işte bu, bu fedailerin yazılmayan öyküsüdür.. Tuna’ya bakarken tüfeğine yaslanıp türküler yakan fedailerin öyküsüdür.. Bu Bosna’da doğup, Kudüs’te büyüyen; Libya’da gazi olup Kafkaslarda şehit düşen fedailerin öyküsüdür.. Bu hamurları barutla yoğrulmuş, ruhları cihadla üflenmiş, damarları ateş ile doldurulmuş, simaları cehennem misali kızgın, köstekli saatlerinde kurşun izleri taşıyan, kalpaklarına “Hilal” işleyen fedailerin öyküsüdür..
Bu kurşuna dizildiği vakit akan kanı “Vatan” yazan Yüzbaşı Yakup Cemil’in öyküsüdür..
Bu Medine’de Peygamber kabrini savunurken kıtlık sebebiyle askerleriyle beraber aylarca çekirge yiyen Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa’nın öyküsüdür..
Bu Sadrazam Mehmet Talat’ın öyküsüdür. Dâr-ı gurbette bir Ermeni kurşunuyla vurulan; yırtık ayakkabısıyla güpegündüz koynundan kan sızarak sokak ortasına düşen Talat’ın..
Bu Beyaz Atlı Türk’ün, Bahriye Nazırı Ahmed Cemal Paşa’nın Tiflis’te kurşunlanışının öyküsüdür.
Bu Enver’in öyküsüdür! Bilir misin Enver’i? Hani ismail’miş diğer adı… Uzatmış boynunu kör bıçakların önüne. Kurbân etmişler bir bayram sabahı; Altaylardan Tuna’ya işlediğimiz tüm günahlara kefaret. Kanı temizlemiş tüm dünyayı. Gömmüşler Çeğen Tepesine…
“Allah” için, “Vatan” için, “Namus” için, “ittihad” için ölen Enver’in öyküsü!
Anasını isviçre medeni kanunu usüllerince Karadeniz vapurunda Avrupalılara kırbaçlatanlara bile vatan edebiyatı yaptıran kara oluşum.
Sırıtmızdaki hançer.
Siyonizmin kurucusu tarafından bizzat desteklenip Abdülhamit Han'ın devrilmesiyle onun yerine geçen ş... Ordusu.
Müslüman Türk'ün yediği sondan bir önceki darbedir bu.
Hamit devrinde sikilmiş sıpaya cevrilen orduyla iki kez ingiliz tokatlamışlardır. Oyle ki hamit'e tapanlar bile o kutlu zaferleri her yıl tüyleri diken diken anıyor. Günü gelecek hamitçılık zirvalıklarına çocuklar bile daşşaklarinı sıkarak gülecek.
Aslı jön türklerdir. Batının yardımıyla..! Osmanlının eski şaşaalı günlerine döneceği fikriyle hareket edip sultanı indirmişler, yerine getirdikleri kukla yönetimle ve almancı enver, ingilizci talat, fransızcı cemal paşalar sayesinde ve güdümünde osmanlının sonunu getirmişlerdir. Bunların içinde tek istisna vardı. O da mustafa kemal atatürk. ittihatçılardan ayrılmıştır. Zaten o yüzden vatanı kurtarmak adına yeni bir devlet kurma görevi kendisine tevdi edildi.
--spoiler--
II. Meşrutiyet döneminde zirve yapan zihniyet ayrışması, politik bir çekişme boyutunun çok ötesine geçmiş ve tarafları, birbirlerinden "öç" almaya sevkedecek kadar ileri ve keskin bir düşmanlık boyutuna taşımıştı. Dönüp dolaşıp, 100 yıl sonra yine aynı noktaya geldiğimize ve "ittihatçı" sözcüğü yeniden siyasi lügatimize bir "suçlama" sözü olarak girdiğine göre, bu konuda tarihten küçük bir hatırlatma yapmak artık bir gereklilik oldu.
