genellikle türk düşmanı azınlıkların sevmediği, anadolu türklerine türk kimliğini hatırlatan, anadolu'da türk demokrasisinin ilk tohumlarını atan cemiyet.
kuruluşunda padişah karşıtı tüm unsurları şemsiyesi altında toplamış ve gücü elde ettikten sonra türk düşmanı tüm yapıları tasfiye etmiştir.
birkaç delegeden ötürü ermenilere millet-i sadıka diyenlerce bu cemiyete ermeni denmesi, mason olduğu iddia edilen padişahlar bile varken bu cemiyete mason diyenler olması gülünçtür.
en büyük düşmanı saltanat yanlıları ve ermeni hınçak ve taşnak cemiyetidir.
anadolu'nun işgali sırasında tüm üst düzey ittihatçılar için işgalciler tarafından arama kararı çıkarılmıştır. anadolu'da herhangi bir kente sığınmaları dahi mondros ateşkes antlaşması 7. maddesi gereğince o kentin işgaline gerekçe oluşturacağı için bazıları almanya'ya gitmek zorunda kalmıştır.
milli mücadele taraftarlarından korkup ingiliz gemisiyle kaçanlarla bir tutulmaları gariptir.
kaçtı denilen pek çoğu orta asya'da dahi türkçü hareketlere (basmacı hareketi) önderlik etmiştir. hayatlarını türklüğe adamışlardır.
Tartışmayı şahsi boyuta taşıma çabalarına gelince, ben o toplara girmem.
Hürriyet ve itilafçılara özgeçmiş sunacak kadar düşmedik çok şükür.
****************
bu çok kahraman rumeli 71 arkadaş memlekete çok lazım . hem cesur , hem de
bilgili . etrafa vatan haini deyip duruyor . bende bu babayiğitin askerlik durumunu
ve ailesinin kurtuluş savaşında görev alıp almadığını sordum ....
nedense cevap yok ....
Ne ki ingilizlerle boğaz boğaza olduğumuz, kuvva i milliye'nin ittihatçılıkla "suçlandığı" 1921 yılında ingiliz diplomat talat paşa ile röportaj yapıyor ve ne dediyse aynen aktarıyor!
Oldu..
Tartışmayı şahsi boyuta taşıma çabalarına gelince, ben o toplara girmem. Hürriyet ve itilafçılara özgeçmiş sunacak kadar düşmedik çok şükür.
talat paşanın son röportajı . 26 şubat 1921 tarihinde Aubrey Herbert isimli
ingiliz diplomatla yapılmış . neredeyse tam yüz yıl önce ....
yer almanyanın hamm kasabası ...
neler söylüyor ????
* ben ermeni tehcirine karşıydım . almanlar bastırdı , ısrar etti ...
More incredibly, Talaat claimed that “he had twice protested against this policy,
but had been overruled, he said, by the Germans.
* türkiyeyi ingiltereye sunduk , takdim ettik ancak ingilizler bizi geri çevirdi .
Talaat then switched the blame to the British for the Armenian killings:
“You English cannot divest yourselves of responsibility in this matter.
We Young Turks practically offered Turkey to you, and you refused us.
* suikastten korkmuyormuş . fakat nedense berline kaçmış ....
Ironically, Talaat boldly told Herbert that he was not afraid of being assassinated.
tanımadığın insanlara vatan haini deyip duruyorsun . anlaşılan bayağı bir
kahramansın . böyle kahramanları tanımak isteriz ....... mesela askerliğini
nerede yaptın ?? ailende istiklal gazisi var mı ???
bu zor günlerde senin gibilere çok ihtiyaç var ......
Vatan hainlerinin boş lafları ile karalamak istenen güzide cemiyetti.
Efendim çıracı değil, şıracı olacakmış! Telefonda yazarken, telefonun keyfi ne isterse o oluyor beyim.
ittihat ve Terakki'yi yanlışları çoktur. Öyle olmasa atam ittihatçı kadrolarla ters düşmezdi zaten.
Fakat ittihat ve Terakki'yi eleştirmek hürriyet ve itilaf fırkası artıklarına veya aptülhamitçilere düşmez.
