10 yıl önce adını pek az kişinin bildiği bugün ise pek çokları tarafından şehid, pek çokları için ise vatan haini olarak kabul edilen hoca.
Şahsen tam olarak ne vatan haini olduğuna ne de şehid olduğuna inanıyorum.
O dönem şartlarında biz olsak belki biz de yedi düvele karşı duran kuvayi milliye ordularına ve Mustafa Kemal güçlerine itibar etmeyecektik. Ülke yanmış yıkılmış. Balkan savaşları'ndan perişan halde dönmüşüz, 1. dünya Savaşı'nda yenilmişiz. 10-15 yıl önce var olan sınırlarımızın yarısında bile değiliz. Bu durumda bir ulusun küllerinden doğacağına kim inanır ki? O da inanmamış işte.
Mevcut durum içinde sığınabileceği ve mevcut felaketi en hafif şekilde atlatabileceği bir çözüme inanmış, ona sığınmış.
Neydi onlar?
ingiliz Mandasını savunan ingiliz Muhipler Cemiyeti'nin bir üyesi olmuş. Teali-i islam Cemiyeti'nin de başkanıdır.
Bu alanda yalnız da değildir. O zamanın pek çok aydını da herhangi bir manda altına girerek tamamen yok olmaktan kurtulacağına inanıyorlardı.
Ama olmadı işte... iskilipli Atıf Hoca'nın başkanı olduğu cemiyetçe hazırlanan ve Yunan uçakları tarafından Anadolu'ya atılarak dağıtılan Milli Mücadele karşıtı fetvası sebebiyle yargılanmıştır. Yani şapka takmadığı için asıldı iddiası uydurmadır ve asıl kimliği gizlenmek istenmektedir. Şapkayla ilgili "frenk mukallitliği ve Şapka" adlı eseri yüzünden sadece sorgulanmıştır. Bunda da asıl amaç son dönemlerde artan Mustafa Kemal düşmanlığını körüklemektir.
Şimdi dişinizle tırnağınızla varolma savaşı verdiğinizi düşünün. Öyle ki herşey bitti denilen anda sıyırmışsınız ve ölümle yaşam arasındaki savaşta ayakta kalmışsınız. Ama öyle bitkin çıkmışsınız ki bu zaferden ayakta sallanıyorsunuz resmen. Bu durumda karşınızdaki her muhalefeti ezmek, yok etmek zorundasınız ki bu kıvılcımlar bir yangına dönüşmesin. Bu sebeple de asılmıştır.
Ha şimdi olsa ne olurdu... Hiç bir şey olmazdı. Apo'yu bile devlet başkanı gibi ağırlayan, teröristlerle kucaklaşan vekillerin dokunulmazlığını bile kaldıramayan adalet sistemimize göre ona sıra gelinceye kadar çok insan asılırdı.
Dönem koşulları çok farklıydı ne var ki...
Bu durumda 500 yıl önce kendi çocuklarını boğduran, 3 yaşındaki torunlarını bile katleden Kanuni'nin yaptıklarını o dönemin koşullarında devletin bekası için yaptı diye savunan zihniyetin neden bunu da aynı kefeye koymayıp samimiyetsizlik gösterdiğini anlamak zor değil...
Ama en azından Mustafa Kemal ve cumhuriyet düşmanlıkları konusunda dürüst olmalarını beklemek hakkımız.
iskilipli Atıf Hoca'ya leş demek,hakaret etmek doğru değil. O da bir davaya inandı. Ama gelişen sonuçlarla bulunduğu yer yanlış tarafta yer aldı.
iddia'da ganyanı düşük ve kazanma ihtimali yüksek olan tarafa oynadı, mantıklı davrandı.
Ama Kurtuluş Savaşı'nda çok mantıksız ve olağanüstü,olmaz denilen şeyler oldu ve bugün biz olduk.
