Allah kelimesi Al-ilah'tan türemiş bir kelime. Kureyş'teki karşılığı da ay tanrısı olarak geçmekte.
Sümer tabletlerine bakıldığında ise Müslümanların dua ediş şekillerinin (elleri açıp göğe kaldırma ve sonrasında yüze götürme) Sümerlerle aynı olduğu aşikar. yani anlamı eli göğe kaldırarak 'yüce ay bana nurundan bahşet' deyip yüzüne götürme. Zaten tarihte ay yılı esaslı takvimi Sümerler icat etmiştir.
islam'da dini günlerin Ay yılı esaslı hicri takvim ile belirlenmesi, camilerin tepesinde Ay olması gibi sağlam kanıtlar bile islamiyet'in Aya tapına olduğunu gözler önüne serer.
Edit: islamda aya tapınma olmadığına dair birkaç ayet:
"Gece karanlığını yarıp sabahı ortaya çıkaran O’dur. O, geceyi bir dinlenme zamanı, güneş ve ayı da vakitlerin tespiti için birer hesap ölçüsü olarak yaratmıştır. Bütün bunlar, kudreti dâimâ üstün gelen, her şeyi hakkiyle bilen Allah’ın takdiridir." En'am-96
"Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra arşa istivâ eden; gündüzü, kendisini süratle kovalayan geceyle bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları emrine boyun eğdiren Allah’tır. Bilin ki, yaratma da, emir ve idâre yetkisi de yalnız O’na aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir." A'raf-54
"göktekinin sizi yere geçirivermeyeceğinden emin mi oldunuz? (o zaman) bir de bakarsınız yeryüzü şiddetle çalkalanıyor."
mülk-16
"...onun kürsüsü (tahtı, sandalyesi) gökleri ve yeri kuşatır..." bakara-255
"doğu da, batı da allah’ındır. nereye dönerseniz allah’ın yüzü işte oradadır. şüphesiz allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir." bakara-115
aslında inançlı insanların bu tartışmalara girmemesi gerekir çünkü merak en baskın duygudur.
yavaş yavaş ve gizliden gidip atayiz görüşleri okumaya başlarlar falan. sonrası inanç açısından sorundur. en azından imanı sakatlayabilir.
Soru varsa cevap da vardır. Şu herşeyi bildiğini zanneden ateistçiklerle uğraşmak da başka bir hoş oluyor..
---spoiler---
Bu ateistin Allah ile ilgili söylediği şeyler, islam dininin ne kadar doğru olduğunu göstermektedir. Çünkü, o, eskiden beri Doğu'da-Batı'da dünyanın her tarafında dinlerin var olduğunu, insanların değişik adlarla andıkları tanrılara ibadet edildiğini söylüyor.
Peki islam ne diyor? islam diyor ki, ilk insan Hz. Âdem aynı zamanda ilk peygamber idi. Allah insanları yarattığı andan itibaren kendisine ibadet etmelerini istemiş ve bunun için akıl, vicdan verdiği gibi, rehber olan elçiler de göndermiştir.
işte bütün dünya çapında değişik toplumlarda görülen Allah’ın farklı adları ve değişik ibadet şekillerinin hepsi de islam dininin / Kur’an’ın bu söylediklerini doğrulamaktadır.
Demek ki, gerçekten din insanlıkla başlamıştır. Demek ki, gerçekten insanlar her zaman vicdanlarında bir tanrıya tapmak ihtiyacını hissetmişlerdir. Ama doğru ama yanlış, mutlaka bir ibadet şeklini, bir tanrı tasavvurunu vicdanlarının ta derinliklerinde duymuş ve bunu dışa yansıtmaya çalışmışlardır.