Refik halit'in yazdıklarına bakın. ittihat ve Terakki'yi azınlıklar konusundaki politikaları sebebiyle eleştiriyor! Oysa cemiyet yapılması gerekeni yaptığı için şu anda bu vatan bizim diyebiliyoruz.
Gereken yapıldı ve cemiyetin vatansever liderleri yaptıklarının bedelini canlarıyla ödediler.
Tarihimizdeki gerçeklerden biridir. Burada o şucuydu bucuydu diye bir bok okumadan sallamaya gerek yok, arkadaşların girdiği entrylere bakınca Facebooktaki siyah arka fonlu sallama yazılar okuyup "hayın bunlar hayiiiin" diye gaza geldiklerini görebiliyorum ama hiç de böyle bir durum yok.
Arkadaşlar, ne Abdülhamid haindir ne de ittihatçılar. Önünüzde internet gibi insanı sınırsız bilgi deryasına ulaştırabilen bir mecra varken hala daha 1910ların kör fanatizmini yapmak zorunda değilsiniz. Gerizekalı, kolu bacağı tutmayan bir ahraz değilseniz tabi.
şıracı olmasın ??? memleketin senin gibi bilgili , cesur gençlere ihtiyacı
var rumeli71 . buralarda harcanma . buluşalım , sana harp akademilerinde ders
filan ayarlayalım . sen askerde komandoydun değil mi ???
hamdolsun çevremiz var . daha hareketli görevlerde buluruz . macera , dolgun maaş
da cabası ... mesaj , adres vs ... beklerim ...
Yukarıdaki tipin ittihat ve Terakki ye saldırmak için yazısını refere ettiği tip kim? Refik halit Karay! 150'lik hainlerden! ingiliz ve yunan işbirlikçisi!
Sorduğu "efendiler nereye?" sorusunu cevaplaması gereken refik halit'tir ve cevaplamıştır da..
devamı chp olmuştur . ruhu ise akp de yaşamaktadır .
ittihat terakki ne diyordu ???
padişahı devirelim , başa biz gecelim işler düzelir . hepimiz kardeş
olacağız . ittihad-ı anasır olacak türk , rum , ermeni dost olacak
avrupa gibi zengin olacağız . vatanım ruyi zemin , milletim nevi beşer .
mecliste ermeni daşnakları , hınçakları , bulgar , arap , rum vs partileri
olsun ... osmanlı milletler cemiyetini kuracağız .....
Liberté, égalité, fraternité
hürriyet , eşitlik , kardeşlik . fransız mason sloganları ....
askeri vesayeti yıkalım , milliyetçiliği ayaklar altına alalım , arap ser
mayesini , yahudi sermayesini getirelim , ülkeyi yabancılara açalım .
kürt açılımı , ermeni açılımı , kıbrıs vs ....
herşey düzelir . biz kefen giyerek bu yola çıktık vs vs ....
***************
akpnin sonunu bilmiyoruz da ittihatçılarınki iyi olmadı .
Muhalif mi? Al aşağı… Muharrir mi? Vur başına… Türk mü? Sür ölüme…
Rum mu? iste parasını… Ermeni mi? Kes kafasını… Arap mı? Çek ipe…
Kadın mı? Gönder eve… Haydut mu? Buyurun köşeye…
Külhanbeyi mi? Gelsin yanıma… Yahudi mi? Sor fikrini…
Kalan kimseye at sopayı… Paraları koy cebine, işte sizin programınız bu!
Açılır besmeleyle her sabah dükkânımız/ Cellâdbaşı Kara Ali pîrimiz üstâdımız”
levhasını başınızın ucuna asıp palalarla sopalarla işe giriştiniz; sürülerle
insanları dağ başlarına götürüp satırlardan geçirdiniz, babaları, evlâtları
yoktan yere harcayarak Anadolu içerisinde dul kadından, yoksul yetimden
başkasını bırakmadınız. Ne oluyordunuz?
Bu kanlı işgüzarlıklar, bu canavar akını, bu fitne ve fesat siyaseti ne fayda verecekti?
Ne kazanacaktık? Dünyayı mı alacak, Mısır’a sultan mı olacak, Hind’e şah mı gidecektik?