Her ne olursa olsun onun savunduğu sistem kazansaydı bugün çok farklı bir yerde olurduk.
iskilipli Atıf Hoca'yı yere göğe sığdıramamak da doğru değil ve bu düşüncede olanlar bunun temelinin kaç yaşında olduğunu kendi içlerinde sorgulayarak mantık üretebilirler.
Bu yürüttükleri mantıkla memleketi Çorum'da eski adı "Cumhuriyet" olan parkın neden adının iskilipli Atıf Hoca parkıolarak değiştirildiğini, Çorum Devlet Hastanesi'nin adının neden iskilipli Atıf Hoca Devlet Hastanesiolarak değiştirildiğini hepimize izah edebilirler.
Ama aynı itibarın neden yobaz dinciler tarafından başı kesilerek öldürülen Mustafa Fehmi Kubilay'a da reva görülmediğini düşünmeliler. Onun adının da bir parka, bir hastaneye, bir üniversiteye, bir baraja verilmemesinin nedenini belki o zaman anlarlar. Nakış gibi işlenerek ad ad, adım adım kendi yakın geçmişimize, cumhuriyete ve Mustafa Kemal'e düşman edilmek istendiklerini anlarlar. Her devrim ilk başta kendi çocuklarını katleder. Ama orada biter. Küba'da devrim oldu ve orada yabancı hakimiyetini isteyenler onca yoksulluk ve yokluk çekilmesine rağmen hala vatan haini görülmekte. Bugünse pek çoğu şeyi borçlu olduğumuz kimseler hızla itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bunun için 80 yıl önce öldürülmüş kimseler dahi çekinmeden kullanılıyor.
"iskilipli Mehmet Atıf Hoca'nın başında olduğu Teali islam Cemiyeti'nin 1920'de uçaklardan attırarak dağıttığı bildiri şöyledir:
"Yunan ordusu halifenin ordusu sayılır. Hiç de zararlı bir topluluk değildir. Asıl kafası koparılacak mahlûkat Ankara'dadır."
iskilipli, Teali islam Cemiyeti Reis-i Evveli olarak yayınladığı bildiride aynen şunları söylemiştir:
"Mustafa Kemal ve Kuvvayı Milliye maskaraları Yunan askerlerinin önünden kaçıyor. Bu eşkıyaları ve asileri en kısa zamanda bertaraf etmek hepimize farzdır. Siz bu zalimlerin cinayetlerine daha ne kadar göz yumacaksınız?".
iskilipli Atıf Hoca: "Yeni harfleri kullananlar cehennemde yanacak", "Şapka giymek küfürdür, dinsizliktir" diyerek halkı devrimlere karşı kışkırtmıştır. Devrim karşıtlığından ve işgal güçleriyle işbirliği yaptığı için yargılanmıştır. Ancak iskilipli sanıldığı gibi şapka devrimine karşı duruşu yüzünden değil, işgal kuvvetlerine destek veren ve halkı Kuvayı Milliye'ye karşı kışkırtan bildiriler yayınladığı için idam edilmiştir.
ANKARA iSTiKLAL MAHKEMESi ZABITLARI 1926,
I. Celse (3 ŞUBAT 1926 ÇARŞAMBA)
"Mahkeme heyeti; Reis: Kel Ali Çetinkaya (Afyon Mebusu), Savcı: Necip Ali Küçüka (Denizli Mebusu), Azalar: Kılıç Ali ve Reşid Gâlib (Antep ve Aydın Mebusları)
"..milli mücadelenin en buhranlı zamanında Anadolu içlerine doğru uzanmış işgal ordusuna mukavemet edilmemesi hususunda başkanlığını yaptığı Teali islam Cemiyeti adına düzenlediği beyannameleri sonradan aldığı çeşitli inkar tertiplerine rağmen yunan tayyareleri ile istiklali ve hayat hakkı için mücadele eden Anadolu köylerine attırdığı ve yeniliğe ve cumhuriyete daimi bir düşman vaziyeti almış olan adı geçen kişinin son isyan hadisesi ile maddeten ve manen alakadar bulunduğu bir çok delil ile anlaşıldığını ve ortaya çıktığı; Bu hususla ilgili muhtelif raporlarından anlaşılmakla, hareketlerinin karşılığı olan Kanun-ı Ceza-yi Umumi'nin 45. Maddesinin 'her biri cürmün husûlü maksadıyla ef'alimiz buradan beri ya birkaçını icra eylerse zikredilen şahıslara hemfiil denilir ve cümlesi fail-i müstakil gibi mücâzât olunur." Diyen muharrer fırkası dolayısıyla adı geçen kanunun 55. Maddesinin TC'nin teşkilat-ı esasiye kanununu tamamen veya kısmen tağyir veya ifa-yı vazifeden men'ine cebren teşebbüs edenler idam olunur' diyen muharrer fırkası mûcebince iskilipli Hoca Atıf efendinin salben idamlarına oy birliği ile karar verildi."
