Ölmemesi gereken çocuktur.
Umudu, yaşam enerjimizi, defalarca düşsek de yeniden ayağa kalkma gücünü ondan alırız.
Bakmayın çocuk olduğuna, türlü türlü hoş marifetleri var bu sıpanın...
Haaa bir de, içinizdeki çocuğu öldürmeye teşebbüs etmeyen insanlarla dost olun, arkadaş olun, sevgili olun, eş olun.
Onu yok etmeye uğraşandan ne köy olur ne de kasaba!
içimizdeki çocuk üzerinden yapılan güzellemelerin haklılık payı yoktur.
Eğer içinizde hala bir çocuk olduğunu görmüşseniz büyütün onu. Büyük bir insan bedenine hapsolmuş bir çocuk olmak kadar acı verici çok az şey vardır. O çocuğu büyütüp adam edin yoksa..
Doğan Cüceloğlu' nun taze bitirdiğim kitabıdır. Kitabın sonundaki anketi hem kendime ,hem sevgili arkadaşlarıma zevkle yaptığım kitaptır. Küçük Doğan bugün kendini nasıl hissediyorsun diye başlayan sorulara uzun uzun cevaplar yazdığım ,yahu içimdeki çocuk ne dertliymiş bir psikoloğa mı gitsem dediğim kitaptır.
Çevremde bu kitabı okuyan herkesin nedense beğenmediği kitaptır. Halbuki fazlasıyla etkileyici, insana bol bol kendini sorgulama fırsatı sunan nadide bir kitap.
çocuğun gidişi üzerine ne söylenebilir diye düşündürendir.
zaman akar,
sonraya koşarak aynı hızla papuçlarını eskitir de şimdi,
anlamazsın gözündeki fer kısılır kısılır, günden güne.
sönmeye yakın,
bir akşamüstü aynaya bir bakmışsın, hergün gördüğün , gözlerinin içine bakıp güldüğün çocuk gitmiş. hem de nice olmuş,
nicedir sana el sallamış yapraklı bir yoldan hışırtılı hüznüyle.
demek ki bir gün çocukluğun uçup gidecek,
demek ki bir gün her şey bitecek,
yanacak güğüs kafesimizde titrek bir kuş gibi soluğumuz.
ici bos kalan kavramlardan bir tanesi,icimdeki cocuk derken insanın saflıgından,vicdanının ve yureginin temziliginden bahsediliyor bunlarda ya vardır ya da yok,her haltı yeyip sonrasında icindeki cocuktan bahsetmek tezat olusturur misal olarak (bkz: anal ve oral yapip bakire olan kız).
kürtaj olup aldırabileceğin birşey. yaşaması da, ölmesi de size bağlı. hangi yetişkin, koca kazık kişi, olgun yaşında 'içindeki çocuk' un dünyadan aldığı tadı alabilir. hepsi hikaye, o eskidendi. yaşlanıyorsun işte, yaş almıyorsun hatta yaş la nı yor sun bal gibi. geçtiğimiz günlerde iclal aydın bir röportajında, ''bundan 3 yıl öncesine kadar içimdeki o küçük kız çocuğu yaşıyordu ve ona kim nasılsın dese başlıyordum başımı onun göğsüne koymaya. ama içimdeki o küçük kız çocuğunu öldürmem ve gerçeklerle yüzleşmem fazla zaman almadı. artık o küçük kız çocuğu koskoca zeki akılı ve deneyimli bir kadın. ve ona her nasılsın diyenin göğsüne başını koymayacak kadar gardını aldı'' diyordu. her zaman olumlu anlamda yer almıyor hayatımızda bu içimizdeki çocuk. bazen onu kürtaj olup öldürmemiz gerekebiliyor yani. hem sonra yaşlanan bir bedende ters duran, eğreti duran birşey bu fikrimce. tezat.
içimizdeki çocuk bir gün yüzyıllık uykusundan uyanır.
yüzyıllık uykusundan bir masalın ortasına uyanır. tam da çocukluğuna uygun biçimde. uyumadan az önce düşünü kurduğu masaldır bu. şaşırır. o meraklı çocuk gözleriyle inanmaz inanmaz dolanır masalın içinde. bakar, sorar,bekler. sonra dayanamaz bütün çocuklar gibi masalın içine girer. hep hayalini kurduğu ama duyabileceğine, dinleyebileceğine,dahil olabileceğine dair bütün umutlarını yitirdiği masaldır bu. ütopyadır. çocuk gülümsemesi gelir yerleşir dudaklarına, ardından gelecek büyük, gerçek kahkahalarının habercisi gibi. o korkak, çekingen, inanmaz, güvenmez hallerini bırakıverir bir köşeye kendine biçtiği dokunulmazlık, erişilmezlik, duyarsızlık zırhıyla birlikte.
bir gün içimizdeki çocuk yüzyıllık uykusundan uyanır, bir masal bahçeye, bir gelincik tarlasına, yıldız tozlarına bulanmış buluttan yataklara. uyanır içimizdeki çocuk bir gün...
doğan cüceloğlu'nun kitaplarından biri. çok etkileyici bulduğum bir kitaptır. insanı kendisiyle başbaşa bırakır, göz yaşı döktürür.
kitabın son bölümündeki günlük yazma egzersizini uyguladım ve çok yararlı buldum. kendinize bir defter alıyorsunuz, günün belli bir saatinde o deftere kitaptaki soruların cevabını yazıyorsunuz.
bu kadar basit değil elbette: bu bir tür kendinizle buluşma, kendinize verdiğiniz bir randevu. sadık kalmanız gerekiyor. ben sabah saat 7'ye koymuştum günlük yazma saatimi. ilk günlerde o saatte kalkıp o deftere soruların cevabını kendinle konuşur gibi yazmak saçma ve zor gelmişti, ama daha sonra çok sevdiğim, çok keyif aldığım bir şey haline geldi: kendimle olan randevuma geç kalmak istememeye başladım.
bu günlükleri yazarken, aklınıza gelen cevaba "ne kadar salakça" derseniz kendinizden "içimdeki küçük ..(adınız).., senden özür diliyorum" demeniz bekleniyor. bu çok etkili ve önemli.
sorulara cevap yazarken aklınıza ilk gelen şeyi yazmalısınız.
soruları yüksek sesle sormanız önemli. cevapları içinizden ya da sessizce verebilirsiniz ve yazmanız gerekiyor.
bu egzersizi en az iki hafta devam ettirmelisiniz, yoksa işe yaramaz, deniyor. buna katılıyorum.
bu egzersiz, bir tür psikoloji danışma etkisi yaratıyor: kendinizi daha çok tanıyorsunuz, özgürleştiri bir etkisi oluyor.
tanımadığım bir insanın, yani sadece kitaplarıyla tanıdığım bir insanın hayatıma bu şekilde katkıda bulunabildiğini görmek çok sevinçli bir şey. doğan cüceloğlu'na teşekkürler.