ismet özel

entry962 galeri82 video26
    26.
  1. 27.
  2. şair, yazar. siyasal bilgiler fakültesi'nde yarıda bıraktığı öğrenimini hacettepe üniversitesi'nde fransız dili ve edebiyatı bölümü'nde tamamladı. ikinci yeni akımının etkisindeki şiiri toplumsal sorunlara marksist yaklaşımla eğildi; sonra sanatını islamcı görüş besledi.
    3 ...
  3. 28.
  4. Bana Sultan Galiyev'i hatırlatan, trt2'de edebiyat üzerine söyleşi programı olan* sevdiğim adamların** sevdiği kişi.
    3 ...
  5. 29.
  6. 30.
  7. sol frame de görmek istemediğim şair. kıskanıyorum. yazmayın. ahanda bu son entry olsun hakkında. *
    6 ...
  8. 31.
  9. "hayır, hayır, ismet diil, ismet diil, hepimis özeliiis, hepimiiiis" şeklinde iç sesimizle höykürmemize neden olan şair kişisi.
    2 ...
  10. 32.
  11. hakkında solcuların "nereye gittin a çocuk? sana deniz`in yerini hazırlamıştık.." dedikleri şair.. sonradan milli görüşçü olmuştur..
    4 ...
  12. 33.
  13. siir gen tr den bir şiiri okunmak istendiğinde aşağıdaki uyarı ile karşılaşılan şair!

    --spoiler--
    Sayın ismet Özel in isteğiyle okur erişimine kapatılmıştır. (14 Mart 2005)
    --spoiler--
    3 ...
  14. 34.
  15. Akp ve ulusalcılar aynı çamur diyen şair, yazar.
    7 ...
  16. 35.
  17. Sinan Çetin'in beğendiği en iyi 3 şairden biridir. Buna ihtiyacı var mıdır ismet Özel'in? Bence yoktur.
    3 ...
  18. 36.
  19. "Yaşamak debelenir içimde kıvrak ve küheylan beni artık ne sıkıntı ne rahatlık haylamaz " diyerek beni gaza getiren şair.
    4 ...
  20. 37.
  21. Tevazunun en son yakışacağı kişilerden biri olsa gerek. Büyük türk şairi.
    4 ...
  22. 38.
  23. kitaplıktan "irtica elden gidiyor!"adlı kitabını bulduğum, vay babam zamanında ismet özel okurmuş hea dedirten, şiirlerinden birini yazmak istediğim şule yayınlarında kitapları çıkan, türkiyenin biricik entellektüeli güzel şair.
    Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Son Resmin Arkasındaki Satırlar

    Ben ismet Özel, şair, kırk yaşında.
    Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar
    ben yaşarken koptu tufan
    ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kainat
    her şeyi gördüm içim rahat
    gök yarıldı, çamura can verildi
    linç edilmem için artık bütün deliller elde
    kazandım nefretini fahişelerin
    lanet ediyor bana bakireler de.
    Sözlerim var köprüleri geçirmez
    kimseyi ateşten korumaz kelimelerim
    kılıçsızım, saygım kalmadı buğday saplarına
    uçtum ama uçuşum
    radarlarla izlendi
    gayret ettim ve sövdüm
    bu da geçti polis kayıtlarına.

    Haytanın biriyim ben, bunu bilsin insanlar
    ruhumun peşindedir zaptiyeler ve maliye
    kara ruhlu der bana görevini aksatmayan kim varsa
    laboratuvarda çalışanlara sorarsanız
    ruhum sahte
    evi Nepal'de kalmış
    Slovakyalı salyangozdur ruhum
    sınıfları doğrudan geçip
    gerçekleri gören gençlerin gözünde.
    Acaba kim bilen doğrusunu? Hatta ben
    kıyı bucak kaçıran ben ruhumu
    sanki ne anlıyorum?

    Ola ki
    şeytana satacak kadar bile bende ondan yok.
    Telaş içinde kendime bir devlet sırrı beğeniyorum
    çünkü bu, ruhum olmasa da saklanacak bir şeydir
    devlet sırrıyla birlikte insanın
    sinematografik bir hayatı olabilir
    o kibar çevrelerden gizli batakhanelere
    yolculuklar, lokantalar, kır gezmeleri
    ve sonunda estetik bir
    idam belki...
    Evet, evet ruhu olmak
    bütün bunları sağlayamaz insana.

