dün en büyüğü 5.7 büyüklüğünde art arda meydana gelen depremlerin çığı tetiklemesi sonucu, Çığın bir otelin üzerine düşmesi nedeniyle 30 kişinin öldüğü ülke.
kuzey, güneye bakmaktan, onların refah seviyesini kendi emeği ile temin etmekten yorulmuş durumda.
aynı şey bizde de var. biz de yıllardır güneydoğunun elektriğini ödüyoruz, yolunu, sağlığını ödüyoruz. şimdi bir de Suriyeli tayfa çıktı, onlara da bakıyoruz. insanlıktan dem vurmadan evvel, durumun bu hale gelmesinde Türkiye'nin rolünü bir araştırın.
işsizlik oranına bakın. Türkiye'de akp tapkını olmayan, emeği ile parasını kazanıp vergisini veren, dürüstçe yaşayan akıl ve vicdan sahibi mutlu kimse kalmadı. orta direk bitti.
bence tam bir tehcir ve izolasyon sağlanırsa ırağın kuzeyini de kapsayan bir devlet kurulup bu yüzyıllardır sorun çıkaran millet oraya gönderilebilir. ha çok mu sağlıklı, çok mu beşeri..değil. 40 000 şehit ne? parasal kayıptan bahsetmiyorum bile.
90ların sonunda yaşadığımız krizi liseliler bilmez tabi, bunlar da az oç değil. Apo'yu vermemişlerdi zamanında! Hatta bir süre italyan malları kullanılmamıştı ülkede, hiç unutmam peder o zamanlar italyan bir şirketle anlaşma yapmıştı, kendisini kurtaracak bir anlaşmaydı elbette ama kriz patlak verince anlaşmayı iptal etmişti ve tekstil dükkanını kapatmak zorunda kalmıştı. Kimse de çıkıp madalya falan takmadı, olan bize oldu amk.
Aslına bakarsan benziyor. Bizim de marmara ege ve akdeniz diğer bölgelerin yükünü çekiyor. Doğu anadolunun ülkeye hayvancılık dışında çok çok önemli bir katkısı yok. Kaldı ki yaptığın tüm yatırımlar zararda (bkz: terör) güneydoğu anadolu da ona keza. iç anadoluda tarım ve küçükbaş hayvancılık dışında yine çok çok önemli faaliyetler yok. Karadeniz bölgesi ise birkaç nitelikli ürün dışında - fındık, çay vb- bir de balık dışında bir katkısı yok. Bu durumda ülkenin sanayi yükü marmaraya ve kısmen egeye kalıyor. Şimdi ama orada da tarım yok diyenler olacaktır. Trakya arazisi ve güney marmara dümdüz araziler ve verimliler. Verimli tarım uygulanabilirse şayet o bölgelere fabrika yapmak yerine tarım yapılırsa bir hollanda da trakyadan çıkar.
Hayallerim bir bir gerçek oluyor. Bir kaç yıl sonra vespam ile Napoli’de gezebilirim sanırım.
Bir gün deniz kıyısında yemeğin üzerine limon çello ile keyif yapacağım bekle beni! ciao italia, ciao amore...
en büyük hava yolu şirketlerinden biri olan alitalia iflas talebinde bulunda. italyan bankalarının varlık borç oranları çok kötü durumda. italya krizin ikinci dalgasına hazırlanıyor.
Türkiye buradan kat kat daha modern ve ileridedir dedirten ülke. Yemek kültürü Ege Akdeniz bölgelerimizle aşırı benzerlikli. Normaldir olabilir.