- “Allah” isminin nasıl türetildiği konusu, soruyu soran kişinin söylediği gibi sadece “lat” kelimesinden geldiğini söyleyenler değil, birçok yorumlar vardır. Bu konuda önemli gördüğümüz yorumların bazısı şöyledir:
a) imam Şafii, Halil, Sibeveyh gibi Arapça’yı çok iyi bilen dil uzmanı bazı alimlere göre, “Allah” ismi hiçbir kelimden türetilmemiştir. Eskiden beri sadece Allah için özel bir isim olarak kullanılmıştır. Usul ve fakihlerin bir çoğu da bu görüştedir. (Razi, 1/144)
b) ibn Abbas’ın görüşüne göre, “Allah” kelimesi “Elehe” kökünden gelmiştir. Bu kelime, ilah, mabud, kendisine tapılan, ibadet edilen varlık anlamına gelir. (Taberi, Fatiha suresinin tefsiri)
c) Bazı alimlere göre, “Elehe” sevgi manasına gelir. Bu kelimeden türeyen Allah kelimesi, bütün yaratıklar tarafından sevilen mabuda verilen isimdir. (Razi, 1/145)
d) Allah kelimesi “Lahe” kökünden gelir. Manası, en yüce olmak anlamına gelir. (Razi, 1/146)
- Bu açıklamalar “Allah kelimesinin LAT sözcüğünden türetildiğini” iddia eden ateistin, konuyla ilgili görüşünün ne kadar afaki ve hayal mahsulü olduğunu göstermeye yeter.
- Bununla beraber, Lat ile ilgili işin aslı şöyledir: Arap müşrikleri, kâinatın yaratıcısı olan Allah’a inanıyorlardı. Putları ise ona ortak koşuyorlardı. Putlarına şeref kazandırmak için onların adlarını Allah’ın isimlerine benzetmeye çalışıyorlardı. Bunun en tipik örneği, “Lat” ile “Uzza” putlarının isimleridir. “Lat” ismini Allah ismi arasında bir ilişki kurmak için bu ismin son harfleri olan “LahH” kelimesine benzetmişler. Son harfi “ha”yı ise, “ta”ya değiştirmiş ve “Lat” demişlerdir. (bk. Razî, 28/248)
“Allah” isminde olduğu gibi, el takısnı kullanarak “Ellat” kelimesini türettiler. (ibn Aşur, Necm Suresi, ilgili ayetin tefsiri)
Yine “Uzza” putunun adını, Allah’ın “Aziz” ismine benzetmişlerdir. Bazı alimlere göre, Uzza kelimesi Eazz kelimesinin müennesi (dişili) dir. Eaz, daha önce bazı müşrik kavimlerin taptığı bir ağacın ismidir. Araplar da bunu kendi putlarına ad olarak kullanmışlardır. (bk. Razî, a.g.y)
Allah'a inanan birisi olarak;
Allah isminin ay tanrısı olan al ilah da dahil olmak üzere pek çok etimolojik kökeni olabilir.
Doğrudur yanlıştır bilemem, uzmanlık alanım değil.
Lakin ilginç olan hicri takvimin yine ay esaslı olması, islam'ın sembolünün Hz Muhammed'den binlerce yıl sonra ay -hilal- olmasıdır.
Yine Hz. Muhammed'in Kur'an'ı Kerim dışındaki mucizesi ayı iki bölmek olmuştur.
yahu 1500 yıldır süregelen bu sorulara eninde sonunda kendi akıllarına yatan bir cevap bulamayacaklarını mı sanıyorsunuz? adam inanmış, isterse tanrı insin desin ki ben tanrıyım ve müslümanlık diye bir şey yok hologram derler, uzaylı derler yine inanmazlar. inancın gözü kördür.
ayrıca sunduğunuz karşı hipotezler işe yarasaydı zaten şimdiye kadar dine inanan kimse kalmazdı. boşuna sövmeyin birbirinize...