    Doğruysa bu yargı
    bu sonuç
    bu çıkarsama
    neden peki her şeyi bulandırıyor
    ertelenen bir konferans
    geç kalkan bir otobüs?
    Milli şefin treni niçin beyaz?
    Ruslar neden yürüyorlar Berlin'e?
    Ne saçma! Ne budalaca!
    Dört incil'den Yuhanna'yı
    tercih edişim niye?

    Ben oysa
    herkes gibi
    herkesin ortasında
    burada, bu istasyonda, bu siyah
    paltolu casusun eşliğinde
    en okunaklı çehremle bekliyorum
    oyundan çıkmıyorum
    korkuyorum sıram geçer
    biletim yanar diye
    önümde bir yığın açalya
    bir sürü çarkıfelek
    gergin çenekli cesetleriyle
    önümde binlerce çiçek
    korkuyorum sıra sende
    sen de başla ve bitir diyecek.
    Yo, hayır
    yapamaz bunu, yapmasın bana dünya
    söyleyin
    aynada iskeletini
    görmeye kadar varan kaç
    kaç kişi var şunun şurasında?

    Gelin
    bir pazarlık yapalım sizinle ey insanlar!
    Bana kötü
    bana terkettiğiniz düşünceleri verin
    o vazgeçtiğiniz günler, eski yanlışlarınız
    ah, ne aptalmışım dediğiniz zamanlar
    onları verin, yakınmalarınızı
    artık gülmeye değer bulmadığınız şakalar
    ben aştım onları dediğiniz ne varsa
    bunda üzülecek ne var dediğiniz neyse onlar
    boşa çıkmış çabalar, bozuk niyetleriniz
    içinizde kırık dökük, yoksul, yabansı
    verin bana
    verin taammüden işlediğiniz suçları da.

    Bedelinde biliyorum size çek
    yazmam yakışık almaz
    bunca kaybolmuş talan
    parayla ölçülür mü ya?

    Bakın ben, birçok tuhaf
    marifetimin yanısıra
    ilginç ödeme yolları bulabilen biriyim
    üstüme yoktur ödeme hususunda
    sözün gelişi
    üyesi olduğunuz dernek toplantısında
    bir söyleve ne dersiniz?
    Bir söylev: Büyük insanlık ideali hakkında!
    Yahut adınıza bir çekiliş düzenleyebilirim
    kazanana vertigolar, nostaljiler
    karasevdalar çıkar.

    Yapılsın adil pazarlık
    yapılsın yapılacaksa
    işte koydum işlemeyi düşündüğüm suçları
    sizin geçmiş hatalarınız karşısına.
    Ne yapsam
    döl saçan her rüzgarın
    vebası bende kalacak
    varsın bende biriksin
    durgun suyun sayhası
    yumuşatmayı bilen ateş
    öğüt sahibi toprak
    nasıl olsa geri verecek
    benim kılıcımı.
    8 ...
  24. 39.
  25. türk şiirindeki en ayrıksı ve özgün yazar.

    "Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata
    görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını
    yerimi yadırgadım
    yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka
    çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı
    durmadan bir beyaz aygırla taşardım derin göllerden
    bir gebe kısrakla kaçardım derin ormanlara
    güneşin zekâsıyla doymak isterdim
    kaba solgun kâğıtlar sunardı
    şehrin insanı bana

    şehrin insanı, şehrin insanı, şehrin
    kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin."
    7 ...
  26. 40.
  27. şu kalın türkler versiyonu, yeni şathiye şairi.
    2 ...
  28. 41.
  29. ismet Özel, ruhumda bir vakit "dağ ateşleri" yakmış bir "üstad"; şair demekten kaçınıyorum çünkü her 3 kişiden 5 inin "şair" olduğu bir coğrafyada içi boşaltılmış bir nitelikle sıfatlandırmak istemedim, her neyse...

    "Bu vapuru kaçırırsam beni cinnet basar" sandığım...
    "ter yürekte susayışlar yaratan yağmurlara açıldığım" siyahın geçit vermediği karabasan günleri..
    Çok vapur kaçırdım... Öbürünü bekledim iskelede. Etimde de "şirpençe" falan çıkmadı.

