1712-1778
fransız filozof.
aydınlanma döneminin en ünlü ve etkili ismi.
öğretisi toplumsallık üzerinedir.
doğal durumdaki insanın yararlarıyla, uygar durumdaki insanın yararlarını yaklaştırabilecek bir düzen olası mı?
"düzenin tüm devinimleri herkesin mutluluğundan başka bir yere yönelmesin diye, yöneticinin çıkarlarıyla halkın çıkarlarının tek ve aynı olduğu bir toplumda yaşamak isterdim."
sanılanın aksine fransız değil isviçrelidir, hatta cenevrelidir (ki o zamanlar cenevre bir şehir devleti gibiydi) ancak yazılarını fransızca yazmıştır.
Babası isaac rousseau osmanlı istanbulu'nda saraydaki saatlerinin bakımından sorumlu olan kişiydi, galata'da yaşamıştır, hatta galata kulesi'nin önünde onun adına bir plaka bulunmaktadır.
Rousseau'nun 5 çocugu oldu hepsini kimsesizler yurduna verdi, ama neden ? çünkü o esnada çocuk eğitimiyle alakalı Emile* adlı kitabı yazmakla meşguldu.
(28 Haziran, 1712 - 2 Temmuz, 1778) tarihleri arasında yaşamış
Cenevre Prensliği doğumlu
Fransız filozof, yazar, politika ve müzik teorisyeni,
insan doğasına ilişkin çözümlemesiyle, insanın uygarlık tarafından değiştirilmemiş doğal halinin birçok açıdan daha üstün olduğu fikri ve modern demokrasi anlayışına temel oluşturan toplumsal sözleşme öğretisiyle ün kazanmış olan ünlü Fransız düşünürdür.
Kendisi filozof sıfatını her zaman reddetmiştir.
insanlar üzerindeki etkisini uzun süre olumlu yönde koruyamamasıyla tanınırmış. diderot, voltaire gibi isimlerle önce dostluklar kurup, sonra kanlı bıçaklı olmuşlar.
insanların akıllı olanlar tarafından yönetilmesini ileri sürecek kadar "specific" öneriler getirmiş.
bu adam türk olsaydı, bırakın bütün dünya tarafından tanınmayı, saray mahallesinin hoşgörülen delilerinden biri olmaktan öteye gidemezdi. batılı 'mal'ının kıymetini biliyor.
Fransız ihtilali'nin sembol olmuş düşünürü,politika adamı,sosyal bilimcisidir.Demokrasi kavramının gelişmesi ve bunun anayasal hukuk devleti modeline dönüşmesi adına büyük işler başarmış,bi anlamda bu düşüncelerin teorisini oluşturan kişi olmuştur.Mustafa Kemal Atatürk'ün bu şahsı kendisine idol olarak aldığı söylenir,zaten buna bağlı olarak da 1924 anayasası Rousseau'cu bir yaklaşımın ağırlığını taşımaktadır.
Fransız ihtilali döneminde halkın düşünce yapısını büyük ölçüde etkileyebilmiş yazar,
Özellikle Toplum Sözleşmesi adlı kitabıyla ihtilalin çıkmasında büyük ölçüde etkili olduğu söylenir.
jan jak ruso 'nun, doğrudan demokrasi kavramını(toplumun, egemenliğini doğrudan kullandığı,temsilcilere gerek duymadığı demokrasi) ilk öne süren insan olduğunu söyleyebiliriz.
voltaire ile sürekli rekabet halinde olan düşünür, yazar. ancak fransız akamedisine girişi yasaklanan j. j. rousseau voltaire le girdiği diyalog sonucu kendini tekrar bu akademiye kabul ettirmiştir.