Sizin sadrazamlıkla, seraskerlikle, nâzırlıkla gözleriniz doymamıştı, a padişah heveslileri…
Şam’da, Halep’te az daha nâmınıza hutbe okutup, isminize sikke kestirecektiniz…
Yiğitlik sizde, kahramanlık sizde, avurt zavurt sizde, caka tavır, hepsi sizdeydi…
Şimdi böyle sinsi sansar gibi tavandan tavana nereye?
Efendiler Nereye? (Refik Halid Karay)
*************************
"Güvendiği dağlara kar yağınca mert Enver
Cemal’i, Talat’ı aldı bu diyardan etti sefer."
Hürriyet ve itilaf fırkası çizgisindeki hain yobazların suçladığı vatansever cemiyettir.
Tarih bilgileri kıt olduğundan cemiyetin tarihini çok eskiye götürmüşler, jön Türklerin "suçlarını" (!) da cemiyete yüklemişler. Hadi öyle kabul edelim. Peki neymiş cemiyetin "suçu"? Tersane konferansı kararlarını kabul etmeyip, 93 harbinin çıkmasına sebep olmalarıymış! Peki neydi o kararlar? işte şurada:
Bu kararları reddetmek hainlik, korkak baykuş aptülhamit'in yaptığı gibi her hakareti, toprak kaybını sineye çekmek vatanseverlik oluyor bunlara göre!
Gerçek şu ki 93 harbini pekala kazanabilirdik. Abdülaziz devleti batırma pahasına orduya ve donanmaya büyük yatırım yapmıştı. Mesela seri atışlı tüfekler ordumuzda vardı ama Rusta yoktu.
Kaybettik, çünkü savaşı aptülhamit saraydan yönetti. Savaş boyunca 7 kere sadrazam, sayısız kere komutan değiştirdi, saçma sapan emirler verdi.
türkiye'nin başına gelmiş en kötü şeydir. 1800'lerde başımıza bir musallat oldular, 100 yıldır çetecilikle, terörizmle, darbeyle başımızdan gitmiyorlar. 60 darbesini yapan, 80 darbesini yapan, 28 şubatı, ergenekon planlarını hazırlayan hep bunlardır.
Bir çöküşün adıdır bu cemiyet. Aynı zamanda darbeci bir zihniyettir.
ittihat ve terakki cemiyeti ve uzantılarının yanlış meclis kararları ve yönetimi ile Tunus, Mısır, Kıbrıs, Sırbıstan, Karadağ ve Romanya olmak üzere 1 milyon 592 bin 806 kilometre kare toprak kaybedilmiştir.
Gelin bu darbeci zihniyetin Uzantılarına bir göz atalım bakalım neler yapmışlar geçmişte;
italya’nın ihtilal mantalitesine sahip olan örgütü örnek alarak 1865 yılında “Genç Osmanlılar Cemiyeti” adı altında gizli bir örgüt kurmuşlar ve meşruti rejimi kurmak için darbe yoluna başvurmuşlardı.
ilk olarak da, 1867 yılında Babıaliyi basarak Sadrazam Ali Paşayı indirerek Mahmut Nedim Paşa’yı sadrazamlığa getirmek istemişlerdi. Ancak hükümet bu durumu önceden haber almış ve cemiyetin pek çok üyesi tutuklanmıştı. Kurtulabilenler ise Avrupa’ya kaçmışlardı “sadrazam Fuad Paşa ile geçinmediği için Avrupa’ya gitmiş olan Mustafa Fazıl Paşa’nın ekonomik desteğinde, daha sistemli ve gür sesli bir muhalefeti başlatmışlardı”.Etkin muhalefetlerini bir süre daha devam ettiren cemiyet, Sultan Abdülaziz’in ümit verici konuşmaları ve 1871 yılında Ali Paşa’nın ölümü gibi nedenler ışığında muhalefetlerine ara vermişler ve üyelerin büyük bir bölümü ülkelerine dönmüşlerdi.
Ancak, meşruti bir idarenin kurulmasını ana gaye edinen ve başını Mahmut Nedim Paşa’nın çektiği grup, bu yöndeki faaliyetlerine devam etmişler ve bu uğurda yapılacak her yolu da mübah görmüşlerdi.