Müslümanların aya taptığını iddia etmek ciddi manada bir cehalet gerektirir. islamda hilal vardır. Onun da nedeni belli. ibadetlerde zaman ölçüsü ve başlangıcı olması. Özellikle oruç ve hac ibadetlerinde kameri takvimin hilal ile başlaması. ne yani ibadetler ay takvimi üzerinden oluyor diye aya mı tapmış oluyoruz? Aynı zamanda Bu fikir ancak Zihinsel sorunları olanların iddia edebileceği türden. Tarihsel gelişimde hilalin islamın sembolü olması kadar da doğal bir şey olamaz.
---spoiler---
Hilâl neden islâm'ın sembolüdür?
islâm dünyasında ise hilâl motifinin bir sembol olarak 7. yüzyıldan itibaren kullanıldığı görülüyor. işte Müslümanlar için islam’ın simgesi ve sembolü olan hilâlin hikâyesi…
Hilâl neden islâm'ın sembolüdür?
Hilâl, Arapça kökenli bir kelimedir. Sözlükte “ayın yeni doğduğu zaman ilk üç günlük yay şeklindeki durumu” olarak tarif edilir. islamiyette Ayın değişik hareketleri ibadetlerin başlangıcı ve bitişi olarak görülür ve farklı mânâlarda ifadelendirilir. Hadislerde hilâl, daha çok oruç ve hac zamanının tesbitiyle ilgili olarak geçmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de, ayın gökyüzündeki düzenli hareketinin insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleri olduğu (el-Bakara 2/189), gökler ve yer yaratıldığı zaman onun hareketlerinin on iki ay meydana gelecek şekilde düzenlendiği (et-Tevbe 9/36) bildirilir. Kur’an’ın doğrudan ve dolaylı ifadelerinde, hadislerde ve bu çerçevede oluşan islâmî gelenekte namaz vakitleri, oruca başlama ve iftar vakti gibi güneşin hareketlerine ve gece-gündüz ayırımına göre belirlenen bazı ibadetler hariç tutulursa ramazan orucu, hac, zekât, fıtır sadakası, kurban ve bayram namazları gibi edâsı yıl içinde belirli vakitlere bağlanmış olan ibadetlerin, yemin, îlâ, iddet gibi şer‘î muamelelerin vakit ve sürelerini tesbitte kamerî ayların esas alındığı görülür.
Nitekim Hz. Peygamber, “Yüce Allah hilâlleri insanlar için vakit ölçüleri kıldı. 0 halde hilâli görünce oruca başlayın, onu tekrar görünce iftar edin” demiştir (Müsned, IV, 23, 321; Dârekutnî, II, 163; Hâkim, I, 585).
Kamerî ayların ölçü alındığı bu tür ibadet ve muamelelerin zaman veya sürelerinin isabetle tayin edilebilmesi, kamerî ayların başlangıçlarının doğru olarak belirlenmesine bağlı olduğundan hilâlin görülmesi islâmî gelenekte öteden beri önemli bir yere sahip olmuştur.
Ramazan ve şevval hilâlleri kastedilerek belli başlı hadis kitaplarında yer alan, “Hilâli görünce oruca başlayın; onu tekrar görünce bayram yapın. Eğer hava kapalı ise içinde bulunduğunuz ayı otuz güne tamamlayın” (Buhârî, “Śavm”, 11; Müslim, “Śıyâm”, 17-20) meâlindeki hadis ve benzerlerine rastlamak mümkündür.
Hilâl görülünce Resûl-i Ekrem’in belirttiği gibi tekbir aldıktan sonra şu şekilde dua etmek müstehaptır: “Allahım! Şu yeni hilâli bize iman, islâm, güvenlik, bereket ve esenlik içinde mübarek eyle. Ey hayır ve rüşd hilâli! Senin de bizim de rabbimiz Allah’tır, bize hayır ve uğur getir” (Tirmizî, “Davât”, 51).