    "Acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim" belki de zamanla... En çok "Gözlerim nemli değil, gözlerim namlu... " dizelerinde duraklıyordum, es koyuyordum mesela durdurak sevinçlere, vazgeçmek oluyordu o vakit savaşın adı...

    Hep kavga, hep acele, hep sıkıntı mı?
    Şehrin insanını, "Evraklılar, örtü severler, sivilcelerin, bozuk paraların, zarif ihanetlerin" insanları olarak mı görüyordum?
    Hayır.

    "Sana durlanmış kelimeler getireceğim," diyordu ismet Özel, ben de tekrarlıyordum.
    Tekrarladım durdum.
    Kullanıncaya kadar temizdi kelimeler...
    Hakikati olsa yine iyi, yanlış olanı görmek için "Pörsümüş bir dünyayı kahredecek kelimeler"i ezberden okuyarak...
    "Kelimeler ki bazısı tüyden bazısı demir / Çünkü seni dik tutacak bilirim / Kabzenin, çekicin ve divitin tutulduğu yerden parlayan şiir... lerini okuyarak ismet Özel'in...

    biliyordum artık çok zordu, yeni bir hikaye kuracak zeminim her daim ıslaktı ama yine de uğraşıyordum rastgele işte..

    "Elalemlik deryalarına daldım."

    Vazgeçişin adı "dünya" oldu bir zaman, dışarısı oldu, hani "derya içredir deryayı bilmezler" gürültüsünde "mahi" oldum, açtım kapılarımı dışarı ama "anahtar deliğine kadar eğildiğimle kaldım" mazi oldum...

    Şiir nereden parlıyordu, neden parlıyordu o günlerde? yağmurdan mı, aşktan mı bahardan mı yoksa..?ilkyaz'dan mı?
    Asude zamanlardan bahseden dizeler de severdim oysa ismet Özel'den...

    "Bir şehrin urgan satılan çarşıları kenevir / Kandil geceleri bir şehrin buhur kokmuyorsa / Yağmurlardan sonra sokaklar silinip kaybolmuyorsa / O şehirden öc almak vakti gelmiş demektir."

    ismet Özel başından beri hep aynı şiiri söyledi bana. Onun en çok sevildiği zamanlarda ben onun "Özgür olmak, özü gür olmak demektir" cümlesi etrafında dönüyordum. Sonra bazılarını şaşırttı ismet Özel. Ben de zaman zaman "abarttığını" düşündüm her "gafil" gibi. Türkler ve kadınlar konusunda özellikle...

    Mehmet Akif'in şirini "didaktik" buluyordu bence, Necip Fazıl şiirini de fazla "ideolojik...
    Şimdi bir şiir yazmış ismet Özel.
    Benim yıllardır ezberlediğim, "alt ses" yine tanıdık "çağıl"tılar çıkarıyordu ama "hayret" ki bu şiir, gelip karşıma "Mehmet Akif şiiri gibi" dikilivermişti işte.

    "Ey yârenler unutmayın benim çağım kehribarî çağ idi / iki kusurluca gözüm sağa sola bakmaktandır seğridi... / Biri bari deseydi ya bu seğrime zelzeleye delalet / Biri bari deseydi ya çok hakkın geçti helal et... / Ne gezer iftiranın haddi yok ben mi nadim olayım / Zorluk bilanço tutturmakta harcanmakta kolayım... "

    "insanlar hangi dünyaya kulak kesilmişlerse ötekine sağır" diyen de ismet Özel değil miydi? s'ağırlaştıkça gözlerime ipotek koyan ben değil miydim, ellerime bü'yük gelen.. ?

    ismet Özel, "Waldo Sen Neden Burada Değilsin?" derken...
    "irtica Elden Gidiyor" derken...
    "Taşları Yemek Yasak" derken "öz"dü, "el" olmadan önce!...

