikodulara son vermek için cam bir tabutta ölü kızını gazetecilere sergiledi. Çocuk annesi gibi bembeyaz bir tene sahip olmasa da siyahi de değildi.

Carlos Fuentes'e dönersek; cam tabutta sergilenen çocuğun kendisinin olduğunu hep inkar etti. Ama Seberg'in Gary'den ayrılığına neden olan sebebin de bu aşk olduğu söylenir. Ayrıntılara gerek olmasa da Carlos Fuentes bu aşkın itirafını 1990'larda yazdığı "Diana - Yalnız Avlanan Tanrıça" romanında bir şekilde itiraf eder. Kitapta 41 yaşında ünlü bir şair ve yazar, 31 yaşında, güzelliğinin doruğunda ünlü bir sinema oyuncusuyla bir yılbaşı gecesi tanışır. ikisi de evli olan bu iki kişi arasında tutkulu bir aşk başlar. Ama bir süre sonra kadın yazardan bıkar...

Seberg, akıcı bir şekilde ispanyolca konuşabiliyordu. 1970 yılında Meksika'da çekilecek olan "Macho Callahan - Son Kurban" adlı bir western filminde rol aldı. Seberg, Amerikalı oyuncu kadrosuyla çoğu yerli Meksikalı olan ekip arasında çevirmenlik yaparak çekimler sırasında kendisini çok değerli kıldı.

"Macho Callahan"ın setindeyken Seberg, Carlos Navarra adlı bir öğrenci ve siyasi aktiviste aşık oldu. Kısa süre sonra hamile kaldı ve birçok kişi bebeğin Navarra'ya ait olduğuna inanıyordu. Gerçekte ne olduğunu asla bilemeyecek olsak da, Romain Gary'nin kendisinin ve Seberg'in yabancılaşmasına rağmen bebeğin kendisine ait olduğunu iddia ettiğini biliyoruz. (Carlos Fuentes'in aklanması da olabilir)

1972 yılında Seberg 3. evliliğini yönetmen Dennis Berry ile yaptı. O da Seberg'in 1975 yapımı "The Big Delirium" filmini yönetti. Ama sonra bu da ilk evliliğindeki gibi sorunlu oldu. Seberg onu ayrılsa da hiçbir zaman resmen boşanmadı. Seberg'in tüm kocaları aynı zamanda filmlerinin yönetmenleri olmuştu.

Seberg bu evlilikten sonra Ahmed Hasni ile ölümüne kadar sürecek olan bir ilişki kurdu. Bu ilişkinin de varsayılan iki versiyonu vardır. Çoğu araştırmacı Seberg'in Hasni ile arasında sünni müslüman inancıyla bir çeşit örfi nikah kıydığını iddia ettiler. Seberg'in biyografi yazarlarından biri ise Seberg ve Hasni'nin dini otoritelerce bir çeşit onay ve kutsanma aldığını iddia etti. Daha ileri gidip yüzük takmamalarının sebebi ise Seberg'in 3. kocası Berry'den boşanmamış olması olduğu iddia edilir.

Seberg'in tamamladığı son film ise, Henrik Ibsen oyunu The Wild Duck'un 1976 yapımı Alman uyarlamasıydı.

Yaşadıkları Jean Seberg'in ruh sağlığını da hırpalamıştı. Eski eşi Romain Gary, FBI'ın yürüttüğü karalama kampanyasının Seberg'in zihinsel ve psikolojik sağlığını kötüleştirdiğini her fırsatta söylemiştir. Romain Gary, çocuğunun ölüm yıldönümü olan 25 Ağustos'larda eski eşi Jean Seberg'in hep intihar girişimlerinde bulunduğunu söylemiştir. Gerçekten de Seberg'in ruh sağlığına Kara Panterler Partisi'ndeki rolüne misilleme olarak FBI tarafından bilinçli olarak zarar verildi. Cointelpro programının bir parçası olarak, Seberg'e karşı bir kamu karalama kampanyası başlatıldı.Bu doğrultuda takip edildi, soyuldu ve telefonu dinlendi. FBI, Seberg hakkında bir dosyaya sahip olmadığını iddia etse de CIA ile birlikte Seberg'i izlediğinden şüphelenilen kurumlardan biridir.

Son olarak ise 1978 yılında Paris metrosunda bir trenin altına atlamaya çalıştı. 30 Ağustos 1979 yılında ise Jean Seberg kayboldu. 8 Eylük 1979 tarihinde de Paris'in dışında bir yerlerde arabasının arka koltuğunda ölü olarak bulundu. Yanında bir kutu boşalmış uyku ilacı ve bir intihar notu vardı. Notta "Beni affet, artık bu sinir bozukluğu ile yaşayamam" yazıyordu. Montparnasse mezarlığı'na gömüldü.

Jean Seberg, ortadan kaybolduğu gece Costa Gavras'ın yönettiği "Clair de Femme - Womanlight" (1979) filmini izlemeye gitmişti.Film, eski kocası Romain Gary'nin kitabından uyarlanmıştı.