Hilâlin görülmesini konu alan benzer hadisler, kamerî ayların başladığına dair bir hesaplama kolaylığı getirmiş olmakla birlikte ileri dönemlerde hilâlin görülmesi konusunda oluşacak zengin fıkıh kültürü ve bu konuda ileri sürülebilecek farklı görüşler açısından da önemli bir malzeme teşkil etmiştir.
iSLAMiYETTE “HiLÂL” OLARAK SEMBOL
Ayın evreleri içinde dolunay güzellik ve parlaklık, hilâl ise bunlarla birlikte yenilik, doğum ve taze hayat simgesi kabul edilir. Ay tarihte pek çok toplum tarafından tanrı sayılmış ve ayla ilgili birçok mit oluşturulmuştur. Türk mitolojisinde de bu türün örnekleri oldukça fazladır. Bunların bir bölümü Türkler’in ve Moğollar’ın menşei veya ilk yaratılışla ilgilidir. Kırk günlük iken konuşmuş, yakışıklı ve çok kuvvetli efsanevî bir kahraman olan Oğuz Han’ın ışıkla gelen “altun kazılık kız” ile evliliğinden Gün, Ay ve Yıldız doğmuştur. Bu mit Sumer kozmogonisiyle büyük bir benzerlik arzeder (Türker-Küyel, s. 521). Memlükler devrinde Mısır’da yaşamış Türk asıllı Aybeg ed-Devâdârî’nin Türkler’in menşeiyle ilgili olarak anlattığı yaratılış destanına göre insanlığın veya Türkler’in ceddi Ay-Atam’dır (Ögel, I, 485).
Uygur Türkleri Mani ve Buda dinlerini benimsedikten sonra “Kök Tengri”ye “Ay Tengri” demeye başlamışlardır; bunun Hârizmşahlar döneminde devam ettiği görülmektedir (a.g.e., II, 202-203). Bazı kağanlar için “ay tanrıda kut bulmuş” ifadesi kullanılırdı (Kafesoğlu, s. 125-126; Caferoğlu, sy. 1, s. 112-114). Emel Esin’e göre Türkler’in milâttan en az bin yıl önceki atalarınca dahi ayyıldız hükümdarın ve parlaklığın simgesi sayılıyordu; daha sonraki Türk toplumlarında da bu gelenek sürdü. Göktürk boylarından bazılarının damgaları hilâl şeklindeydi ve Uygur tuğları ile Karahanlı bayrağının hilâl alemleri vardı; Karahanlılar’ın sikkelerinde de hilâl motifi bulunmaktaydı (Esin, I, 313 vd.).
Sumerler’in Sâmîler’de Sin’e tekabül eden ay tanrıları Nanna’nın sembolü hilâldi. Mezopotamya’da bulunan tarihî kalıntılar içinde özellikle mühürlerde ve sınır taşları üzerinde hilâle çok sık rastlanmaktadır. Ortadoğu’da değişik adlarla Mısır, Roma ve Yunan medeniyetlerinde görülen gök cisimlerine tapınma geleneğinde ay tanrısı / tanrıçası da hilâl şeklinde tasvir edilirdi (Gray, s. 98-99).
Eski Ortadoğu’da hilâl sadece Mezopotamya’da değil çok geniş bir alanda sembol olarak kullanılmıştır. Mısır’da Thot ay tanrısı, isis ay tanrıçası idi ve başlarında hilâlle kuşatılmış kurs bulunan bir başlıkla tasvir edilirlerdi. iran’da da hilâl sembolünün önemli bir yeri vardı. Düalist Zerdüştî tasavvuruna göre tanrı Hürmüz’ün iki gözünden biri ay, diğeri güneşti. I ve II. Darius (Dara) gibi bazı Ahamenî hükümdarlarına ve hânedanlarına ait paralarda hükümdar tasvirlerinde tacın üzerinde bir hilâl yer almaktadır (A Survey of Persian Art, VII, 126, 127). Sâsânî paralarının çoğunda da hilâl bulunmaktadır ve bunların bir kısmı yıldızlıdır (a.g.e., VII, 251-252).