Ayrıca (bkz: dondurma)
Viyana Kongresi italya'nın Fransız işgalinden önce yöneten hanedanlara geri verilmesini öngörüyordu. Çünkü parçalanmış bir italya, kongrenin içerik amacına tıpatıp uyuyordu. Ayrıca italya’nın denetlenmesi görevini de Avusturya üstlenmişti. Fakat bir geçek daha vardı ki, bu da Fransız ihtilali’nden sonra italya’da giderek yerleşen Ulusçuluk ve Liberalizm fikirleriydi. işte Viyana Kongresinde alınan kararlar da, bu fikirleri tetikleyen unsurlar oldu. Böylece italya’da ulusal birlik kurma çalışmaları başladı. Ancak 1815'ten sonraki süreçte, bu birliğin oluşmasına engel teşkil eden iki önemli unsur vardı. Bunlardan ilki Avusturya idi ve italya’nın kuzeyindeki hakimiyet alanları oldukça fazlaydı. ikinci engel ise kilise yoluyla bütün italya'ya, devlet olarak da politik yolla Orta italya'ya egemen olan Papalık idi. Ayrıca bu iki büyük engel dışında, Sicilya Krallığı’nı elinde tutan ispanyollar ve yarımada üzerinde hala nüfuz sahibi olan Fransa devletleri de; olumsuz faktörlerdendi. Fakat tam da bu sırada bazı gizli masonik dernekler italya'nın birleşmesi için çalışmaya başladılar.
Giuseppe Mazzini ve Giuseppe Garibaldi gibi masonlar birleşme hareketinin öncüleri arasında yer alıyorlardı. Ayrıca Sardinya kralı II. Vittorio Emmanuel de bu birleşme hareketini destekleyen masonlar arasındaydı. Fakat 1848-49 senelerinde alınan başarısızlıklar, Avusturya’yı yenebilmek için büyük Avrupa devletlerinin desteğinin şart olduğunu ortaya koydu. Bu andan sonra izlenecek politikalar da, bu düşünceye göre şekillenmiştir.
Yeni süreçte kurulmuş olan italya Krallığı, Roma ve Venedik’i hala birliğe dahil edememişti. Fakat bu yeni devletin Venedik’i Avusturya’dan, Roma’yı ise Papalıktan alacak güce tek başına sahip olamadığı da saklanamaz bir gerçekti. italya politikasını uzun yıllar meşgul eden bu önemli sorun, ancak yabancı devletlerin etkisiyle çözüme kavuşabilirdi. Beklenen oldu ve tıpkı italya gibi Almanya da, siyasi birliğini kurabilme çabası içine girmişti. Bu iki devletin karşısındaki güç ise ortaktı, Avusturya. Böylece başlarda Fransa’nın karşı çıkmasına rağmen Prusya-italya ittifakı gerçekleşti. 1866 senesinde Prusya, Avusturya’ya savaş açıp bu devleti yendi. italya, bu savaşta hiçbir varlık gösteremediği halde; Prusya’nın yanını tuttuğundan, 3 Ekim 1866’da Avusturya ve Prusya arasında yapılan Viyana Antlaşması ile Venedik ve civarını topraklarına katmayı başardı.
Artık sıra Papa’nın savunduğu Roma’ya gelmişti. italya, Roma’yı da sınırlarına katarak daha fazla güç kazanacak ve bundan böyle dışa dönük politikalar izlemeye başlayabilecekti. Bu ise Fransa’yı olumsuz etkileyeceğinden, italya’yı engellemek için III. Napolyon tarafından Papa’ya asker yardımında bulunulmuştur. Fakat bir süre sonra başlayan Prusya-Fransa Savaşı’nda bu kez III. Napolyon yenilmiş ve Sedan’da esir düşmüştür(1871). Bunun sonucunda da Papalığı destekleyen en önemli güç ortadan kalkmıştır. 20 Eylül 1870 tarihinde Roma’yı işgal eden italyanlar, başkentlerini de buraya taşımışlardır. Papanın, Roma’nın birliğe katılmasını tanımaması yüzünden; italya ile arası açıldı. Bunun üzerine italyan hükümeti 1871’de çıkardığı "Garanti Kanunu" ile Papa’nın(Papalığın) italya içersindeki durumunu saptadı. Buna göre; Papa, yine devlet başkanı olarak protokolde yer alacak ve kralla aynı haklara sahip olacak, belli bir maaşı bulunacaktı. Neticede Papa yalnızca dini lider olarak kabul gördü.
Böylece 1815 yılında kurulan ve titizlikle sürdürülmesine çalışılan Avrupa güç dengesi bozulmuş oldu. Stratejik konumu itibarıyla Avrupa ve Akdeniz’in önemli bir noktasında yer alan italya, bundan böyle diğer büyük devletlerle beraber sömürgecilik yarışı içine girdi. Bu amaçla da gözlerini çevirdiği topraklardan bir kısmı, Osmanlı imparatorluğu’na bağlı topraklar olmuştur.