Nitekim, ümitlerini kestikleri Sultan Abdülazizi bir darbe ile tahttan indirerek bunu açıkça göstermişlerdi.Sultan Abdülazizi tahttan indiren darbeciler, birkaç gün sonra onu öldürerek intihar süsü vermişler ve işbirliği içinde olduklarını zannettikleri V. Murad’ı tahta çıkarmışlardı. Ne yazık ki, meşrutiyetin ilanı için umut bağladıkları V. Muradın, yaşanan gelişmelerden dolayı ruh sağlığı bozulmuş ve V. Murad, bu halinden dolayı sadece 3 ay tahtta kalabilmişti.
V. Murad’ın da böylece tahttan inmesi üzerine, Veliaht Abdülhamid in önemi bir kat daha artmış ve meşrutiyetçiler istemeyerek de olsa Abdülhamid’e umut bağlamışlardı.
üst üste gelen taht değişiklikleri, devletin içine girdiği ekonomik sıkıntılar gibi karmaşık bir dönemde tahtta geçen II. Abdülhamidi bekleyen pek çok sorun vardı ve bunlardan biri de meşrutiyetin ilanı hadisesiydi.
Mithat Paşa, Abdülhamid ile görüşmüş ve meşrutiyeti ilan etmesi yönünde ısrarcı tehditkâr bir tavır sergilemişti zaten devlet yönetimi başına henüz yeni geçmiş olan padişah bu iç karışıklık ve kaosu önlemek için meşrutiyet ilanını vadetmişti Meşrutiyeti ve Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası Kanuni Esasi Mithat Paşanın tazyikleri ile anayasa çalışmaları başlamış ve 23 Aralık 1876 tarihinde Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Senedi ittifak Kanuni Esasi yüz bir pare top atışıyla ilan edilmişti. Sened-i ittifak yani PADiŞAHIN YETKiLERiNi KISMA SÜRECi ile başlayan sürecin önemli bir ürünü olarak ortaya çıkan Kanun-ı Esasi’nin alelacele ilan edilmişti. Ancak meşrutiyet ilanı Mithat Paşa’nın beklentisini karşılamadı Avrupalı devletlerin umurunda bile olmadı. Meşrutiyetin ilanı, konferansa katılan delegeler üzerinde herhangi bir olumlu tesir uyandırmamasına rağmen, istanbul’da bulunan Gayr-ı Müslim cemaat üyeleri tarafından büyük bir coşku ve bayram havası içinde kutlanmıştı.
Midhat Paşa, Tersane Konferansının Bulgaristan ve Bosna Hersek’te ıslahat yapılması tekliflerini incelemek üzere Babıalide içerisinde 60’ının Hristiyan olan 240 kişilik bir meclis topladı. Bu mecliste yaptığı konuşmada harp aleyhinde oy kullanacakları vatana ihanetle suçlayarak Tersane Konferansı kararlarını reddetti.
Mithat Paşa, işsiz güçsüz takımına ve medrese talebelerine para dağıtarak Abdulhamid Han’ın penceresinin altında harp için gösteri yaptırmaktan bile geri kalmadı. Mithat Paşa ve ekibi padişaha ordunun harp istediği ve ingiltere’nin harpte Osmanlı Devleti’ne yardım edeceğini bile söylediler
Abdulhamid Han bu fikirlerin hiçbirine katılmasada devlet içindeki güce nüfuz edecek güçte henüz değildi ve Tersane Konferansının kararlarının reddini onayladı. Bu durum üzerine istanbul’daki büyük devletlerin büyükelçileri istanbul’u terkettiler.
istanbul’dan büyükelçilerini çekmiş 6 büyük Avrupa Devleti, aralarında Tersane Konferansı Kararlarından daha hafif olan Londra Protokolünü imzaladılar. Londra Protokolü, Hersek Sancağının il, Ortodoks Sırplardan oluşan iki ilçenin de Osmanlı Devleti’ne ait olan Karadağ Prensliğine verilmesini istiyordu. Yani bir başka deyişle Osmanlı’ya ait toprakları gene Osmanlı’da kalmak şartıyla bir başka Osmanlı Prensliğine bağlanmasını istiyordu. Bab-ı Ali bu teklifi de reddetti.