    Neyse, "hakikati görüp göremediğini" kendi söylüyor işte nasılsa:

    "Hasılı yetişmem iktiza etti bizzat kendim / Nikâh neden masada kıyılıyor bunu çok merak ettim / Durur muyum balıklama elâlemlik deryalarına daldım / Anahtar deliğine kadar eğildiğimle kaldım... "

    ismet Özel'i "özel" yapan bir şiir daha...
    ister Mehmet Akif'e benzesin, ister Tevfik Fikret'e, isterse Necip Fazıl'a,
    Hangimiz anahtar deliğine kadar eğilmekle kalmadık ki?
    Kaç kişi söyler bunu?
    Kaç kişi böyle söyleyebilir bir de?
    "Bileyim hangi suyun sakasıyım... " diyebilen birinin ihtiyacı mı var bunları söylemeye?

    "Sol memenin altındaki cevahir kararmadan" okusak iyi olur diyecektim...
    Bazı kitap adları verecektim...
    "Şiir" bırakmadı.

    büyüdükçe büyüdü... "gırtlağımda büyüyen harf" bırakmadı...
    19 ...
  30. 42.
  31. '"Yazı yazmak" demiş E.L.Doctorow, "geceleyin araba sürmeye benzer. Önünüzü sadece size farların gösterdiği yere kadar görebilirsiniz; ama bu suretle seyahatin tamamına erersiniz." Bu söze itibar edeceksek, ben de geldim geleceğim yere kadar, bitirdim gezimi. Benim için gazete yazarlığı bağlamındaki seyahat tamamlandı. Bundan sonra gazete yazısı yazmayacağım. Yirmi altı sene önce bir yandan inancıma ortak saydığım kimselere laf anlatmak, diğer yandan geçim derdiyle şoför mahalline bir şekilde oturduğum bu arabayı sürmem için hiçbir ahlâki gerekçe kalmadı artık. Neydi gazete yazısı yazmamdaki ahlâki gerekçe? islamî siyaset yaklaşımı başını dik tutmak istiyorsa, ona destek olmaktı. Çok önemli ve işlev değeri çok yüksek bir işe giriştiğimi düşündüm. Yıllar ve yıllar boyunca çabalarımı hafife almadım. O kadar ki benden başka bir başka kalemle ikame edilebilecek bir tek satır yazmadım. Devran döndü ve benim niyetlerimle olduğu kadar, benim ciddiyetimle ortamın ahvali arasında herhangi bir irtibat bulunmadığı ortaya çıktı. Bu sebepten dolayı hakkımda "Bir zamanlar bir ismet Özel vardı... " denilmesi pek yakışık almaz. Ben ortalıkta dönüp duran işlere, çevrilen dolaplara bulaşmadım. Buna mukabil adı duyulmuş biri haline geldim. Adım elbet gizli kalmayacaktı. Lakin benim hedeflediğim şey adımın yaygınlaşması değildi, varlığımın neyle uğraştığının farkına varılmasıydı. Gazete yazısı yazmaya başladığım günden bugüne aradan yirmi altı yıl üç ay geçti. Sonuç benim açımdan ve benim beklentilerim açısından pek parlak değil. Aslına bakarsanız, sonucun parlaklıktan uzak kalmasını ben istedim. Bidayetten itibaren basın hayatında kendine yer açmak isteyenlerden biri değildim. Eğer nefsanî tatmin söz konusuysa edebiyattaki yerim buna kifayet ediyordu. Üstelik neye emek verdiğimi anlamayan insanların benim adımı ağızlarına almalarından oldum olası büyük bir rahatsızlık duyarım, ilk yazımda dedim ki kitle iletişim araçları vesilesiyle yazı işine giren bir Müslüman'ın vazifesi dikkate değer şeyler yazmak değil yazdıklarıyla dikkatlerin Kur'an-ı Kerîm'de yoğunlaşmasını sağlamaktır. Dikkatler benim yazdıklarım vesilesiyle Kur'an-ı Kerîm'de yoğunlaştı mı? Hayır, hiç öyle olmadı. Meseleye "itibar" açısından bakarsanız yirmi altı senelik gazete yazarlığım pek parlaktır. Meseleyi önümüze "hakikate yönelmek" hassasiyetiyle koyarsak ortada tam bir fiyasko vardır. Demek ki girdiği yazı işinin altından kalkamamış bir Müslüman sayılırım. Neden? Şimdiye kadar elimden, dilimden ve sair azalarımdan ne kadar gavurluk (!) sadır oldu ise hepsinin bir alıcısı çıktı. Gel gelelim, Türklüğüme müşteri bulamadım. Bu başarısızlığı devam ettirerek daha çok rezil olmaya katlanamam. Şimdiye kadar gazete yazarlığı dolaylarındaki işi kovalamamın sebebi sabır göstermemdi. Sabır dediğimiz şey sonu olan bir şeydir. Zamanı gelince sabır taşar. Belli şartlar oluştuğu halde sabrı taşmayan insan eğik bir boyunla ve mağlubiyetle yaşamayı seçen insandır. Artık siyasete dair yazı yazmayacağım. Yazdıklarım hakkında her gün biraz daha battıkları cehaletten aldıkları cesaretle mülahazalarını beyan etme hevesine kapılan kimselere söyleyecek sözüm yok. Onlara artık tahammül edemiyorum. Şimdiye kadar kendilerine gelmelerini, kendilerini bilmelerini ümit ettim. Ümidim boşa çıktı. Kendini bilenin rabbini bildiği gerçeği bizi aynı zamanda rabbini bilenin kendini bildiği gerçeğine götürmez mi? Hayır, götürmez. Giderek tersi olma ihtimali yüksektir, yani rablerini bilmeyi öne alan kimseler kendilerini unutma akışında ilk sırayı doldururlar. Dikkat edin, "r" harfini büyük yazmadım. "Rabbim Allah, kitabım Kur'an" diyenleri ortamdan ayrı tutuyorum. içinde yaşadığımız çağ islâm'ı arayanların onu ancak kitaplarda, Müslümanları arayanların onları ancak mezarlarda bulabildiği bir çağdır. Hal-i hazırda kimin terbiyesi altında bulunuyorsak (bir zamanlar bulunmuşsak değil) rabbimiz odur. Demek ki ne ile terbiye edildiğimiz hakkında edineceğimiz her malumat rabbimizi tanıma yönünde bir miktar ilerlememize sebep olacaktır. Terbiye edeni de terbiye eden vardır diye düşünmekten kendimizi alamayız. En iyisi bir başkasının terbiyesi altında olmayanın terbiyesi altına girmektir. Demek ki kültürün kökeni bizi ilk elden ilgilendirir. Buradan kalkarak aldığımız terbiyenin Türklüğümüzün derecesini de belli ettiğinin farkına varırız. Türkiye'de yaşayanların ne kadarı Türk'tür? Siz bu soru üzerinde düşüne durun. Ben sizin durduğunuz yerden tedirgin oldum, başka yere gidiyorum.'

    demiş...

    o değil de, bir zamanlar bir ismet özel vardı ne oldu ona..?
    7 ...
  32. 43.
  33. şairliğine bir şey dedirtmeyecek kadar iyi bir şair! fakat düşünürlüğü konusunda aynı şeyi söylemek zor! zira, son dönemde bir türkçülük türküsü tutturmuş gitmekte. hem de solculuktan geçiş yaptığı islamcılık zemininde! oysa bu ülkedeki islam'cılara sahih bir ışık olabilirdi. bir zamanlar mgv'ci olması dahi gözardı edilebilirdi. ama gitti tencerenin dibini daha bi kararttı. en son da istiklal marşı derneğini kurdu.

    http://www.8sutun.com/nod...&comments_per_page=10

    velhasılı "düşünür ismet özel" dendiğinde aklıma gelen, bir toplum önderinde olmaması gereken kibir ve fikirlerinin anlaşılmasını öneleyen karmaşık, bulanık ve muğlak yazılar.
    4 ...
  34. 44.
  35. keşke hep yazsa da konuşmasa dediğim ama çok değerli olan bir aydın.

    Karanlık sözler yazıyorum hayatım hakkında
    öyle yoruldum ki yoruldum dünyayı tanımaktan
    saçlarım çok yoruldu gençlik uykularımda
    acılar çekebilecek yaşa geldiğim zaman
    acıyla uğraşacak yerlerimi yok ettim.
    Ve şimdi birçok sayfasını atlayarak bitirdiğim kitabın
    başından başlayabilirim.
    6 ...
  36. 45.
  37. gogol'ü düşünerek
    garaudy'yi sevmeyerek
    hallac-ı mansur'u özleyerek
    ve nesnel olmaya didinerek
    okuyorum ayetullah ismet özel'i
    çok özel bir gecede
    başkentte otel odamda
    hakkınız var
    hak benim ismet bey
    bu beyaz kağıtlar meleklerimdir
    müminlerin günahlarından arındıkları
    af fermanımın otel odama güvercince indiği gece
    berat kandilini yaktım
    gönlümün şamdanlarının
    bismillahirrahmanirrahim
    sıfırdan başlıyorum seni beş vakit sevmeye
    beş yıllık karım
    unutulsun ayıplarım

    gündeste, sayfa 414
    (bkz: ferhan şensoy)
    7 ...
  38. 46.
  39. şairin tüm şiir kitaplarını ve düzyazı-röportaj seçkilerinin çoğunu okumuş ve fakat nedense halen dalaksız, çapsız ve bilumum osmanlıca kelimelere yan basan basiretsiz fanatizmim (ki biz ustamızdan ham anlamıyla "nesnel olmaya didinerek" biçim öğrenmiştik) ile konuşuyorum ki adı geçen şahıs günbegün şairliği kan kaybeden, sağlam bir edebiyat okuru, evlere şenlik subjektif-müslüman bir düşünürdür. ve lütfen yazarken tükürük saçmayalım. edebiyat terbiyesine pek sığmıyor. ne yazık ki hakikati algılayamayan biz andaval-kitapsızlar için edebiyat rücu etmekten öte bir erdemdir.
    4 ...
  40. 47.
  41. KISA PANTOLON, PASLI ÇAKI, DiZDE KABUK BAĞLAMIŞ YARA
    KISA ÇAKI, PASLI PANTOLON, GÖZDE YARASI KALMIŞ KABUK

    Nazlan
    Sitem et
    Kırıl bana
    Beni geç vakit
    Tek başıma suya yolla
    Bağçede yüzünü öteye çevir
    Güle hayret ediyormuş gibi yap
    Gülümseyerek konuş da başkalarıyla
    Somurt avluda sadece ikimiz kalınca
    Kızıp en sevecen adımlarınla üst kata çık
    En sevdiğim çiçeğin saksısı kaysın elinden
    Derinleşsin ben içerledikçe ruhumdaki sakarlık

    Yamru bastım iş değildi hake çakılmak bayırdan
    Dağ sıra dağdı hangi haşin belden yol veresi
    Gece hep süzüldü yukarıdan lakayt kehkeşan
    Altımda hep beni yutmaya çağladı nehir
    Yetişir hecelemen sök beni bir kere
    En zoruma gideni yap hengâme getir
    Çel beni tökezlet tuttur çitlere
    Ahla istida edecek ahvâl değil
    Kim bana kıymazsan bilebilir
    Dünya dedikleri samut küp
    Acılar tınladıkça bende
    Hep seni seslendirir

    diyen şairdir.
    8 ...
  42. 48.
  43. kullandığı kelimelerle sizi düşle gerçek arasında yani arafta bırakan, sanrılar görmenize neden olan kelimelerin esbabı mucibi şair. türk şiirine yön veren önemli rüzgarlardan biri. çok önemli bir kelimedizicisi.

    yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir?
    yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
    -yaşama! -ya bileydim?
    yazar: mıydım
    hiç: şiir.
    15 ...
  44. 49.
  45. 50.
  46. "geç kaldım. geç vakitlere bırakıldığım besbelli. bugüne bugün, ömrümün arkada kalan yıllarının sayısı altmış üçe baliğ oldu. ölmek için eni konu geciktim. bunu bir şikayet cümlesi sananlar aldanır. şairler şikayet etmez. çünkü bir şair dünya hayatında mekanın gayrı muayyenliğini kavramak suretiyle yararlanır. şairin, ona sağlanan bu kavrayış imkanından şikayeti yoktur. gecikmeliymişim ki, geç kalma bilincine erebileyim. budur payıma düşen. payıma ne düştüyse, şerh koymaksızın, razı olduğumunun bilinmesini isterim. hakkıma razıyım. benim işimmiş geç kalmak ve hatta, benim isteğim, benim duam imiş. varlığıma ilişen anlamı ararken, aradığım anlam geciksin istemişim. duam kabul olmuş ve acelecilik nakısasından arıtılmışım. olgu ve bilgi buluşuncaya kadar birbirlerini beklemiş...."

    toparlanın gitmiyoruz adlı kitabının önsözünden..
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük