anlayamasam da varlık ve hiçlik adlı çalışmasını baştan sona okuduğum büyük fransız düşünürüdür.felsefenin büyüsü anlaşılabilir olmamasında gizlidir kanımca. okurken anlayamamaktan dolayı büyük keyif aldığımı anımsıyorum. herbir cümle adeta büyülüydü ama ben çözemiyordum, dert olmadı ama.
tuhaf ama ben sartre'ı filozof olarak değil yazar olarak severim.
hatta sartre'la ilk tanışmam les jeux sons faits adlı romanıyla olmuştu.
en sevdiğim filmlerden biri de sartre'ın senaryosunu yazdığı les orgueilleux'dür.
sanırım romantizm konusunda bam telime en çok basan yazar.
1964 yılında kendisine verilmek istenen nobel edebiyat ödülünü geri çevirmiş fransız yazar ve düşünür. felsefi içerikli romanlarının yanı sıra kendine özgü olarak geliştirdiği varoluşçu felsefesiyle 20. yüzyıla damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. nobel edebiyat ödülünü geri çeviren tek yazardır.
(bkz: bulantı)
"Yazar ele aldığı nesnenin en yetkin imgesini verme amacını gütse bile, hiç bir zaman her şeyi anlatamaz.
Söylediği şeylerden çok daha fazlasını bilir hep.
Kendisinin egzistansiyalizmi martin heidegger'in başlattığını iddia ettiği egzistansiyalizm değildir. Martin heidegger'de eksistans kavramı sartre'ın anladığı gibi değildir. Bunu heidegger de söyler ama sartre ısrarla varoluşçuluğun bu şekilde bir şey olduğunu iddia eder. Oysa sartre'ın haklı olması için önce varlık ve hiçlik eserindeki dualizmden kurtulması, daha sonra da fenomenolojinin aşkınsal idealizm oluşunun ontolojik değil yöntemsel olduğunu idrak etmesi gerekiyordu. Fakat o ayrıca insanın kaygısını, sorge olarak değil yarın endişesi olarak anladı.
''benim cennetten kovuluşum, ötekinin varoluşudur.'' cümlesi mevcut, ayrıca aynı oyun çok daha meşhur olan, ''cehennem başkalarıdır.'' sözü ile biter. burada benimde eskiden yaptığım hep varoluş felsefesine gönderme olarak alırdım, fakat bunun ayrıca sartre'ın gerçek hayatta deneyimlediği, hep başka kişilerin onun hayatındaki sevdiği kişilerin hayatına dahil olmasından duyduğu tedirginliktir aslında.
denis bertholet adlı yazarın yazdığı sartre kitabında, ki ithaki yayınlarından çıkmış kapsamlı bir kitaptır, bununla ilgili bazı örnekler veriyor. ben iki tanesine değineceğim.
1- sartre daha doğmadan babası ölür, annesi de çok genç olduğundan çocukluğu bir tür anne-çocuk ilişkisinden çok abla-kardeş ilişkisi gibidir. sartre liseye gidene kadar da çok mutlu bir çocukluk geçirir. ama liseye geçtiği dönemde annesi bir adam ile evlenir ve sartre onlarla yaşar. ama sartre adam iyi olmasına rağmen bir türlü annesini paylaşamaz. hatta bu ergenlikleri yüzünden annesinden ilk defa tokat yer ve bir yurda verilir. bu onun ilk 'başka' birinin hayatına dahil olması ile yaşamının alt-üst oluşudur.
2- bir çok açık ilişkisinde ( mesela olga'yı sevmesi ama olga'nın başka birinden hoşlanması gibi) yine araya birilerinin girmesi onu hep rahatsız etmiştir.
yani hayatına ne zaman başkası dahil olsa, rahatsızlık yaratmıştır hayatında buna benzer örneklerden dolayı, o yüzden başkaları hep sartre'ın cehennemi olmuştur.
Şey bazı çevreler bunu her söylediğimde kızıyor ama yine de dudağım büzük bir vaziyette ifade etmek isterim ki sartre dualisttir. Fakat descartes gibi ötekine indirgenemez iki tözcü dualist değil veya epistemolojik anlamda da değil. Tamam, biraz transendental idealizm etkisinde de kaldı ama bu kantçı anlamda değil, brentano'dan ve Husserl'den heidegger dolaylı etkilenmesinden ötürü. Onun dualizmi eleştirisi epistemolojik bağlamda fakat tezahürü ontolojik, varoluşçu anlamda olan bir dualizm.
Bir de şu herifi varlık ve hiçlik kitabını okumadan felsefesiyle anlatmaya çalışmazsak memnun olurum. Herhangi birisine yönelik söylemedim, genel.
Bulantı adlı kitabında oluşu açıklayan, varoluşçuluğun zirvesini gören, özgürlüğün yolları üçlemesinde akıl çağı, yaşanmayan zaman, yıkılış eserlerinin bulunduğu, sözcükler adlı eseriyle Nobel kazanıp reddetmiş, başlangıçta çatıştığı camus ile arasında benzer felsefik görüşün fark edildiği Fransız filozof.
Resmi payeleri hep reddettim. Legion d’Honneur’ü de kabul etmemiştim. Fransız akademisine de girmedim. Yazar kendisinin bir kuruma dönüştürülmesini reddetmelidir. Bu onur verici bir paye dahi olsa bunlar kişisel nedenlerim. Ayrıca şu da var: Ben iki kültürün barış içinde bir arada yaşayabilmesi için uğraşıyorum. Elbette çelişki ve çatışma var ve olmalı. Burjuva bir ailede yetiştiğim halde sosyalist oldum. Sempatim ondan yanadır. Bir de bu yüzden, bu ödülü verenlerin konumundan dolayı, kabul edemem.
Sarter’ın aydın kimdir, aydın nedir, aydının sınıfsal kökeni neye dayanır,tavrı nasıl olmalıdır, aydın nasıl tavır almalıdır gibi sorulara cevap niteliğinde olan çok yararlı bir kitaptır. Aydın olmanın kolay bir şey olmadığını bu kitabı okuyunca anlayacaksınız. Aydın her zaman tetikte olmalı, ezbere dayanmamalı, araştırmalı, günün koşullarına göre zor olanı yapmalıdır. Aydın her zaman rahatsız edendir ve düşünce olarak, vicdan olarak rahatsız olandır. Günün koşullarına göre tavır almayan ‘’vicdanın sesidir’’ aydın. Bu kitabı okuyunca çoğu zaman ‘’aydın’’ diye televizyonlara çıkan şaklabanlardan nefret edeceksiniz. iktidar şakşakçılığıyla aydın olunmayacağını bir kez daha hatırlayacaksınız.