Neticede, Osmanlı Devleti, konferansın kararlarını reddetmiş ve zaten savaş için fırsat kollayan Rusya, bunu bahane ederek Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişti. Böylece, Osmanlı Devleti için büyük bir felaketle sonuçlanan 1877–78 (93 Harbi) Osmanlı-Rus savaşı .... Abdulhamid Han, tahta çıktıktan tam 8 ay sonra kendini 1293 Rumi senesinde gerçekleştiği için “93 Harbi” diye meşhur olan bir savaşın içinde buldu. Savaş sonucu Osmanlı Devleti için çok ağır oldu.
Abdulhamid Han, her ne kadar 31.8.1876 da tahta geldiyse de tam manasıyla iktidar olamadı. Amcası Abdulaziz Han’ı şehid eden, ağabeyi şehzade Murad’ı tahta çıkaran ve sonra indirip Meşrutiyeti ilan etmek için kendisini tahta çıkaran derin yapıyı yok edip kontrol edene kadar bu durum sürdü. Bu sürede de yukarıda zikredilen toprak kayıplar yaşandı.
Edt. Hem Abdülazizi övüp hem onu indiren meşrutiyet isteyen darbecileri övmek akıl kâr işi değildir.
Hem padişahın yönetmesinden rahatsız olup hemde padişah "al yönet" diye yetki verince beceremeyip strateji yapmak yerine osmanlıyı savaşa zorlayıp toprak kaybına sebep olmuşlar.
Yazıyı yarım yamalak okuyup cevabı vermek yerine tam okunmasını tercih ederim.
"Osmanlı’ya ait toprakları gene Osmanlı’da kalmak şartıyla bir başka Osmanlı Prensliğine bağlanmasını istiyordu. Bab-ı Ali bu teklifi de reddetti" ve savaş bundan sonra başladı.
yiğit subayların kurduğu türk milliyetçisi cemiyet.
-cumhuriyetin, tbmm'nin temelini oluşturan meşrutiyet ve meclis-i mebusan kendilerinin eseridir. ulusal egemenliğimizde payları büyüktür.
-trablusgarp savaşı'nda doğrudan bulunmuşlardır.
-osmanlı 1.balkan harbinde ordunun büyük kısmını ittihatçi diye tasfiye edip mağlup olmuşsa da 2.balkan harbinde edirne'nin kurtuluşunda bizzat pay sahibi olmuşlardır.
-osmanlı topraklarına katamamış olsalar da gayrimüslim yönetimine bırakılmayan gümülcine'de kktc benzeri bir batı trakya türk cumhuriyeti'ni kurmuşlarsa da bu devlet osmanlı-bulgaristan işbirliği ile dağıtılmıştır.
-tehcir ile yüz seneye yakın süren doğudaki ermeni sorununu kökten çözmüşlerdir.
-türkiye cumhuriyeti devleti'ni kuran kadroyu oluşturmuşlardır.
-ayrıca mason vb değillerdir. enver paşa'nın bizzat muhafazakar olduğu bilinir.
hiçbirinin derdi para, mal mülk olmamıştır. yalnızca vatan, hürriyet ve türklük olmuştur.
paşalarının çoğu ermenilerce suikaste uğrayarak şehadete yürümüştür.
talat paşa bunla ilgili der ki ''varsın bizi vursunlar, bizi vurmakla devletimize zarar veremezler..''
Osmanlı siyasi hayatının derinden etkilendiği, dünya tarihinde incelemeye değer ağırlığı bulunan ilk cemiyetlerinden olan ittihat ve Terakki Cemiyeti bir öğrenci hareketi olarak başlamıştır. Örgüt üyelerinin etkilendiği aydın dairesi meşruti anlayışa sahip batılı tarzda Osmanlı kurumlarının ıslahını düşünen kişilerden oluşmaktadır. Osmanlı siyaseti içinde bulunan bad- ı zevatın da dahil olduğu cemiyet, dinamikleri bulunan, örgütlü ve hiyerarşik bir düzene sahiptir. Osmanlı içerisinde şubelere ayrılmış durumdadır. Yönetimde bulunan kişilerin itikadınca zahibolduğu fikriyat örgüt içinde öne çıkmıştır. Bu nedenle şubeler arası hiyerarşi vardır. Teşkilat şeması ve yönetmeliği olan bir cemiyettir.
