eskiden yeşil-gri olan, yakamoz yüzü görmeyen, şimdiyse mavi olan körfezi, simidi simitçisi, yürüyüş yolu, outlet center'ı (nam-ı diğer beğendik), kafana pisleyen kargası, fabrikalarla donanmış köseköy ve gebze'nin aksine yeşiliyle büyüleyen yuvacık'ı, kullar'ı, bahçecik'i, kumpiriyle değirmendere'si...
ilk gurbete çıkış,12 yaşımdayken başlayan ve üç sene süren platonik aşkımın filizlendiği şehir, pişmaniye, dededen ve babanneden izin koparıp top oynayıp terlemek ve çeşmeden su içmek, seka'nın bahçesinde okul pikniği ve piknikte dedenin çakısını kaybedip yusuf yusuf sesleri arasında geri bulup mutlu olmak, istanbul gezisine izin istemek ve "sen bize emanetsin, hadi sen geçerken köprü yıkılırsa" bahanesine direnip izin alabilmek, okulda özel okulu kazanan tek kişi olup da gitmemek - iyi ki gitmemişim, zira benden nurcu olmazdı-, sıcak bir haziran gününde dedeye ve babanneye el sallayarak otobüse biniş ve memlekete dönüş.
4-1 yenip plakası skor tabelasına yazılınca eziklenmemek ve rezil olmamak için takım kaptanları tarafından kendi kalelerine bilinçli gol atarak skoru 5-1 e getiren kocaelispor takımının şehri olduğu gelir aklıma . Heeee birde maç gününün anneler günü olduğu tabi .