macide'nin ömer'e yazdığı veda mektubunda şöyle der:
" ...ben sana rehber değil, ancak yoldaş olabilirdim, fakat yolu ikimiz de bilmiyorduk ve birbirimize yük olmaktan, birbirimizi şaşırtmaktan başka bir şey elimizden gelmiyordu. "
yukarıda anlatıldığı gibi sabahattin ali tarafından kitaplar yazılmış mevzu. daniel radcliffe'in oynadığı the horns filminde de ilginç bi şekilde anlatılmış bu konu. değişik şaşırtıcı bi senaryoydu. tavsiye ederim.
kitabı adamakıllı okuyorum çünkü yazar adamakıllı kelimesini o kadar çok kullanmis ki dedim bende adamakilli okuyayim iğrenç espiri ama kitap güzel çok sıcak bir kitap.
"Zaten anlatmak istediğim bir şey var, bin bir şekle sokup söylemek arzusuyla yandığım bir tek şey: O da sizi sevdiğim. Bunun dünyanın teşekkülünden beri kaç milyar defa tekrar edildiğini unutmuyorum, fakat siz söyleyin, canlılığından bir şey kaybetmiş mi? Kainatta hiçbir mevcudun olamayacağı kadar taze ve olgun değil mi? Bu öyle bir kelime ki, doğuyor ve doğuşuyla beraber kemali de içinde getiriyor. Sizi seviyorum..." gibi muhteşem anlatımların kitabıdır.
içimizde şeytan var. Can kırıkları var. Nefret var. yalanlar var. bir yanımız bizi çoktan terk etmiş, kaçıyor. melankoli ve hüsran var. Keşke bazı geceler hiç sabah olmasa
derin derin düşündüren kitap. sabahattin ali iç dünyayı tasvir ederken içimizde unutulmaya yüz tutmuş duyguların bam teline dokunuyor, sızlatıyor.
ömer, macideyi sevdi belki ama o her bulunduğu ortamı seviyordu tek bir yere ait olması imkansızdı...
Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olacağına inanabilir mi?
An itibariyle biten haftanın kitabı. Ömer karakterine bazen anlam veremedim.
Ama gerçekten kendini bu kadar iyi tanıyan ama aynı zamanda düzelmek için sürekli sözler verip hiç birini yapmaması bana kendimi hatırlattı. Sabahattin Ali yine kendine bağladı.
Dilinden dolayı bazı yerlerde sıkıldım ama yine de bu kitabın, diyalogların ve iç çatışmaların güzelliğine gölge düşürmedi.
"Sizi seviyorum... Başka ne söyleyeyim? Siz de cevap vermeye kalkmayın. Bir insanın bütün varlığı ile, karmakarışık ruhu, esrarı çözülmemiş vücudu, arzuları, itiyatları, ihtirasları, hülasa her şeyi ile size teslim olması, size iltihak etmesi ne muazzam bir şeydir! Bunu tamamıyla anladığınızı biliyorum. Bunun karşısında lakayt kalamayacağınızı da biliyorum. Hiçbir insan seven bir insanın karşısında alakasız olamaz. Dünyanın bu en harikulade hadisesi karşısında kimse hareket ihtiyarına malik değildir. Buna hakkı yoktur. Nasıl muhtaç olduğumuz havayı istemem demeye, mekân içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa, bize verilen bir aşkı almamaya da iktidarımız yoktur. Sizi seviyorum... Hem nasıl seviyorum yarabbi... "
Biri içi çürümüş edebiyat mahallesinin hikayesi diğeri ise hastalıklı bir ruh haletine sahip ömer in hikayesi.
Birincisi tamamen gerçekleri yansıtıyor. ikincisi ise aceleye getirilmiş yeterli inandırıcılığı olmayan bir hikaye.
ikincisinden başlamak istiyorum. Hayatımız bir rastgelişler silsilesidir belki. En azindan kadersel düşünmezsek. MaCide ve Ömer in durumu bu rastlantısallığın çıtasını bir hayli yükseltiyor. Üstelik macide gibi bir kadın her şeyden önce kadın olması sebebiyle mantıklı olanın, akla yatanın peşinden gitmesi gerekirken ömer gibi bir paspalın bir kaybedenin zavallının peşinden gidiyor ki bu tamamen gerçek dışı. Bir kadın içgüdüsel olarak kendini garantiye almayi seçer. Mantıklıdır, realisttir. Ömer ise 5 dakikalık periyotlar halinde yaşayan, kalbinin derinliklerinde bir kökü bile olmayan öylece bitiveren duygularının ihtiraslarının heveslerinin esiri bir zavallı. Öyle zavallı ki bu zavallılığı, beceriksizliği Roman boyunca beni gerdi ve sinirlendirdi. Zaten bu zavallılığını suçu aslında içinde hiç bir zaman var olmamış bir şeytana atmakla katmerliyor.
ikinci hikaye ise tam da olması olduğu gibi anlatılıyor ve edebiyat/aydın çevresinin kokuşmuşluğu göz önüne seriliyor. inceden inceye Peyami safa lara atsız lara göndermeler yapılıyor.
Bugün de durum romanda anlatılanlardan farksız. Sağ ya da sol menşeli edebiyat dergilerine bakın hepsinin yaptığı körlerin sağırların birbirini ağırlamasından yalamasından ibaret.
Yalananlar, ağırlananlar bunun bir hatır gönül yüceltmesi olduğunu unutup kendisine hakikaten bir paye, bir edebiyat nişanesi verildiğini zannediyor.
tüm düşüncelerinizin içindeyim aslında.
duygularınızın keşmekeşinde.
içselleştirdiğiniz acınası duygularınız var ve onlar sadece sizlerin.
ben sizlere zevki ve mutluluğu getirdim.
sizlerse acı ve kederi seçtiniz.
pişmanlıkarınızın sonunda asla beni suçlu bulmayın.
siz bana uymadınız.
uymadığınız için yokluğun hapsi içinde çürüyeceksiniz.
Nefis kontrol altına alınabilir, helal yoldan yeterli oranda doyurulabilir. Oysa şeytan ifrata kaçmamıza sebep olur, nefsin kontrolünü kendi eline almaya çalışır.