Osmanlı Devleti içinde 1800’ lerin ikinci yarısından itibaren sultan ile beraber paylaşılmış bir egemenlik anlayışıyla oluşturulmak istenen yönetim fikriyatına adapte olmuş; Kanun- i Esasi ile birlikte serbest seçimlerin yapılması ve ülkenin yönetiminde ve geleceğinde bu seçimle oluşturulan meclisin tekrar söz hakkı edinmesi yolunda kafa birliği yapmış; bu bahiste batı tarzını savunan Osmanlı aydın zümresine; “Jön Türkler” denmiştir. Son dönem Osmanlı siyasal, sosyal hayatını derinden etkileyen etki ve tepkilere neden olmuş bu aydın hareketi, fail düzlemdeki konumunda çeşitlenerek Osmanlı Devleti’ nin kaderini belirleyen ittihat ve Terakki’ yi ortaya koymuştur. Topluluk, farklı ad ve kişilerce belli hedefler gözetilerek 1889-1904 arasında faaliyet göstermiştir.
Fikri mülkiyetinde, dönem şahsiyetlerinin kendilerini, öngörmekte haklı buldukları Osmanlı Devleti’ nin çöküşü, engellenebilir olarak görülmekteydi. Yönetimde oluşan zaafiyet, liyakatsizliğin devlet bürokrasinde artması, halkın otokratik baskı altında bulunduğu zülden yılarak yönetimden ümidini kesmesine yol açmıştı. Aydınların, Meşrutiyet rejimi sattında birleşen düşüncelerinin zeminini hazırladığı ittihat ve Terakki Cemiyeti, II. Abdülhamit’ in sıkı politikalarının neticesi olarak Mekteb- i Tıbbiye- i Askeriye’ de filizlenmeye başladı. “ittihad- ı Osmaniye Cemiyeti” olarak adlandırılan yapı Konyalı Hikmet Emin, Diyarbakırlı ishak Sukuti, Ohrili ibrahim Etem (Temo), Arapkirli Abdullah Cevdet ve Kafkasyalı Mehmet Reşit tarafından kurulmuştur. Cemiyet birkaç yıl içerisinde ittihat ve Terakki adını almıştır. ibrahim Temo, ittihad- ı Osmani Cemiyeti'ni kuranların lideri konumundaydı. Cemiyetin gizlilik esasları Masonluk' taki gizlilik esaslarına benziyordu. ibrahim Temo, Avrupa’ da farklı yerlerinde bulunmuş ve burada öğrendiği teşkilatlanma tekniklerini uygulama yolunu benimsemiştir.
Mekteb- i Tıbbiye- i Şahane (Askeri Tıbbiye) öğrencilerinin vücuda getirdiği ittihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı içindeki ilk örneği olmasa da bazı ayırıcı noktaları ile diğer cemiyetlerden ayrı bir şekilde tasavvur edilen ancak muhteva edilen konu gereği bir bütün olarak ele alınması gereken bir cemiyetir. Cemiyetin, Osmanlı Devleti’ nin içerisindeki komplike durum karşısında; bir önceki cemiyetleşme örnekleriyle litaretüre giren “hakimiyet, hürriyet, devletin halka karşı sorumluluk ve ödevleri” vb. söylemlerin yaygınlaşması ile ortaya çıkışı tesadüf olarak ilişkilendirilemez. Kanun- i Esasi’ nin manevi kazanımları olarak tanımlanabilecek bu gibi kavramlar, devletin batılı tarzdaki okullarında sıkça dile gelen kavramlardır. Yıldız Sarayı’ nın baskılarına rağmen örgütlenmelerin nasıl oluşabileceği konusundaki en bariz tevil; batılı tarzda eğitim veren okullardaki öğrencilerin, baskılar sebebi ile yurtdışında yaşayan aydın çevre tarafından Fransızca kaleme alınmış eserlerine ulaşabilir durumda olmalarından kaynaklı, görece kazanılmış meşruti değerleri taze tutmalarıdır.
Cemiyetin tabanı Haziran 1889 tarihinde atıldı. ittihad- ı Osmani adı altında Mekteb- i Tıbbiyye- i Şahane’ de kuruldu. Daha sonra bu okul ve diğer Osmanlı eğitim müesseselerine çok sayıda öğrencinin katılımıyla örgütün üye sayısı hızla arttırıldı.
