"bir baska ulkeye, bir baska denize giderim" dedin
"bundan daha iyi bir baska sehir bulunur elbet.
her cabam kaderin olumsuz yargisiyla karsi karsiya
-bir ceset gibi- gomulu kalbim
aklim daha ne kadar kalacak bu corak ulkede?
yuzumu nereye cevirsem, nereye baksam
kara yikintilarini goruyorum omrumun
bosuna bunca yil tukettigim ulkede."
yeni bir ulke bulamazsin, bir baska deniz bulamazsin.
bu sehir arkandan gelecektir. sen gene ayni sokaklarda
dolasacaksin. ayni mahallede kosacaksin;
ayni evlerde kir dusecek saclarina.
donup dolasip bu sehre geleceksin sonunda. baska
bir sey umma
omrunu nasil tukettiysen burda, bu kosecikte,
oyle tukettin demektir butun yeryuzunu de.
kimdi cesaretimi kıran, üstelik
yeni serüvenlere hazırlarken kendimi
sesimi cılız, rüzgarımı yelkensiz
bulan kimdi, ki şimdi geniş zaman
kipiyle düşürüyor gölgesini anılarıma
ama kimdi adını bir kadına ödünç verip
doruklara çekilen büyülü doruklara
biz "asmin" dedik ona, sevgilim, kadınım,
anamdı belki, ama o çoktandır
üç bin metrenin altına inmiyor artık
içimde bir fil sezgisi, kopup gitmeliyim
dağlara yazmalıyım aşkı ve ayrılıkları
asminli düşler kurmalıyım ya da birisi
karşılık bulmalı canımı yakan sorulara
kim demiyorum kim olursa olsun
boynu kırılan bir oyuncaksam hırçın
bir çocuğun elinde, ki celladım
gözlerimi de oymuştu fırlatıp atarken
yine de özlüyorum onu, niyetçi
tavşanlara dönerken beklediklerim
aynı soruyu sormaktan, minör
ağrılardan yoruldum, gitmeliyim buralardan
içimde buharlaşan cıvayı soluyorum artık
yoruldum yoruldum yoruldum
gereklilik kipinde yaşamaktan...
Sana ağlamamın değerini anlayamadın, kanayacaksın...!
Beni aldın, her şeyimi, tüm sakladıklarımı,
Kutsal bir amaçla sarıldım sana uzaktan,
Sonuç beklemeden,
Senden; "sevgin" den başka bir şey istemeden,
kimseye benzememe kuralımı yıkarak,
sen "mutlu ol" diye, istediğin insan olup,
özgürlüğümü dudaklarına teslim ederek,
şiirimden vazgeçip, tüm tuzaklarına düşerek,
sadece sen'den gelecek, sevgi için yaşadım...
Sana ağlamamın değerini anlayamadın...
Sen'de umutlandığımı hissediyorum,
Daha çocukken "mutsuz olmak" yolunu seçmeme rağmen
Kendi kurallarımı ezip geçerken, gururuma yenilirken, ilkel savaşımda,
Kimsenin, duymasına bile izin vermediğim göz yaşlarıma,
Saatlerce şahit oldun sen, ve içinden,
"işte benim için ağlayan biri" diye,
Gizli bir sevinç ve çirkin bir ihtirasla gülümsedin kendine...
Ben görmeden,
Ağlamama dayanamadığını söylerken, kör bir tutkuyla sahiplenmeye çalıştın beni,
Acıyla boyadığım göz yaşlarımla, dilimden dökülürken tövbesiz sözcüklerim,
Seni ne kadar sevdiğimi bilmeni istedim, kaybetme korkumdan,
Beni mutlu etmeni istedim, hüzünden kurtarmanı, dertlerime ortak olmanı,
Suçluyum,
Ben çoktan mutsuzluğu seçmiştim, ben hüzün müptelasıydım,
ben dertlerimi yalnız çekerdim,
Suçluyum,
Sevginle değişmek istedim,
Ne büyük bir fedakârlıktı, tüm biriktirdiklerimden, kendimden vazgeçmek,
Anlayamadın,
Ben yalnız senin yanında ağladım,
Sana ağlamamın değerini anlayamadın, Kanayacaksın...!
Sen'den uzaklaşıyorum,
Sana verdiğim sevgi için pişman değilim aslında,
Sadece bu kadar savunmasız olduğum için kendime kızgınım,
Ayrılıyorum, sen de ağla, sen de yan, sen de köle ol,
Kimsede bulamayacağın sevgime yalvar,
Gözlerindeki o hain gülümsemenin karşılığını böyle al,
Terk ediyorum seni, bir köle başkaldırıyor,
Sana değil, sevgiye, anlaşılamadığı için,
Sana kimsenin böyle ağlamayacağını bildiğin halde,
Değerini anlamadın göz yaşlarımın.
Dudakların artık sana hissettirmeyecek,
Terk edecekler, benim gibi,
Gözlerin yerlere düşecek, göremeyeceksin,
Tenin yanacak, cehennemi ölmeden yaşayacaksın,
Sahte bir dokunuşla, cesaretsizliğimi kemiren parmakların,
Diyetim olacak,
Benden gelecek tek nefese yalvaracak ciğerlerin,
Ayakların hep beni bulmaya zorlayacak seni,
Utanacaksın kendinden,
Ve bu utançla kanatacaksın kendini,
Çile olacaksın, öleceksin...
Sana ağlamamın değerini anlayamadın, Kanayacaksın...