Osmanlının son dönemine damgasını vuran ve başlangıçta gizli bir dernek olarak kurulan ittihat ve Terakki Cemiyeti/Fırkası, yani bugünün Türkçesi ile; Birlik ve ilerleme Topluluğu (ya da partisi), iktidar olduğu dönemde yapıp ettiği işler ve Osmanlı imparatorluğunu I. Dünya Savaşına sokması ve bu savaşın sonuçları sebebi ile pek hayırla anılan bir parti olmamıştır.
Siyasi ve tarihi açıdan önemi ise, bir dönem gençliğinin özlem ve arzularını ifade eder bir mahiyeti olmasıdır. Fikri temelleri 1860'lara dayansa da, ittihad-ı Osmani Cemiyeti adı ile 1889' Mayıs'ında gizli bir cemiyet olarak kurulmuş olan bu teşkilatın kuruluş amacı, 39 maddelik tüzüklerinin birinci maddesinde: "Adalet, eşitlik, özgürlük gibi insan haklarını ihlal eden, bütün Osmanlıları ilerlemeden alıkoyan ve vatanı yabancı tasallutu altına düşüren yönetime karşı, islam ve Hristiyan yurttaşlarını uyarmak" olarak tanımlanır.
Bu ilk madde, bu cemiyete mensup olanların Osmanlının içine düştüğü bunalımı ve bu bunalımın sebebi olarak kimleri gördüklerini ortaya koyar. Osmanlııyı bu duruma düşürenleri "uyarmak" ise nasıl anlaşılması gerekiyorsa öyle anlaşılacak bir sözdür!..
Mustafa Kemal'in daha henüz askeri rüştiye mektebi talebesi iken arkadaşları ile "Vatan ve Hürriyet" adlı benzer cemiyet kurduğu ve evinde arkadaşları ile gizli toplantılar düzenlediği ve bu toplantılarda, ittihat ve Terakki Cemiyeti üyeliğine kabul edilenlere şart koşulduğu gibi; "Bayrak, Kuran ve Tabanca" üzerine el bastırılarak icra edilen yemin törenleri düzenlediği bilinir.
Yıllar sonra, ittihat ve Terakki'nin üç paşası olarak parlayan Enver, Cemal ve Talat paşaların iktidar mevkiinde uyguladıkları siyaset ve hareket tarzını benimsemeyen Mustafa Kemal, "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti" vesilesi ile dahil olduğu bu cemiyetten kısa süre sonra fiilen kopmuş, fakat cemiyetin ilk kuruluşunda açıkladığı fikirleri benimsemeye devam etmiştir. I. Dünya savaşındaki yenilgimizden sonra, Samsun'a gönderilmeden önce kendisinin "ittihatçı" olup olmadığı konusunda tereddüt eden Damat Ferit, hükümetinde Dahiliye Nazırı (içişleri Bakanı) olan Mehmet Ali beyi Mustafa Kemal'in Şişli'deki evine göndererek bu konuda onun ağzını aramasını istiyor. Bahriye Nazırı (Denizcilik Bakanı) Ahmed Avni Paşa aracılığı ile gerçekleşen bu görüşmede, Mehmet Ali beyin: "Siz ittihat ve Terakkici misiniz?" sorusuna muhatap olan Mustafa Kemal, ona şu cevabı veriyor:
-"Ben ittihat ve Terakkici değilim; fakat ittihat ve Terakki'nin kuruluşunda ve esas gayesinde onunla beraberdim."
Mehmed Ali Bey, bu görüşmede ona bir de şöyle bir soru yöneltiyor:
-"Paşa Hazretleri, bugün Enver Paşa ile tekrar çalışır mısınız?"
Mustafa Kemal Paşa ise bu soruyu: "Buna açık şekilde cevap vermeliyim. Ben ömrümde ve askerlik hayatımda hiçbir zaman Enver Paşa ile yakından işbirliği etmedim ki, bundan sonra böyle bir ortak çalışma peşinde olayım." diyerek cevaplıyor.(*)
Haikakten de Mustafa Kemal, ittihatçıların önde gelenleri ile yakın ilişkiler içinde bulunmaktan bilhassa kaçınmış ve onların hâl ve hareket tarzlarını benimsememiş ve yanlış bulmuştur. Ancak, ilk başta kendisinin de belirttiği gibi, ittihat ve Terakki'nin "esas gayesini" benimsemeye devam etmiştir.