Cemiyet kurucuları en önemlileri Hamamönü (Hatab Kıraathanesi) içtimaı, Midhatpaşa bağı (Onikiler) içtimaı ve Rumelihisarı (Boğaziçi) içtimaı olan çeşitli toplantılarla bir yandan üye sayısını arttırmaya, öte yandan etkin bir örgüt yapısı oluşturmaya gayret gösterdiler. Bu alanda esas olarak Carbonari Cemiyeti ve Rus nihilistlerinin örgütlenme modelleri temel alınıp öğrenciler hücreler biçiminde teşkilatlandılar. Hareketin bu dönemdeki faaliyeti, yurt dışında basılan gizli gazetelerin eski sayılarının öğrenciler arasında okutulmasıydı. Ancak yazarların eserlerinin el yazısıyla çoğaltılarak dağıtılmasının ötesine geçemedi. Yine de fark edilmeleri işten olmamıştı. Nitekim eylül ayında cemiyetin önde gelen dokuz üyesi okuldan uzaklaştırıldı. Sultan II. Abdülhamit’ in üstün ikramları ile affedildiler. Öğrenciler Paris’ te bulunan Ahmed Rıza ile temasa geçerek Nazım Bey yurt dışına kaçırıldı. Katı bir pozitivist olan Ahmed Rıza uzun süren muhaberelerden sonra cemiyetin amaç, örgütlenme ve takip edeceği siyaset konularında kendi görüşlerinin kabul edilmesini istedi. Auguste Comte’ un ünlü kelamıkibarı “ordre et progrès’ nin tercümesi olan “nizam ve terakki’ ye” çevrilmesini isteyen Ahmed Rıza, cemiyet üyelerinin “ittihat” kelimesinin muhafazası yolundaki ısrarları üzerine örgütün yeni isminin “Osmanlı ittihat ve Terakki Cemiyeti” olmasına karar verdi. 1895 yılında bir nizamname hazırlandı ve ittihad-ı Osmani Cemiyeti tarafından düzenlenen dağınık örgüt şemalarının yerini bu nizamname aldı.
Bu nizamnamede Ahmed Rıza’ nın cemiyete olan etkisi bariz olarak görülmektedir. Taş baskıyla yapılan çoğaltma işlemi el yazısının Ahmed Rıza tarafınca yazıldığını ortaya koyar. Cemiyetin “Esbab-ı Teşekkülü ve Maksadı” bölümündeki fikirlerin onun daha sonra çeşitli yayın organlarında ileri sürdüğü fikirlerle benzerlikler göstermesi onun cemiyet içerisindeki etkinliğinin ne derece çok olduğunun gösteresidir. Vehatta daha sonraki dönemlerde nizamnamede örgüt merkezinin istanbul Şubesi oluğu belirtiliyor olsa da Paris Şubesi Ahmed Rıza’ nın etkinliği ile Paris merkez şube halini almıştı. Örgüt 1 Aralık 1895’te Paris’ te “Meşveret” dergisini ve 7 Aralık’ta “Mechveret supplement français” resmi yayın organı olarak yayına başladı. Aynı dönemde cemiyetin istanbul’ da çok sayıda bürokrat ve subayın katılımı ile faaliyet sahasını genişlettiği ve sultanın devrilmesi için girişimlerini yoğunlaştırdığı izahtan vares gerçekliktir. islam Ansiklopedisi’ nden nakille cemiyetin merkez sayısı Osmanlı sahasında genişlemektedir.
/
“Cemiyet ve Osmanlı arşiv belgeleri 1896 yılı itibariyle örgütün Paris, Cenevre, istanbul ve Kahire merkezlerine ilâveten imparatorluk içinde Ankara, Beyrut, Edirne, Hama, Humus, Şam, Girit, Kastamonu, Limni, Ma‘mûretülazîz, Mersin, Rodos, Selânik, izmir, Trabzon, Trablus (Suriye) ve Trablusgarp şubelerini kurduğunu, hukuken Osmanlı hâkimiyetinde olmakla birlikte fiilen Avusturya ve ingiliz yönetimi altındaki Bosna-Hersek, Kıbrıs, Romanya ve Bulgaristan’da Köstence, Filibe, Lom, Hacıoğlupazarcığı, Rusçuk, Tutrakan, Varna, Vidin ve Yanbolu’da teşkilât oluşturduğunu teyit etmektedir.”
/
Bir diğer önemli gruplaşma yurtdışına kaçan Mizancı Murat etrafında gerçekleşmiştir. Öne Paris’ e oradan da Kahire’ ye giden Murat bey burada “Mizan” adında dergi yayınına başladı. Şubenin kurucusudur, tıpkı diğer şubelerde olduğu gibi burada da üye sayısında hızlı bir artış olmuştu. Reformların yapılabilmesi için Avrupa' nın yardımının istenmesini, anayasanın yeniden yürürlüğe girmesinin yeterli çözüm olmayacağını, parlamento kurumuna gerek olmadığını, elit kişilerden ibaret bir meclis, Meşveret' in yararlı olacağını, halkın eğitilinceye kadar yönetime etkin bir şekilde katılamayacağını savunmuşlardır. Ahmed Rıza ve çevresi ise daha çok askeri yapılanmanın elit bir zümre olarak sivil idareyi yönlendirebilecek güçte oluğunu savunmuştur.
1896 Kasımı ortalarında yapılan olağan üstü cemiyet toplantısı sonunda Heyet-i Teftiş ve icra kuruldu. Bu heyetin yönetimine Murat Bey seçilirken diğer üyeliklerine Çürüksulu Ahmed Bey, Dr. Nâzım, Şerefeddin Mağmumi getirildi. Cemiyetin yayın organlarının kime ait olduğu konusundaki anlaşmazlık neticesinde Mizan dergisinin cemiyet adına ve Mizancı Murat’ın denetimi altında bir yayın heyeti tarafından yayınına ikba etmesine karar verildi. Cemiyetin örgütsel yapısı önemli değişikliklere uğrarken yönetim de Mizancı Murat ile onu destekleyen ihtilalci grubun eline geçti. Henüz Paris’ te Ahmed Rıza’ nın yetkili olduğu sırada darbe planı Paris’ e iletilerek onay alınmak istenmişse de Ahmed Rıza projeye karşı çıkmış, bunun üzerine istanbul merkezi kendisini örgütten ihraç etme kararını almıştı. Ancak bu karar uygulanmadan ve darbe girişimi başlatılmadan yapılan bir ihbar üzerine 1896 yılı Kasım ayı sonunda istanbul teşkilatı ele geçirilerek önde gelen isimleri sürgüne gönderilmişti. Her ne kadar örgüt büyük bir darbe yemiş olsa da yeni yönetimle beraber ümitlenen cemiyet üyeleri faaliyetleri pik noktasına ulaştırmıştır. Örgütün bilinirlik oranının artmaya başladığı ve ülke içinde hissedilir bir popilarite kazandığı dönemdir. Böylece örgüt pek çok tarikat ve aşiretle işbirliği yoluna gitmiş ve yayınlarındaki çeşitlik artmıştır.
KAYNAKÇA
BURAK, Durdu Mehmet. "Osmanlı Devleti' nde Jön Türk Hareketinin Başlaması ve Etkileri" OTAM, Ankara (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi), no. 14 (2003).
GÖKBAYIR, Satılmış. "Gizli Bir Cemiyetten iktidara: Osmanlı ittihat ve Terakki Cemiyeti’nin 1908 Seçimleri Siyasi Programı" Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 1, no. 3 (2012): 61-96.
HANiOĞLU, Şükrü. "ittihat ve Terakki Cemiyeti" Türkiye Diyanet Vakfı islâm Ansiklopedisi, Erişim: 09.07.2020 https://islamansiklopedisi.org.tr/ .
Çöp diyenler bu partiden 100 sene sonra dünyaya gelmiş. O dönemde padişaha karşı dik duran tek cemiyetti.
Şimdi bile keşke başımızda padişah olsada bir tarafını yalasaydık diye hayıflanan geri zekalıları görünce ittihat ve Terakkiye olan saygım daha çok artıyor.
aralarında abdülhamid’e jurnal verenlerin de bulunduğu italyan kömür işçilerinin kurduğu carbonari örgütünün modelini kendilerine örnek alan bir cemiyettir.