Mezopotamyalılar, eski Hintliler ve Amerika kıtası yerlilerinden Mayalar ayın evrelerini takvim ve tarih belirlemede kullanmışlardır; Eski Ahid ve Kur’an’a göre de ay için menziller yaratılmasının hikmeti budur. Mezmurlarda ayın tarih belirlemedeki önemine işaret edilir (104/19). Yahudiler için ayın ilk günüyle bedir günü bayramdı. Bununla birlikte yahudiler hilâli bir sembol olarak kullanmamışlardır.
HiLÂL MUTLULUK, SEViNÇ VE DiRiLiŞiN SEMBOLÜDÜR
Kur’an’da, “Sana hilâllerden sorarlar. De ki: Onlar insanlar için vakit ölçüleridir …” (el-Bakara 2/189) buyurulur. Ayrıca yılların sayısı ve hesabının bilinmesi için aya menziller tayin edildiği (Yûnus 10/5), onun eğri hurma dalı haline gelinceye kadar inceldiği ve bir yörüngede döndüğü (Yâsîn 36/39-40) belirtilir. Hadislerde hilâl daha çok oruç ve hac zamanının tesbitiyle ilgili olarak geçmektedir (bk. Wensinck, el-MuǾcem, “hilâl” md.). Hilâl Allah’ın varlığının ve kudretinin delillerinden biri sayılır. Birçok âyette ayın insanların hizmetine sunulduğu belirtilir, ayrıca birkaç yerde onun üzerine yemin edilir (bk. M. F. Abdülbâkī, MuǾcem, “ķmr” md.; ayrıca bk. AY).
Geçmiş kültürlerde farklı bir anlam taşısa da âyet ve hadislerde anlatılan özellikleri sebebiyle hilâlin müslümanlar tarafından mutluluk, sevinç ve dirilişin sembolü olarak kullanılmasında bir sakınca görülmemiş olmalıdır. ibn Hacer el-Askalânî’nin ibn Yûnus’tan naklettiği rivayete göre Hz. Peygamber, kabilesinin elçisi sıfatıyla Medine’ye gelen Sa‘d b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî’ye kavmine götürmesi için üzerinde hilâl bulunan siyah bir bayrak vermiştir (el-iśâbe, II, 32). Ayyıldız motifinin Hz. Meryem ve Îsâ’yı sembolize ettiği, önceleri iskenderiye’nin, daha sonra da istanbul’un sembolü olduğu ve Türkler’le müslümanlara Bizans’tan geçtiği ileri sürülmüşse de Abdülhay el-Kettânî yukarıda zikredilen rivayetin bu son iddiayı geçersiz kıldığını belirtmektedir (et-Terâtîbü’l-idâriyye, II, 80). Emevîler’in ayyıldız motifli Sâsânî paralarını kullanmalarında bunun bir payı olsa gerektir.
iSLAM DÜNYASINDA HiLÂLiN KULLANILMASI
Hilâl motifinin bir sembol olarak VII. yüzyıldan itibaren islâm dünyasında kullanıldığı görülmektedir. Emevîler döneminde Bîşâpûr’da basılan paralar Muâviye, Haccâc ve daha sonra Taberistan Valisi Ömer b. Alâ tarafından kompozisyonları değiştirilmeden ayyıldızlar arasına besmele, kelime-i tevhid veya bazı âyetler eklenerek yeniden darbedildi (Tözen, I, 3, lv. 1-36). Abbâsîler döneminde kendini bağımsız sayan devletler tarafından kesilen sikkeler arasında da hilâl motifi taşıyanlar vardı. Bunlardan X ve XI. yüzyıllara ait Karahanlı sikkelerinde bulunan hilâl motifi içine “lillâh”, “adl”, “ilig” (hükümdar) gibi bazı ibareler yazılmıştı (Esin, I, 355-356).