Mülkiyet hakkına karşıdır. Mülkiyeti zenginlerin gücünü artıran, fakirleri de aç bırakan bir kurum olarak görür. Mülkiyet rousseau'ya göre eşitliği bozar. Bu yönüyle bir Locke'den* ayrılır. Mülk sahibi olmak ya da zengin olmak kesinlikle siyasi iktidarı ele geçirme ya da ülkede egemen olma yönünde hak bahşetmez. günümüz demokrasileri açısından da bu geçerlidir. ancak her ne hikmetse anayasal demokrasilerin kurucuları arasında locke başta gelir. Rousseau ise totaliter rejimin ve mutlakiyetçi görüşün savunucusu olarak kabul edilir. zannımca bunun sebebi, rousseau'nun eserlerinde çelişkili ifadeler kullanmasından kaynaklanmaktadır. Şöyle ki:
toplum sözleşmesi yapanlar o toplumda yaşayan insanlardır. yani iktidarın kaynağı halktır. rousseau'ya göre herkesin özgürlüğü devlet tarafından güvence altına alınmalıdır. bunun için de bireylerin tüm haklarını devlete devretmesi gerekmektedir. yani bireyler üstün irade olan devleti kabullenmelidirler. işte rosseau'nun çelişkisi burdadır. hem locke gibi devletin özgürlükleri korumak için varolduğunu söylemekte hem de görüşüyle çelişecek şekilde kişilerin hak ve özgürlüklerinden devlet lehine vazgeçmeleri gerektiğini söylemektedir.
Buna gerekçe olarak toplum sözleşmesi* isimli kitabında şunları söyler: "herkes hakkını devlete devretmektedir, yalnız devrettiği kadarını da devletten geri almaktadır. Çünkü bu durum herkes için aynı olunca hiçkimse bunu diğerlerinin zararına kullanmayacaktır." bir anlamda eşitliği savunur. Bu açıdan bakıldığı zaman sosyalist bir düşünür imajı çizer. ama savunduğu eşitlik köleler arasındaki eşitliktir. özgürlüksüz eşitliğe razıdır.
mustafa kemal atatürk'ün; cumhuriyetçilik, anayasacılık ve özgürlük gibi konularda, başta ünlü "toplumsal sözleşme" olmak üzere bütün yapıtlarını okuduğunu meclis kürsüsünden dahi övünçle belirtiği fransız düşünürdür. atatürk'ün düşünce dünyasına etki eden kişiler arasındadır.
köyün kahini adlı operasının onuncu yıl marşına ilham verdiği iddia edilen fransız fikir adamı, edebiyatçı ve sanatçı. voltaire ile sık sık sert tartışmalar yapmıştır. ilkinin üstüne çıkan her kuvvetin, o kuvvetin hakkına sahip olduğunu savunmuştur. *
ömrünün sonuna kadar paranoyalarla yaşadığı söylenen düşünür. voltaire duygularını gizleyemediği için rousseau'nun yeterince zeki olmadığı görüşündedir.
diderot için:
-diderot değerli bir insandı. bununla birlikte onun yaptığı işe* bulaşmasaydım dostluğumuz düşmanlığa dönüşmezdi.
d'alembert içinse:
-bana d'alembert denen adi, aşşağılık insandan bahsetmeyin demiştir.
diğer filozoflardan farklı olarak görmüş olduğu resmi eğitim süresi oldukça azdır. sürekli baskıya ve şiddete tanık olmanın getirdiği zorunlu ve zorlu bir yaşamı vardı. ilk çalışması, bir ansiklopediye yazdığı müzik ile ilgili şeylerdir. daha sonra "bir kurnaz adam" adlı bir opera yazdı. müzikle uğraşı onu tatmin etmedi ve bunun üzerine "bilimler ve sanatlar üzerine konuşma" adlı denemesini yazdı. 1761-62 yılları arasında en ünlü dört kitabından üçünü yazdı. la nouvelle heloise, emilie, toplum sözleşmesi. (dördüncüsü itiraflar adını taşıyan, ölümünden sonra yayımlanacak olan bir özyaşam öyksüdür.)
insanlar arasındaki eşitsizliğin kaynağı adlı eserini okuyan voltaire, j. j rousseau ya şöyle bir mektup yollamıştır: ''insanın kitabınızı okuduktan sonra dört ayak üstünde yürüyesi geliyor''. neden? çünkü rousseau ya göre, insan sadece doğa halinde özgür ve mutludur. toplumsallaşan insanoğlu özgürlüğünü de mutluluğuna da yitirmiştir.