Sonradan yahudi olunmaz yahudi doğmak gerekir. Sonradan musevi olan türkler vardır ve tevrat kutsal kitaplarıdır ancak onlar aynı emevilerde arap olamayanların çakma müslüman sayılması gibi gerçek musevi görülmez. Yahudilere göre tanrı museviliği sadece yahudilere göndermiştir.
Bu masondu yahudiydi tartışmalarına bir de böyle bakmak lazım.
serpuş ve kılıç mezar taşı sahibinin subay olduğunu gösterir.
kitap ise kuran'ı kerim'dir, bu imge de mezar taşı sahibinin davasına yeminli bir nefer olduğunu belirtir...
O dönemlerde osmanlı avrupanın teknoloji açısından gerisinde kalmış. Güçsüz yani. Dönemin padişahı sultan 2. Abdülhamid. Abdülhamid osmanlının güçsüzlüğünün farkında. Siyaseti iyi bilen, tecrübeli bir padişah. Olayları hep diplomasi ile çözüyor, asla savaşa girmemeye çalışıyor. Çünkü sonucu biliyor. Osmanlı her yönden güçsüz.
O dönemlerde bu ittihad ve terakkiciler "hürriyet" diye dolaşıyor ortalıkta. Padişahlık sistemini yıkıp, meşrutiyeti getirmek istiyorlar. Yani tek adam değil, tek adam ile beraber bir meclis olsun diyorlar. Padişahın yetkileri sınırlansın diyorlar. Abdülhamid buna pek yanaşmıyor. Bu mücadele yıllarca sürüyor. Bu yıllar çok zor ve karanlık yıllar. Suikastlerin, kimvırduya gitmelerin, sokak ortasında ayan beyan gazeteci ve siyasetçi infazlarının olduğu, sık sık ayaklanmaların olduğu karmaşık yıllar. Abdülhamid sonunda baskılara dayanamıyor ve meşrutiyeti ilan etmeyi kabul ediyor. Böylece padişahla beraber meclis kuruluyor. ittihad ve terakkiciler hükümet kuruyor ve yönetimi ele geçiriyor. Bir süre sonra 31 mart vakası oluyor ve padişah sultan 2. Abdülhamid tahttan indiriliyor. Selaniğe sürgüne gönderiliyor. Tahta çıkan vahdettin abdülhamide hiç brnzemiyor. çok aciz ve etkisiz bir padişah. ittihat ve terakki iyice güçleniyor. Bir süre sonra osmanlıyı balkan savaşına sokuyorlar. Osmanlı ağır bir yenilgi alıyor. Balkan topraklarını kaybediyor. Ardından da 1. Dünya savaşına sokuyorlar osmanlıyı. 4 yıl perişanlık, sonunda ağır bir yenilgi ve çok ağır antlaşmalar. Ülke işgal ediliyor. ittihad ve terakkinin başındaki 3 isim de yurtdışına kaçıyor. Onlardan sonra gelen tüm hükümetler ittihatçıları baş hain olarak nitelendiriyor.
işte ittihat ve terakkinin hikayesi böyle. Niyetleri iyi belki ama, ülkeyi felakete sürükleyen de onlar. Kısacası bilgi ve tecrübe olmadan "hürriyet" diye ortaya çıkan ve yabancı mihraklarla işbirliği içinde hareket eden bir topluluk.
"ittihat ve Terakki kırk deliden oluşmuş bir kuruldur. Talat akıllı delidir, Hüseyin Cahit kalemli delidir, Kara Kemal hesap delisidir, Ziya Gökalp kitaplı delidir, Enver kılıçlı delidir, ben konuşan deliyim, Yakup Cemil de zır delidir."
içerisinde zamanın büyük vatanseverlerini barındıran yapı. binlerce kitap okumuş bu ülke ve millet için can vermiş bu kahramanları hainlikle suçlayan baykuş, daha bu kadar vatansever asker yetiştirmedi bu millet.