Yunan ve Latin filozoflarının kitaplarının aslı üzerinde üç sene titizlikle incelemeler yaptı. Bu incelemeleri esnasında ve neticesinde felsefecilerin maksatlarını açıklayan “Mekâsid-ül-felâsife” kitabı ile felsefecilerin görüşlerini reddeden “Tehâfüt-ül-felâsife” kitabını yazdı. Avrupalı filozoflar, o asırda dünyânın tepsi gibi düz olduğunu iddia ederek, ilimlerini ve felsefelerini böyle yanlış bilgiler üstüne kurarken, imâm-ı Gazâlî dünyanın yuvarlak olduğunu delîller ile isbât ediyor ve diğer fen ilimlerinde de Avrupalıların bilmedikleri doğru bilgileri kitaplarında yazıyordu.
imâm-ı Gazâlî felsefecilerle ilgili bu çalışmalarını “El-Münkızü aniddalâl” kitabında şöyle anlatmaktadır:
“işte şimdi filozofların ilimlerinin hikâyesini dinle: Onları birkaç sınıf, ilimlerini de birkaç kısım hâlinde gördüm. Onlara, çokluklarına ve eskileri ile yenileri arasında doğruya yakınlık ve uzaklık farkına rağmen, küfür ve ilhad damgasını vurmak lâzımdır. Filozoflar fırkalarının çokluğuna ve çeşitliliğine rağmen, dehriyyûn, tabiiyyûn ve ilahiyyûn olmak üzere üç kısma ayrılırlar. Dehriyyûn sınıfı eski filozoflardan bir zümredir. Yaratıcının varlığını inkar etmişlerdir ki, bunlar zındıktır. Tabiiyyûn; bunlar da âhırete inanmadılar. Cenneti, Cehennemi, kıyâmeti ve hesabı inkâr ettiler. Bunlar da zındıktırlar. Üçüncü sınıf olan ilâhiyyûn, daha sonra gelen filozoflardır. Bunlar ilk iki sınıfı red etmişlerse de, kendileri de bid’atten ve küfürden sıyrılamamışlardır.” (Üçüncü kısımdan olan bu filozoflar, kendilerinden önce gelenlerin yanlışlarını açık seçik göstermek ve bir yaratıcının olduğunu söylemekle beraber peygamberlere inanmadıkları için küfürde kalmışlardır. Çünkü küfürden kurtulmak için peygamberlere ve onların bildirdiklerine inanmak da şarttır.” imâm-ı Gazâlî’nin, felsefecilerin görüşlerini çürütmek ve i’tikâdlarına, felsefe karıştıran, sapık fırkalara cevap vermek için yaptığı bu çalışmasını işiten bir takım kimseler, onu felsefeci zannetmişlerdir. Bunun sebebi, felsefe ile tefekkür arasındaki mühim farkı bilmemek olabilir. Felsefeciler aklı rehber edinmişlerdir. Mütefekkirler ise aklı kullanmakla beraber, akla da rehber olarak peygamberleri ve onların bildirdiği îmânı almışlardır. Göz için ışık ne ise, akıl için iman da odur. Işık olmayınca göz göremediği gibi, imân olmayınca akıl da doğru yolda yürüyemez.
imâm-ı Gazâlî, filozof değil müctehiddir. Zâten islâmiyette felsefe ve filozof olamaz. islâm âlimi olur. islâm dininde, felsefenin üstünde islâm ilimleri, filozofun üstünde de islâm âlimleri vardır.
muglim ü zani yanında başka irfandur sikiş
ibnenün ise hele derdine dermandur sikiş
gönlü eglenür gişinün ansuz olur bi-huzur
yaraşur ger dirlerse rahat-ı candur sikiş
irmek olmaz ana hiçbir kimse istihkak ile
aşıka maşukdan lutf ile ihsandur sikiş
sim ü zer ne nesnedür ki ola anun kıymeti
nakd-i cane satılursa dahi erzandur sikiş
öyle bir göt virdi ki kim ol hiz vakt-i neş'ede
sik taşak sermest olup el'an hayrandur sikiş
yok yire am yoklama var calk idüben fariğ ol
iy gazali bu sik ile sana bühtandur sikiş.
Gereksiz ve boş iddiadır. ibn Haldun'da tıpkı Gazali gibi felsefenin vahye ait konulara bulaşmasını engellemiştir.
Bir diğer konu Gazali Eşari kelamının içine akli ve mantıki ilimleri entegre etmeye çabalamıştır. Ondan önce Eşari kelamı sadece mezheplerle ilgili konularla meşgulken ondan sonra cebirden tut astronomiye kadar birçok konuyu içinde bulundurmuştur.
Tabii bu durum Gazali kelamını sistemleştiren Fahreddin Razi sayesinde olmuştur. Daha sonra bu kelam ekolünden Ali Kuşçu gibi adamlar çıkmıştır.
Bir diğer yanılgı Osmanlı bilimde ilerlemedi yanılgısı. Halbuki 16. Yüzyıl sonuna kadar doğuyla batı arasında bilimde en ileri olan devlet Osmanlı'ydı. Rönesans hareketi olurken Osmanlı zaten çok daha öndeydi batıdan. Mimari'den tut askeri teknolojiler(top vs.)e kadar öndeydi.
Tabi 17. Yüzyılda Batı çok gelişmeye başladı. Doğuda gerilemeye başladı.
Ama bunuda sadece Osmanlı'nın düşüncesine yıkmak oryantalizmden başka bişey değildir...
Çünkü bilim ve teknik için zenginlik ve düzgün iktisat gerekir. Osmanlı merkantalist ve sonradan kapitalizme evrilen canavar devletlerle zaten yarışamazdı.
Nedense hiçbir zaman imam gazalinin ağzından doğrulanamayan ve doğrulanamayacak olan iddia.
~ikinci musîbet, islâm dîninde samîmî olan kimseler sebebiyle doğmuşdur. Bunlar, felsefecilere âid bütün ilmleri red etmeyi dîne hizmet saydılar. Böylece, onların bütün ilmlerini red edip, câhil olduklarını iddiâ etdiler. Hattâ onların güneş ve ay tutulması ile alâkalı sözlerini kabûl etmediler.Bu
iddiâların dîne muhâlif olduğunu söylediler. Câhillere yakışan bu iddiâları, güneşin ve ayın tutulmasını kesin delîllerle bilen kimse işitince, kendi delîlinde şüpheye düşmez. Fekat islâm dîninin katî delîlleri tanımadığını, câhillik üzerine kurulduğunu zan eder ve felsefeye karşı sevgisi artar. islâmiyyetden yüz çevirir. Bu ilmleri red etmekle, islâmiyyete hizmet yaptıklarını zan edenlerin, din aleyhinde işledikleri cinâyet çok büyükdür. islâmiyyetde bu ilmler hakkında müsbet ve menfî bir şey bildirilmemişdir. Bu ilmlerde de dînî meselelere dokunacak birşey yoktur.~
Islamı bilimden, akletmekten alıkoydugu için gazali islama zarar vermiştir. Aslında islama zarar gelmez çünkü allahın kanunları (bazı) sabittir. Müslüman sayısında azalma olmuştur. Hatta günümüzde birçok müşrik kendini müslüman sayıyor.