Onunla yaşadığı aşkı ve evliliği unutamayan Romain Gary bu ölümün ardından fazlasıyla sarsıldı. Zaten hala ayrılıklarının acısını içinde taşıyordu. O da 2 Aralık 1980'de kendisini tabancayla vurarak intihar etti. Ölümünden önce yayıncısına gönderdiği notta "Seberg'in kaybı nedeniyle kendini öldürmediğini ama onun ölümünden sonra artık edebi eserler üretemeyeceği hissine kapıldığını" belirtiyordu. Bununla birlikte Romain Gary'nin edebiyat dünyasında bomba etkisi yapan asıl açıklaması 1975 yılında Goncourt Ödülü'nü "Onca Yoksulluk Varken" kitabıyla kazanan yazar Emile Ajar adlı yazarın da kendisi olduğunu açıklaması oldu. Romain Gary kendi adıyla yazmış olduğu "Cennetin Kökleri" kitabıyla bu ödülü 1956 yılında kazanmıştı. Böylece Fransa'da bir kişiye birden fazla verilmeyen Goncourt Ödülü'nü iki kere kazanan tek yazar olmuştu. intihar mektubunun son iki cümlesi ise "Çok eğlendim, teşekkür ederim. Hoşçakalın" olmuştu.

Seberg, 1967 yılında "Estouffade à la Caraïbe - Tehlikeli Randevu" filminde ve 1975 yapımı italyan fimi "Bianchi cavalli d'Agosto" filminde Frederick Stafford ile birlikte rol almıştı. Stafford da Seberg gibi 1979 yazında trajik bir şekilde öldü. Uçağı isviçre'nin Sarnen Gölü üzerinde başka bir uçakla çarpıştı.

1995 yılında oyuncu ve yönetmen Mark Rappaport, Seberg hakkında kurgusal bir belgesel yaptı. "From the Journals of Jean Seberg" adlı belgesel Seberg'in kendi yazdığı bir anlatıma yer veriyordu. belgeselde Seberg'i eskiden bebek bakıcılığını yaptığı Mary Beth Ruth seslendirdi.

Seberg'in hayatına dayanan bir müzikalin prömiyeri 1983'te Londra'daki Ulusal Tiyatro'da yapıldı. Yazan Julian Barry ve başrolde Kelly Hunter ve Elizabeth Counsell ile birlikte, Jean Seberg müzikali ılımlı eleştiriler aldıysa sadece dört ay gösterimde kaldı.

Seberg'in en şok edici olayını pek kimse bilmiyor: Müzikal bir western filmi sayılabilecek olan "Paint Your Wagon" filminde çalışırken Clint Eastwood ile kısa bir ilişkiye başladı. Eastwood sadece evli değildi, aynı zamanda sette başka bir oyuncuyla da görüşüyordu! Eastwood, film biter bitmez Seberg'i hayal kırıklığına uğrattı. Eastwood'un ilgisizliği Seberg için zor oldu. Öyle ki onunla evleneceğini umarak kocasından boşanmıştı.

Seberg'in hayatı 2019 yılında bir kez daha bir filme konu oldu. "Seberg" adlı yapımda, FBI'ın sakıncalı olarak gördüğü oyuncuya yönelik saldırıları konu ediliyordu. Politik bir gerilim olan filmde Seberg rolünü Kristen Stewart üstleniyor.

Her yıl doğum yeri Iowa Marshalltown'da anısı Jean Seberg Sanat Festivali ile onurlandırılmaktadır.
görsel
jean seberg...sinema tarihinin yok saydığı, kırılgan güzelliğini sigara dumanının arkasına saklamaya çalışan kadın... bir holywood starı olmasına rağmen, ırkçılığın tavan yaptığı 1950’ler amerika’sında siyahların mücadelesine açık destek verdiği için fbı takibine uğrar...hakkında öyle bir karalama kampanyası başlatılır ki, gebelik sancılarıyla hastaneye kaldırıldığı gün, doğacak çocuğun babasının siyahların hakları için mücadele eden “kara panterler” örgütünün lideri olduğu iddiası ortaya atılır...bebek ölü doğar...jean seberg, taburcu olduğunda, küçük kızının cenazesini almak için morga gider...ölü bebeği kucağında dışarı çıktığında, aç kurt gibi bekleyen gazetecilere dönüp, bebeği havaya kaldırır ve bağırır: “bakın bebek beyaz”...ve sonra... her yıl...bebeğinin ölü doğduğu tarihte...intihar teşebbüsünde bulunur...tam 8 kez...9. denemesinde ölmeyi başarır...arkasında...bizlere gülümseyen bir çift göz bırakır...dicle nehri gibi...hüzünlenince kahverengi...gülümseyince yeşil....