Musul Zengî Hükümdarı Nâsırüddin Mahmud’un bakır dirhemlerinin bir yüzünde hilâl ortasında taç giymiş hükümdar kompozisyonu bulunmaktaydı (Treasures of Islam, s. 529). Daha sonra Büyük Selçuklular, Hârizmşahlar ve Anadolu Selçukluları’nca benimsendiği anlaşılan hilâl ilhanlı paralarında da yer almıştır. Mîrhând, Gazneli Hükümdarı Sebük Tegin’in hilâli ordusunda bir sembol olarak kullandığını belirtmektedir (Ravżatü’ś-śafâ, IV, 26).
ALTIN HiLÂLLER TAŞIYAN ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARI
XI. yüzyılda Roma-Cermen imparatoru IV. Heinrich ile Papa VII. Gregorius arasında çıkan anlaşmazlıkta papanın krala karşı 1082’de gönderdiği orduda, göğüslerinde altından yapılmış hilâller taşıyan Sicilyalı müslüman askerler de vardı (Yakup Artin Paşa, I/3, s. 39). Fâtımîler’den kalan hilâl biçimi kolyelerle Haçlı seferlerini konu alan minyatürlerdeki müslümanların kalkanlarında görülen aynı tarz motifler bu bilgiyi doğrulamaktadır.
II. Baudouin’in Haçlılar’a bağışladığı ve Dâviyye (Templier, Templar) şövalyelerinin kiliseye çevirdikleri Kubbetü’s-sahre’nin kubbesine altın bir haç yerleştirilmiş (iA, VI, 945), Selâhaddîn-i Eyyûbî Kudüs’ü Haçlılar’dan geri aldığı zaman (583/1187) bu haçı indirip yerine uçları birbirine yakın hilâl şeklinde bir alem koydurmuştu (a.g.e., VI, 960). Bu olaydan çok önce Alparslan 1064’te Ani’yi fethedince camiye çevrilen katedralin kubbesindeki büyük haç indirilip (Urfalı Mateos Vekayinâmesi, s. 121) yerine daha sonra Ahlat’tan getirilen büyük bir hilâl konulmuş (Vardabet, I, 195), ancak Gürcüler’in 1124’te şehri geri alması üzerine alem yine haça çevrilmiştir (Turan, s. 6-7).
Anadolu’daki Türk-islâm mimarisinde hilâlin karmaşık kompozisyonlar içinde yer aldığı görülür. Meselâ Divriği Ulucamii’ndeki çift başlı kartal kabartmasının iki yanında ve kuyruk başlangıcında olmak üzere üç hilâl bulunmaktadır. Konya ince Minareli Medrese’de taçkapının iki tarafına simetrik biçimde yerleştirilen bitki (muhtemelen hayat ağacı) motifinin sap kısımlarına bir halkanın perspektif görünümü şeklinde birer hilâl resmedilmiştir. Erzurum Çifte Minareli Medrese’de de simetrik ejderha, hayat ağacı ve üstte çift başlı kartal kompozisyonunda bitki motifinin sap kısmını halka şeklinde bir hilâl sarmakta, iki yanda yer alan motiflerin alt kısımlarına yerleştirilenlerle bu sayı üçe tamamlanmaktadır.
Hilâl şeklindeki bina alemleri en çok Osmanlılar döneminde kullanılmıştır. Bu da bütün islâm ve Türk-islâm devletlerinin kültürel mirasçısı olan ve çok geniş bir alana yayılan Osmanlı Devleti’nin hilâl sembolünü cihanşümul hale getirmesiyle açıklanabilir.
XIV. yüzyılın ortalarında yapılan resimli dünya haritasında Kuzey Afrika bölgesinde tek hilâlli, buna karşılık Orta ve Güney Asya ile Uzakdoğu’da üç hilâlli bayrakların yaygın olması dikkat çekmekte, XV. yüzyılda Francesco de Cesanis’in yaptığı Adriyatik çevresiyle ilgili bir haritada ise tek hilâlli bayrakların yanı sıra çift hilâlli bayraklar da görülmektedir (XIV-XVIII. Yüzyıl Portalan ve Deniz Haritaları, s. 42-43). Giorgio Sideri diye anılan Callapoda da Candia’ya ait 1561 tarihli Avrupa ve Kuzey Afrika haritasında, Osmanlılar’ın hâkim olduğu bölgeler kırmızı zemin üstüne sarı veya sarı zemin üstüne siyah birer hilâl ve aynı renklerde köşelere yerleştirilmiş birer puan (Osmanlı sancaklarında bulunan yuvarlak köşe kitâbelerinin stilize edilmiş şekli) motifli bayraklarla gösterilmiştir (a.g.e., s. 84-85).
ENDÜLÜS, MEMLÜK VE OSMANLI SANCAĞINDA HiLÂL VARDI
Daha önce Endülüs müslümanlarının ve Memlükler’in sancaklarında da yer alan hilâl Osmanlı sancaklarında zülfikarla birlikte temel motifti. Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan (envanter nr. 1/824) Yavuz Sultan Selim dönemine ait bir sancakta ortadaki zülfikar motifinin iki yanına ilk ikisi içinde fetih âyeti, diğerleri içinde aynalı yazı tarzında kelime-i tevhid yazılmış olan altı hilâl yer almaktadır. Zülfikarın kabzası ucuna bir, sancağın uç kısmındaki üçgen parçayı ayıran banda ise on adet hilâl motifi yerleştirilmiştir. Büyük hilâllerin ilk ikisi ortasında “Yâ Muhammed” (s.a.v.) ibaresi, diğerlerinde çok şualı yıldızlar yer alır. Küçük hilâller içindeki yıldızlar ise altı şualıdır.
1683 Viyana bozgunu sırasında orada terkedilen sancaklar, içinde kelime-i tevhid yazılı büyük boy hilâl ve Süleyman mührü motifleriyle süslü olup çok şualı yıldızların şuaları arasına da ayrıca hilâller yerleştirilmiştir (Çygulski, s. 37-50, rs. 9). istanbul Deniz Müzesi’nde yer alan (envanter nr. 682) 14 m. uzunluğunda, 5 m. eninde ve 56,5 kg. ağırlığındaki sancakta da benzer tarzda çok sayıda hilâl motifi vardır. Sancak III. Mustafa için Bağdat’ta dokunmuştu (Atasoy, s. 42-43). Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan II. Süleyman ve Sultan ibrâhim gibi bazı padişahlara ait merasim kaftanlarında ve bunların kullandığı bazı sırmalı eşyada iç içe büyük boy hilâllerle küçük çintemani desenleri yer almaktadır (envanter nr. 13/486, 13/514, 13/1891, 31/48, 31/71). Aynı müzede XVI. yüzyıla ait ahşap tahtta da siyah zemin üzerine kakma fildişi çintemani motifleri işlenmiştir (envanter nr. 2/2879).
HiLÂLiN BATI KÜLTÜRÜNE ETKiSi
Haçlı seferlerinden ve Osmanlılar’la ilişkilerinden sonra Doğu hayranlığının Batı kültüründe açık bir şekilde görülen yansımaları içinde hilâl motifi de yer almaktadır. 1509-1513 yıllarına ait bir grup Fransız dokuması üzerindeki tasvirler bunlardandır. Altı duvar örtüsünden oluşan ve “Lady with the Unicorn” adıyla tanınan dokumalarda beş duyu anlatılır. Kırmızı zemin üzerinde lâcivert kuşaklara üçer beyaz hilâl motifi yerleştirilmiş olan ve halen Paris’te Cluny Museum’da muhafaza edilen dokumalarda bayrak direkleri de hilâllerle süslenmiştir (Clark, lv. 8; Mitchell, s. 218, lv. 5).
XVI. yüzyıl ortalarında Batı’da yapılan Kanûnî Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan gravürlerinde de hilâl motifine çokça yer verilmiştir. Bunlardan birinde padişahın resminin yanına üç hilâlli bir arma yerleştirilmiştir. Hürrem Sultan’ın giydiği elbise de hilâl motifleriyle süslüdür (Ward, s. 17, 51). Bir diğerinde padişah cuma namazına giderken elinde hilâl alemli bir âsa taşır (a.g.e., s. 50). Bir başka minyatürde ise Süleymaniye Camii’nin göründüğü bir kapının önünde ayakta duran padişahın arkasındaki kapıda başı hilâllerle süslü bir fil tasvir edilmiştir. Sancakta ve kapı üzerinde de hilâl bulunur (a.g.e., s. 48).
III. Selim ordu ve donanmada yıldızlı hilâli amblem olarak kullandı; onun mühr-i hümâyununun üst kısmında hilâl ve altı köşeli yıldız yer almaktadır (Kütükoğlu, s. 86; Özdemir, s. 77, 79). II. Mahmud döneminde beratlarda bile ayyıldız motifi kullanılmıştır. Nitekim böyle bir beratta tuğranın üzerinde arma ve onun üzerinde de en üstte birbirine dönük iki hilâl arasında on dört köşeli bir yıldız bulunmaktadır. Ayrıca armanın her iki yanında ve tepesinde birer ayyıldız mevcuttur (Özdemir, s. 82). 1835’te Osmanlı elçisi olarak Paris’e gönderilen Mustafa Reşid Paşa’nın mühründe hilâl içinde beş şualı yıldız görülmektedir (Kütükoğlu, s. 90).
BATI’DA HRiSTiYANLIĞIN SEMBOLÜ HAÇ, DOĞU’DA iSLAM’IN SEMBOLÜ HiLÂL OLDU
Günümüzde hıristiyan dünyasının Kızılhaç’ına mukabil kurulan Kızılay (Hilâl-i Ahmer), içki ve uyuşturucularla mücadele etme amacını güden Yeşilay (Hilâl-i Ahdar) gibi müesseselerin sembolü olarak kullanılan hilâl bazan tek, bazan da bir veya birkaç yıldızla birlikte Azerbaycan, Cezayir, Kamerun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Malezya, Moritanya, Pakistan, Singapur, Tunus, Türkmenistan gibi islâm ülkelerinin bayrak motiflerini meydana getirmektedir.
Hilâl XI. yüzyıldan itibaren Doğu’da ve Batı’da Hıristiyanlığın sembolü olan haça karşı islâmiyet’in sembolü olarak kullanılmış ve bu durum özellikle istanbul’un fethinden sonra giderek yaygınlaşmıştır (Yakup Artin Paşa, I/3, s. 39, 49). Hilâlin ibadet takvimindeki rolü, Kur’ân-ı Kerîm ve hadislerde Allah’ın âyetlerinden biri şeklinde gösterilmesi ve ona yemin edilmesi, ayrıca Hz. Peygamber’in Sa‘d b. Mâlik b. Ubeysır el-Ezdî’ye üzerinde hilâl bulunan bir sancak vermesi sebebiyle müslümanlar tarafından islâm’ın sembolü kabul edildiği söylenebilir.
Buna "high critisisim diyorlar.
içiğini çücüğü boku çıkarana kadar her yönden eleştirme.
Müslümanlar alışkın değil. Batıda tam 150 yıldır bak tam 150 yıldïr yapılıyor bu... Hala da öyle artık yapanlar yapmayı bırakıp espri yapıp kafa bulur hale geldi çok light bir şekilde.
Alışın bence. Şunun benzeri benim inancım için belki 700 tane sav ve görüş var.
Okurken de sövmüyorum... Akla yatkın ve ilginçse bakıyorum bile kendim.