iskipli atıf hoca, kuvayı milliyecidir. bediüzzaman said nursi gibi o da milli mücadeleyi destekleyenlerdendi. cemiyet-i müderrisin, islam teali cemiyetine dönüştüğünde said nursi cemiyetten ayrılırken, mustafa sabri efendi ile iskipli atıf hoca cemiyette kalmaya devam ettiler. iskipli atıf hocanın cemiyette kalma sebebi, islam teali cemiyetini yeniden siyasi çizgiden islamî yöne çevirebileceğini düşünmesiydi.
iskipli atıf hoca 'vatan hainliği' yüzünden asıldı demek, palavranın daniskasıdır. iskipli atıf hocanın kuvayı milliyeci ruhu, bu palavracıların suratına tükürmektedir.
şimdiki aklı 25 karış havada kemalistler sanıyor ki, iskipli atıf hoca şapkaya muhalefetten öldürülmedi, vatan hainliğinden öldürüldü. üstelik bu şapka kanununa geçiş de sert olmalıydı ki, vatan bu yeniliği benimsesin. yani şapkadan öldürülmedi. sizin 'sert önlemler gerekliydi' dediğiniz 1930'lardan seneler sonraki gazete başlıklarına bakalım mı? bak bu attıklarım atatürk ebedi hayata intikal ettikten, ebesine çaktığımın şapkasını millete zorla kabul ettirmek için kan dökdükten, işine gelmeyen herkesi hain ilan ettikten çok sonra, 1960'lı yıllarda.
bak bu da şapka hakkında. başlığı söyleyeyim mi: ''şapka giymesini beceremeyen ihtiyar tevkif edildi!'' tevkif ne demek, tutuklandı. inanmayan varsa burada, 1960'larda atatürk'ün mirası: https://galeri.uludagsozluk.com/r/418732/+
bere ve takke giyenleri de affetmediler. bereden kastedildiğini tam anlamadım, sanıyorum kışın giyilen bere değildir. onu da yasaklamış olamaz herhalde. aha da burada: https://galeri.uludagsozluk.com/r/418736/+
'şapkaya muhalefet' nelere yol açıyor gördünüz mü? vatan hainiymiş. hain babandır. seni dünyaya getirmekle dünyaya ihanet etmiş anasını satayım.
iskipli atıf suçsuzdu. savcı 15 sene hapis istemişti, ancak hakim ''seni buraya gönderen iradenin takdiri budur'' diyerekten kendisini idama mahkum etti. iskipli risalesinde şapkayı değil, bu hareketin menfi yönlerini eleştiriyor, her daim batı taklitçiliğinin ülkeyi karışıklığa sokacağını ifade ediyordu. sonu da ölüm oldu.
biz o günleri asla unutmadık. sizse her daim bizlerin uyuyacağımızı sandınız. bu ülke asla o günlere dönmeyecek. döndürmeyeceğiz, bu böyle biline...
peşinen edit: eksiler, tarihi gerçekleri değiştirme maharetine sahip değil. öyle olsa idi, benim yazdığım atatürk aleyhinde olan her yazı, gerçeklikten silinmiş olurdu.
defalarca açıkladık, dedik ki islam teali cemiyetinin başkanı olan iskipli atıf hoca, mustafa sabri efendinin hazırladığı fetva metnine mühür vurmamış, şiddetle karşı çıkmıştı, bunun üzerine 'mühürsüz olarak' olarak yunanlılar tarafından anadoluya atılmıştı. o fetvanın nasıl verildiğini de insanlar kadir mısıroğlu'nun 'sarıklı mücahidler'inde okuyabilirler.
ama onlar okumaz, aydın geçinen ve hiçbir şeyi okumayan, kafasına kazıtılmış resmi tarih nedeniyle herkese hain damgası vurmaktan çekinmeyenlerdir onlar.
iskilipli Atıf Hoca mustafa kemal ve silah arkadaşlarının idamına dair fetvayı imzalamadı diyenler, atıf hoca'nın ingiliz Muhipler Cemiyeti kurucu azası ve damat ferit paşa'nın kadrolu şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi ile nasıl birlikte olup da Teali islam Cemiyetini kurduğunu da açıklayıversinler elleri değmişken.
bütün pampaların ingiliz mandası peşinde, kuvayi milliye karşıtı ve sen de onlarla ortak milli mücadele karşıtı oluşumlar içindesin ama aynı zamanda milli mücadele yandaşısın. iyi kafa yapmışsınız.
(bkz: ne içtiysen aynısından istiyorum)
vatanperver din alimi.. istiklal mahkemeleri tarafından hukuk cinayeti işlenerek asılmıştır..
kendisine karşı vatan haini gibi ifadelerle iftira atıyorlar.. bunlara önem vermiyorum.. adam olan sözüne kıymet verilir, adam olmayanın her sözü bir sokak köpeğin havlamasından farklı değil..
fakat bende müthiş bir azim oluşturuyor bu arkadaşlar.. hepsinin hesabını sormak için.. bu sözleri yüzünden bunların zihniyetine karşı müthiş bir öfke kaplıyor ruhumu.. zulümle asılan insanları başlarına şapka takarak ölülerine bile saygı göstermeyen bu zihniyet demek ki hiç değişmemiş..
hani demiş ya şair;
ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın;
gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın!
bunun muhafazakarlıkla yahut bağnazlıkla hiç alakası yok efendim bu adam sivil itaatsizliğin nadir örneklerinden ve tabiki haksız bir şekilde katledildi.
istiklal mahkemesi başkanı kel ali ile geçen savunma diyalogları aşağıdadır.. yaşasın zalimler için cehennem! kel ali bu dünyadan sefil olarak gitti.. itikadım odur ki ahirette sefil olacak ebediyen..
--spoiler--
iskilipli Âtıf Hoca'nın idâmı hâdisesi son devir tarihimizin en şaşırtıcı ve ibretli vakıalarından biridir. Din ve islâm hukuku ilimleri sahasında büyük bir otorite ve faziletli bir müslüman olan bu zât, Cumhuriyet'in ilânından sonra Türkiye'yi kasıp kavuran ilericilik fırtınasının dalgalarından kendisini koruyamayarak bir sabah ezanı vakti Ankara Hapishanesi'nin önüne kurulan bir darağacında, istiklâl Mahkemesi kararı ile idam edilmişti.
Âtıf Hoca, Akkoyunlu Aşireti beylerinden Mehmet Ali Ağa isimli halis bir Türk'ün oğlu ve imanlı bir Anadolu çocuğu olarak 1292'de dünyaya gelmişti. 1312'de medrese tahsilini bitirerek icazetnâme almış, sonra daha üstün bir ilim derecesine yükselmek için Ruus imtihanını vermiş, 29 yaşında Fâtih Camii'nde ders vermeğe başlamıştı. 1335'te Sultan Abdülhamid'in iradesiyle Medreseler Umum Müdürlüğü'ne tayin edilmiştir. Bütün hayatı boyunca islâm'a, imana, vatan ve millete hizmet etmiş, büyük şöhret ve saygı kazanmış bir ilim adamıydı. Bütün çalışmasını islâmiyetin daha iyi anlaşılması ve yayılmasına haşretmiş ve bu yolda Miratül islâm, islâm Yolu, islâm Çığırı, Dîn-i islâmda men'i Müskirat, Nazar-ı Şeriatte Kuvve-i Beriyye ve Bahriye, Tesettür-ü Şer'î, Muayyenetüt Talebe, Medeniyet-i Şer'iyye, Terakkiyât-i Diniyye ve Frenk Mukallidliği isimli eserler vermiş, ayrıca makaleler yazmış, vâ'zlar irad etmiştir.
1926 senesi sonbaharında bir Cumartesi akşamı iskilipli Atıf Hoca'nın Lâleli'deki evinin kapısı çalındı. Ellerinde hiçbir vesika olmadığı halde kalabalık bir polis kafilesi evi arayacaklarını söyleyerek içeri girdiler. Hoca'nın kütüphanesini didik didik ettiler. Dönüşlerinde Hoca'yı da beraber götürdüler.
Hoca, istanbul Emniyet Müdürlüğü'nde bir iki gün bekletildikten sonra, istiklâl Mahkemesi'ne sevk edilmek üzere Giresun'a gönderildi. Suçunun ne olduğunu bile bilmiyordu. Hâkimlerin önünde öğrendi: 1340 senesinde bastırdığı Frenk Mukallitliği eserinde, Müslümanların şapka giymelerinin caiz olmadığına dair yazmış olduğu satırların hesabını verecekti.
Ancak Hoca, kitabını neşrettiği zaman Şapka Kararnamesi çıkmamıştı ve şapka giyen bir kaç züppe Türk'ü de polis takip etmekteydi. Binaenaleyh, Giresun istiklâl Mahkemesi Atıf Hoca'yı suçsuz bularak, bigünah saymıştı. Hoca buna rağmen serbest bırakılmadı.
Jandarma nezaretinde eziyetli bir yolculuktan, sonra istanbul'a, oradan da meşhur Kel Ali'nin (Ali Çetinkaya) reisi bulunduğu Ankara istiklâl Mahkemesi'ne gönderildi. Anlaşılan Atıf Hoca yükseklerden gelen bir emirle muhakkak cezalandırılmak isteniyordu. O sırada Ankara Hapishanesi'nde kimler yoktu ki. Sözde irticâi faaliyetlerde bulunduğu için tevkif edilen eski meb'uslar, müftüler, mektep müdürleri, hocalar, gazeteciler... Birkaç i-sim verelim: Meşhur âlimlerden Tâhirü'l-Mevlevî, başaçık gezdiği için tevkif edilen eski Maraş meb'usu Hasip Efendi, Tevhidi Efkâr gazetesi muharriri Ömer Rıza (Doğrul). Yeni Kafkasya mecmuası sahibi Seyyid Tahir...
Ankara istiklâl Mahkemesi 26 Ocak 1926 Salı günü Atıf Hoca'nın muhakemesine başladı ve Mahkeme Reisi Kel Ali, mu'tad hüviyet tespitinden sonra Atıf Hoca'ya sordu:
Ne zamandan beri siyasetle meşgul oluyorsunuz?..
Cevap:
Ömrümü ilim ve irfana haşretmiş bir kimseyim. Siyasetle hiçbir zaman meşgul olmadım. Öyle ki, kütüphanemde dahi siyasete ait tek kitap yoktur. Ancak bir defa, siyasete temas eder bir hareketim olmuştur ama, o da vatan kaygusuyladır: Yunanlıların izmir'i işgali üzerine bir beyannâme yazarak i'tilâf Devletleri mümessillerine vermiş ve şen'i tecavüzü protesto etmiştim. Eğer bu hareketim siyasi sayılırsa, yaptığım işte bundan ibarettir. Kurduğum cemiyetler ise, tamamen ilmi cemiyetlerdir. Bunlardan Cemiyet-i Müderris, isminden de anlaşılacağı üzere müderrislerimizin hukukunu müdafaa ve himayeye muhtaç talebe-i ulûme hizmet gayesiyle kurulmuştur, Ben bir ilim adamıyım. Siyasetle meşgul olmadım, olmak niyetinde de değilim.
Siz böyle diyorsunuz ama, siyasetle meşgul olduğunuzu söyleyenler var.
Herkes hakkında çeşitli şeyler söyleyenler daima bulunur. Benim hayatım meydandadır. Siyasetle meşgul olduğumu iddia edenler bunu ispata mecburdurlar. ispata davet edilmelidirler. Aksi halde bedbahların iftiralarına itibar etmek caiz olmaz.
Ve nihayet ma'hud sual:
Frenk Mukallitliği kitabını ne zaman, niçin yazdınız?
O kitabı senelerce evvel yazmıştım. Maksadım sarihti. Mukallitliğin her türlüsü kötüdür. Japonya gibi âleme örnek olabilecek bir şekilde terakki ve medeniyete kavuşmuş milletler de gözümüzün önündedir: Garbın iyi taraflarını, ilmini, fennini, her türlü lüzumlu ve faydalı taraflarını almışlar, fakat milli ananelerini muhafazada da örnek olmuşlardır. Biz de, Garbın birçok şeylerini tetkik edip medeniyet yolunda ilerlemeye mecburuz. Ancak bu işi yaparken, körü körüne ve lüzumsuz yere, onlarda vardır diye mukallitlik, taklitçilik yapmayalım demek istemiştim.
O kitabı bastırmadan evvel kimseye göster diniz mi?...
Elbette... Basılmadan, hattâ matbaaya, verilmeden evvel kopya ettiğim sekiz nüshadan birini istanbul Maarif Müdürlüğü'ne, iki nüshasını da Matbuat Umum Müdürlüğü'ne verdim. Okudular, tetkik ettiler, hattâ: "Hoca Efendi, çok mühim ve lüzumlu bir mevzua temas etmişsiniz. Sa'yiniz meşkûr olsun" diyerek beni tebrik ile usulen eserin neşrine müsaade ettiler..
Frenk Mukallitliği'nin bu şekilde resmî makamların müsaadesiyle basılmış olması, Atıf Hoca'yı mutlaka mahkûm etmek isteyen Mahkeme Reisini şaşırtmıştır!... Kel Ali, bu şaşkınlıkla sorar:
Demek böyle oldu, öyle mi?
Ve kahredici ikinci cevap:
Evet, aynen böyle olmuştur. ilgili makamlardan sorulabilir. Ayrıca, eserin neşri için verilen resmi ruhsat tezkeresi de dâva dosyasında mevcuttur!
Peki, Şapka Kararnamesi'nden sonra bu kitaptan sattınız mı?
Hayır!. Kararnamenin neşrinden sonra bu kitaptan tek nüsha olsun satılmamıştır. Ama, kararnâmenin neşrinden evvel alıp okumuş olanlar elbette vardır.
Bu kitabın zararlı olduğundan bahsediyorlar, ne dersiniz?
Sualiniz dolayısıyla şunu arz edeyim: Frenk Mukallitliği yayınlandığı zaman, Son Telgraf gazetesi kitap ve benim aleyhimde neşriyat yapmıştı. Mahkemeye müracaat ettim. Dâva sonunda mahkeme heyeti, kitabın zararlı olmadığını ekseriyetle kabul ederek gazeteyi yüz lira manevi zarar vermeğe mahkûm etti. Bu karar dahi, dosyada mevcuttur.
Atıf Hoca'nın muhakemesi bu şekilde devam eder ve Mahkeme Reisi, bütün gayretkeşliğine rağmen aradığını bulamaz!. Şahitlerin. diğer sanıkların ve bizzat Atıf Hoca'nın isticvabı şu gerçeği sarahatle ve katiyetle ortaya koymuştur ki: Frenk Mukallitliği adlı dâva mevzuu kitap, Şapka Kanunu'nun kabulünden çok evvel yazılıp yayınlanmış, neşrinden evvel resmî makamlarca tetkik edilip, yayınlanması uygun görülmüş, üstelik bu kitap daha evvel muhtelif dâvalar dolayısıyla mahkemelerce incelenip zararlı olmadığına karar verilmiştir!..
Bütün bunlara rağmen müdde-i umumi Necip Ali, ayağa kalkarak elindeki koca bir tomarı andıran iddianamesini okumaya başladı: "Şapka ve bu yüzden meydana gelen hadiselerin âmilleri olmakla maznun bulunan şahıslardan Babaeski sâbık müftüsü Ali Rıza Hoca'nın idamına, iskilipli Atıf, Süleyman, Fettah, Tahir, Mes'ut, saatçi Süleyman, Erzurumlulardan Osman, Mehmed, Telgraf müdürü Halid, Yusuf Kenan Hoca ve efendilerin de üçer seneden az olmamak üzere hapis ve küreğe konulmalarına, Hasan oğlu Samih, Aras Şirketi Müdürü Cafer ismail. Sabuncuzâde Mustafa ve Zühtü ile Tahirü'l Mevlevî Hocaların nefyîne, Tevhid-i Efkâr muharrirlerinden Ömer Rıza'nın hu dut haricine tardına, Gostuvar'h Hüseyin, Berber Mustafa, Ispartalı Hüseyin ve kardeşi ile kitapçı Mihran ile ihsan Mahfi Efendilerin de beraatlarına karar verilmesini talep ederim."
ATIF Hoca'yı cezalandırmak için mahkemenin elinde hiçbir delil yoktu. Müdde-i umuminin talep ettiği cezanın verileceğine hiç kimse ihtimal vermiyordu. Şubat'ın 3'üncü günü Atıf Hoca ve diğer maznunlar müdafaalarını yapacaklardı. Hapishanede başta Tâhir-ül-Mevlevî olmak üzere arkadaşları Hoca'yı bir müdafaanâme hazırlaması için ısrar ediyorlardı. Bu ısrarlar karşısında, içinden gelmemekle beraber, Âtıf Efendi kısa bir müdafaa yazmıştı. Günahsız, suçsuz olduğu o kadar aşikârdı ki, vicdanları taş gibi katı olanlar bile ona ceza vermeği düşünemezlerdi. Muhakemenin yapılacağı günün sabahı, Tâhir-ül-Mevlevî uyandığı vakit Atıf Hoca'yı kendisinden daha evvel kalkmış gördü. O da ne!.. Hoca müdafaanâmesini yırtmıştı. Bunun sebebini sorar. Tâhir-ül-Mevlevî'ye:
Ben müdafaa yapmaktan vazgeçtim, dedi ve şöyle anlattı:
Bu gece rüyamda Fahri Kâinat Aleyhissalâtüvesselâmı gördüm. Bana: "Âtıf, bize kavuşmak istemiyorsun da müdafaa yazmakla mı uğraşıyorsun?" buyurdu.
Hoca, rüyasında gördüğü bu dünyalara değer iltifat karşısında müdafaayı falan unutmuş, nuranî yüzü ilâhi bir neş'e ve saadetin hâlesiyle aydınlanmıştı. Bütün işlerini Allah'a havale etmişti.
3 Şubat Çarşamba günü şapka hadiseleriyle alâkadar oldukları iddia edilen 44 mâsum ve mazlum vatandaş, katil Kel Ali'nin riyasetindeki kanlı istiklâl Mahkemesi'nin önüne çıktılar. Âtıf Hoca müdafaa sırası kendisine gelince, abus çehreli reise: "Müdafaa yapmağa hacet yok, efendim. Hiçbir günahımız olmadığı zaten tebeyyün etmiştir. Vicdanınızın vereceği karara muhtazırım" dedi.
Diğer müdafaalar yapıldıktan sonra hâkimler heyeti karar için yandaki odaya geçti. Bir saat sonra pür azamet yerlerini işgal ederek hükmü okudular. Hayret!.. Müddeiumuminin 3 sene hapsini istediği iskilipli Atıf Hoca hükmü son derece soğukkanlılıkla karşıladı. Dinleyiciler taş kesilmişlerdi.
O geceyi sabaha kadar, kapatıldığı hücrede Allah'ı zikretmekle geçiren Atıf Hoca, 4 Şubat Perşembe günü şafak sökerken Ankara Hapishanesi'nin önünde kurulan sehpada asılarak öldürülmüştü. Celladın ifadesine göre, rahmetli Hoca, yeryüzündeki son sabah namazını kılıp, başını secdeden kaldırdıktan üç beş dakika sonra, ipe çekilirken etrafına bile bakınmadan sadece Kelime-i Şahadet getirmekle iktifa etmişti.
Âtıf Hoca, şapka hakkındaki risâlesinden dolayı şehit edilmişti. Cesedi darağacında, sabah rüzgârıyla hafif hafif sallanıyordu... Artık fecir sökmüştü. Birden yakındaki câmide, ezan okunmağa başladı. Müezzin; "Allahu Ekber... Eşhedü en lâ ilâhe illallah..." derken. Atıf Efendi'nin soğuk dudakları son defa kıpırdadı ve ezana icabet etti. Orada bulunan bir mü'mîn bu hale şahit oldu. Rahmetullahi aleyh...
faşist kemalist zihniyet tarafından anti-demokratik şekillerde istiklal mahkemelerinde yargılanarak darağacına asılan ve yine vahşice cesedi bir hafta boyunca darağacına asılı ve başına şapka geçirilerek öylece bırakılan, büyük islam mücahidi....
idareler dörttür: dikta, meşrutiyet, cumhuriyet ve hilafet.
Hilafette, halkın oylarıyla [yahut Hazret-i Ebu Bekirin yaptığı gibi tayinle veya Hazret-i Ömer'in yaptığı gibi şura ile] muayyen vasıfları bulunan kişi, devlet başkanı olarak seçilir.
Kendisi vazgeçmedikçe veya ölmedikçe veya azlini gerektirecek bir sebep bulunmadıkça halifenin başkanlığı devam eder. [Oğlunu halife bırakmasını istediklerinde Hazret-i Ömer, (Halifelik ağır bir yüktür. Bir aileden bir kurban yeter. Oğlumun da kurban gitmesine razı olamam) buyurmuştur.]
Hilafette, biatın olması yani oyla seçilmesi cumhuriyete benzer.
Tayin ve azil yönünden meşrutiyete;
Yetki yönünden diktaya benzer.
Başkan, belli bir müddet için seçilmediğinden, Cumhuriyetten bu bakımdan da farklıdır.
''Kısacası islâmiyet, her üç sistemden de farklıdır''
katledilmiş on binlerce insandan sadece birisidir. masum bir müslümandır. onu idam edenler insanları asıyor, öldürüyor, işkence yapıyor sonra bu 'ingiliz ajanı' diyorlar.
"iskilipli atıf hoca vatan haini yea" diyenler deniz gezmiş'in vatan hainliğinden idam edildiğini bilmiyor, işine gelince millete 'vatan haini yea' diyor gelmeyince sağa sola saldırıyor.
kanun çıkmadan 2 yıl önce yazdığı bir kitap yüzünden yargılanmış özür dilemesi halinde 3 yıl hapse mahkum edilmesi yüksek ihtimalken ve duruşmalar devam ederken rüyasında peygamberimizi görmüş ve savunmasını çekmiş bu yüzden de idam edilmiştir. idamdan önce son sözü: asıl dava mahşeri kübrada görülecektir olmuştur.
atıf hoca diyince aklıma reklamcı ali atıf bir geldi. bi ara programı oluyordu bu adamın. idare ederdi yokluktan izleniyordu hani.
iskilip diyince de iskilip çorumun bir ilçesi. fotoğraf için süper bir yer dolu dolu böyle.