görsel
görsel
görsel
Dünyadan elini eteğini intihar ederek usulca çekmiş güzeller güzeli oyuncu. Oldukça erken bir ölüm.
soyadı nickim olan kısacık saçlı hüzünlü kadın.
Uç sene önce kuaföre fotoğrafı ile gidip, saçlarımı kestirdiğim doğrudur.
romain gary'nin eski eşi olduğu için daha da derin gözüken kadın. intihar yakışıyor ama gerçekmiş gibi durmuyor üstünde.

edit: yine izledim yine düşündüm gerçekten çok güzel.
sigara ve kısa saç ile akla gelen hatun.
intihar ederek yaşamına son verdiğinde henüz 40 yaşındaydı.
--spoiler--
'' saçlarımı hep kestim
tutacak kadar kalmasın dedim
çünkü bir başkaldırma ancak saçlarından tutulur ''

--spoiler--

-jean seberg
fransızların brigitte bardotla birlikte 60'ların en güzel kadını.
"kısa saç bir kadına yakışmaz, ben sarışın sevmem" gibi önyargıları alıp duvardan duvara vuran güzel kadın. ölümünden 32 yıl sonra bile hala birileri hayran kalıyorsa bu kadına, bunun adı ölümsüzlüktür.
karizmatik, cool ve güzel kadının tanımıdır.

http://galeri.uludagsozluk.com/r/jean-seberg-204403/
litvanya asıllı prix goncourt ödüllü yazar romain gary ile evli iken meksikalı ünlü yazar carlos fuentes ile ilişkisi olan ve bu yüzden iki yazarın yumruklaşmasına sebep olan ama buna her halükarda değecek duru güzelliğe sahip doğal femme fatale. fuentes diana' da (yalnız avlanan tanrıça) bu aşkı anlatır. seberg' in defalarca denediği intihar girişimleri 1979 da başarıya ulaştı. ölümünün ardında fbi parmağı olduğu hep iddia edildi. romain gary ise o öldükten sonra şu cümleyi yazdı.

"ne değiştirebildiğin, ne yardım edebildiğin, ne de terkedebildiğin bir kadını sevmenin ne demek olduğunu bilemezsiniz"
kadersiz asi güzel .Kısa saç bir kadına bu kadar mı yakışır FBI ne istedin bu güzellikten.. !
(bkz: hastasıyız)
(bkz: a bout de souffle)
ah jean ah.
fransız öpücüğü ve jean, biri diğeri olmadan çekici gelmiyor insana.
görsel
görsel
görsel

ne acıki reelde ilk, beyaz perdede tek aşkım olan bu fransız meleği ile tanışma şansım hiç olmadı.
neden derseniz, 1979 yılında ben doğarken, o başka bir aleme doğru çoktan kanatlanıp uçmuştu.
duru güzellik dendiğinde akla gelen kişi.
bu işte bir yalnızlık var ile kendisiyle tanıştığım hatun kişi. pardon yanlış oldu. duru güzellik diyecektim.
Bir gün hayatı filme dönüştürülecek olsa Winona Ryder ya da Radha Mitchell tarafından canlandırılabilecek aşk objesi.
kısa saçın en çok yakıştığı kadın.eğer berber olsaydım sevgilimin saçlarını bu tarz keserdim denilesi bir şey.yaşamını paris ten uzak bir banliyoda bir araba içerisinde bir kutu hap ve bir intihar notuyla noktalamış, kendisini sevme riskini göze alan erkekleri hüzne boğmuştur.ama onun aradığı demek ki bir erkek şefkati ya da sevgisi değilmiş.şimdi kendisiyle barışık bir halde Cimetière du Montparnasse yatmaktadır.
ne demek istediğimi burdan daha net anlarsınız:

http://www.imdb.com/title/tt0053472/
kısa saçlı kadın imgesi.

iri gözlerini gözlerime dikip, içten ve umursamaz bakışlarıyla bana saatlerce baktıktan sonra sadece "çok acıktım" demesini "istiyorum" ama bunu, benim bu isteğimi onun bilmeden yapması gerekiyor.
çok sempatik ve zeki yazar. * *
kısa saçlı kadınların sebebi olan güzellik.*
görsel
yeni dalga'nın kült filmlerinden birisi olan : a bout de souffle filminin kadın başrol oyuncusu. filmde de belmando'nun partnerini canlandırmakta. diğer godard filmlerinden alışık olduğumuz üzre filmin sonunda belmando'yu satan karakterdir. bu tip satıcı bir karaktere masculin feminindeki children of coca cola lardan birisi olan ve children of marx lardan birini satan chantal goya örnek verilebilir.

hayatının daha ilerki dönemlerinde içersine battığı alkol, yanlış evlilikler, ölen bir çocuk ve georg traklvari bir intihar teşebbüsü hayatı onun için içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. ölümü ise sır perdesiyle kapanmıştır. carlos fuentes'in bu "Yalnız Avlanan Tanrıça" sının "yalnız mı avlandığı" yoksa gerçekten intihar mı ettiği ise kesinliğe kavuşmamıştır.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar