pek fazla kaynak olmadığı için ve kaynaklar daha çok temas kurduğu toplumların yazdıkları olduğu için çalışması zor bir dönemdir. ha bizim ülkenin ultra mallarına bunu anlatamazsın. kendimize ait en erken yazılı kayıtlar m.s. 600-700 ise bu işi yapmak daha da zordur. bu sebeple gerçekten bu tarihe gönül verecek olanlar çince öğrenecek hem de öyle bugünün çincesi değil antik çince.
islam öncesinde türkler islam sonrası olduğu gibi yine dinlerine bağlıydı.orhun kitabelerinde bu görülür.ama göktanrı inacının yanında türk töresi denilen ahlak,dil,kültür,toplum kuralları vardı.islam kabul edildikten sonra bu kuralların bir kısmının unutulup yerine islamiyet adı altında arap kültürünün yerleşmesi türk milleti için çok zararlı olmuştur.eğer bu zamanda türk milleti dünyada hakim güç değilse, türk kültüründen uzaklaşmışsa, tembel ve düşünümeyen bir toplum olmuşsa bunun en büyük sebebi budur.tabii ki sadece arap kültürü değil, batı kültürü de içimize yayılmış toplumumuzda türklük bilinci azalmıştır.buna ek olarak islamiyet de tam olarak anlaşılmamakta ve yaşanmamakta.bizim sorunlarımızı çözüp geleceğe umutla bakabilmemiz için fikir olarak uyanmamız , gerçek anlamda türk ve müslüman olmamız lazım.
mu kıtası'nda şöyle bir inanış varmış: "gölgesi olan herşey gölgesi olmayan bir şey tarafından yaratılmıştır..."
onbinlerce sene öncesinde daha ortada din yok, peygamber yok, kitap yok hiçbirşey yok, bu görüş ortaya atılmış. bu anlayış çok gelişmiş bir uygarlık meydana getirmiş, insanların uçabildikleri uzaya yolculuk yapabildikleri falan söyleniyor.
yaradan bugünkü dünya düzenini oluşturmak için çabalayacağı yerde mu kıtası'nın batmasını engellese idi keşke, keşke o anlayış değişmeden günümüze gelse idi, bugün dünyada birbirimizi yemek yerine galaksiler arası yolculuk yapıyorduk.
denize komşu olmayan bozkırlarda yaşamalarına karşın bütün dünyaya egemen olmak gibi bir ülküleri olan insanların tarihidir. bu ülkülerini gerçekleştirmişlerdir de. sibirya'dan hindistan'a, kore'den orta avrupa'ya kadar uçsuz bucaksız toprakları, yaşadıkları dönemde bilinen dünyanın hemen hemen yarısını idare etmiş insanların tarihidir. canlı, hareketli, ilerlemeci, kıpır kıpır, okuyana heyecan ve güven veren bir tarihtir. tüm bu hareketliliğine rağmen sağlam bir toplumsal düzeni barındırır. her şey düzen ve kanunla işler. toplumsal düzende düşkünlük, cahiliyelik yoktur. o dönem türklerinin çoğunluğu konar göçer biçimde yaşamıştır ama bozkırda kurdukları birçok şehir de ticaret ve bilim merkezi olmuştur. hakkıyla araştırılmalı ve bütün türklere hakkıyla öğretilmelidir.
çin seddinden papaların yakarışına kadar büsbütün bir yücelik içinde olan tarihdir. islamiyetten sonra bu maceranın en son örneklerinden birisi fatihin karadan yürüttüğü gemilerdir. ondan sonrada atatürkün sakarya savaşında kullandığı turan taktiği gelmektedir.
has türk tarihidir. araplarınki gibi cahiliye dönemi adıyla anılmaz. Lakin anti-osmanlı devleti tip gibi de algılanmayalım şimdi. Ama atalarını sadece osmanlı padişahları olarak bilenlerden de değiliz evelallah. Genç arapçıları rahatsız ettik sanırım.
--spoiler--
türk tarihinin en gaz verici kısmıdır. bir kere bütün insanlığın kökünün türk olduğu gibi bir düşünceye kapılabilirsiniz. orta asya zaten türk. onlar göç ediyor bilmem nerelere hakimiyet kuruyorlar, yok avrupa hunları gidiyor avrupa'ya medeniyet öğretiyorlar. sanki dünyadaki sanatın ve bilimin temelleri de türkler tarafından atılmış gibi bir his doğuyor insanın içine, anlatılmaz yaşanır. türklerin pantolonu bulduğu tarih kitaplarının vazgeçilmez bilgisidir mesela. düşünüyorum bir türk de çıkıp televizyonu telefonu bulsaydı artık kitapların kapak resmi televizyon olurdu herhalde. neyse konudan sapmamak gerekirse islamiyet öncesi türk tarihi gerçekten yüce türk milletinin gücünü gösteren bir tarih kesiti. ayrıca bir bilgiyi vermezsem ölürüm. islamiyet öncesi türk tarihi genellikle çin kaynaklarından edinilmiş bilgileri kapsıyor. yani o dönem çin, türkler hakkında ne kadar biliyorsa biz de hemen hemen o kadar biliyoruz.
--spoiler--
islamiyet öncesi Türk tarihinin birincil kaynakları sözlü kaynaklar, arkeolojik buluntular ve yazılı kaynaklardır. Bu kaynaklardan belki de en önemlisi ise sözlü kaynaklar içinde yer alan adetimiz, törelerimiz ve geleneklerimizdir. Bu saydıklarımdan birçoğu zamanla sözlü kanun haline geldiğinden yaşamımıza öyle etki etmiştir ki bilmeden de olsa hala bu kurallara uymaktayiz.