Ben hüznümden "boy çukuru" yaptım kendime,
Mutsuzluğumla, çılgın okyanusa açıldım,
Senin sevmeni beklemekle hata yaptım, kabul,
Aşk için seveceğim artık, tekrar "karşılıksız" için seveceğim,
Kimseden benim gibi olmalarını isteme,
Ben bile yaptığım bir şeyi, tekrarlayamam...
Sana ağlamamın değerini anlayamadın işte bundan kaybettin....
Hoşça kal....
Çokça uzun aralıklarla görürken seni
Ve hiç de sıradan olmayan bakışlarla yüreğimin
Belki de benim bile bilmediğim yerlerine dokunurken, Sen
Ve ben
Belki de bu yabancılıktan utana sıkıla bir pişmanlık duyarak
Bakarken sana
Nedense kaçıramazken gözlerimi
Bir otobüs, bir tren bir yol
Yani bir şeyler alıp götürüyor seni
Kim bilir belki de uzun süre sonra
o kaçamak aralıklardan gözlerime baktığın saniyeler
yaşamaya özendirecek yıllar gibi geliyor bana.
Şimdi nereye gittiğini, ne yaptığını, neden hala bu şehirde olduğunu,
Çok uzun bir ara neden kaybolduğunu bilmeden,
Üstelik sen
Hakkımda hiçbir şey bilmiyorken
Şöyle ayaküstü, soldan sağa veya yukardan aşağıya
Üç beş kelimeyi zincirleyip birbirimize sarf etmemişken
Nasıl böyle ihtiyaç dolu, masum ve çekingen
Bakıştığımızı, nasıl böyle isteştiğimizi, hatta buna rağmen
Neden halen uzak kalıp, teslim olmuşçasına bir buruklukla, sanki daha önemliymiş gibi gitmemiz gereken yerlere ayrıldığımızı anlayamıyorum. Öyle güzelsin ki...
Aynan olup, sana, izin verdiğin ölçüde uzun uzun bakabilmeyi öyle isterdim ki ...
Hem; Güzelliğin kadar uzaksın
Uzaklığın kadar tanışmamışlığın var benimle
Bir ara, o; şimdi görsem belki tanıyamayacağım birileri konuşurken duyup
ismini öğrendiğimde öyle sevinmiştim ki...
ismini unutmuşum.
Evinizi biliyorum ama hala
Seni geçmemeye gayret ederek yürüdüğüm caddeyi
Islak saçlarını, önlüğünü, yabancılığını,
isteştiğimizi ve imkânsızlığımızı hatırlıyorum...
Bana seviyorum demeni öyle isterdim ki,
Sana seviyorum demeyi keşke
Bana yaklaşmanı değil, aynı işyerinde çalışmayı değil,
Bana şiir yazmanı, unutmadım demeni, elimi tutmanı değil,
"Saçların böyle de güzel" demeni, öpmeni, gitmeni değil yaşamanı istiyorum,
uzak ara bile olsa, arada bir görmeyi, yine böyle bakabilmeyi,
yani sadece seni göreceğimi bilmenin o kesin umudunu istiyorum...
Gözlerindeki, bir şey söylemek isteyip de uzak ve tanışmamış olmaktan doğan
Israrlı ama "ne yapabilirim ki" diyen ifade,
Herkese soğuk bana hayat duruşun,
Etraftakilerin sanki bir şeyler bilip "çok geç" der gibi, isabetli ve bitirici süzüşleri,
Sadık koruyucum, umursamazlığımın suskunluğu...
Hem de
Kesin kesin, Hiçbir zamanbenim yada, benimle olmayacağını bilmenin
beynimi cehenneme, çevirip, yüreğimi çarmıha germesine rağmen
taşıdığım,
umut ölçü birimleri'nin ölçemeyeceği kadar küçük umudumun
beni sevindirmesine, çok derinlerde bir yerde teslim oluyorum.
Aniden karşına çıkıp, "belki bir gün" demeye öyle ihtiyacım var ki şimdi,
Ama yalnız kendime söyleyebiliyorum. Bir gün ama, zaman ve şartlar umrumda değil Seni Sevmeyi öyle isterdim ki...
dört kişi parkta çektirmişiz,
ben, orhan, oktay, bir de şinasi...
anlaşılan sonbahar,
kimimiz paltolu, kimimiz ceketli
yapraksız arkamızdaki ağaçlar...
babası daha ölmemiş oktay'ın
ben bıyıksızım,
orhan, süleyman efendiyi tanımamış.
ama ben hiç böyle mahzun olmadım;
ölümü hatırlatan ne var bu resimde?
oysa hayattayız hepimiz.
öyle ağlasam öyle ağlasam ki çocuklar
size hiç göz yaşı kalmasa
öyle üşüsem öyle üşüsem ki çocuklar
size hiç soğuk kalmasa
öyle acılar çeksem ki çocuklar
size hiç acı kalmasa
öyle ölsem öyle ölsem ki çocuklar
size hiç ölüm kalmasa
öyle gülseniz öyle gülsenizki çocuklar
hiç gülmeyen kalmasa
öyle yaşasanız ki çocuklar
hiç yaşamayan kalmasa
kapılar kapalı, dünya buzlu cam
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan
ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı
kapıyı açmıyorum
telefonlara çıkmıyorum
başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların
Sevgilim,
yetimim benim,
nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
öldüğünden haberi yok fotoğraflarının.
yilmaz erdoğan-sevebilme ihtimali.
Soguk ve sehirlerarasi otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haslama yeme ihtimalini sevdim.
Ilkokulun silgi kokan, tebesir lekeli yillarinda
Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yasanirdi o zaman
özlemeye basladim herkesi...
Ve bu hasret öyle uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye basladim sonra..
Bizim Kemalettin Tugcu'larimiz vardi...
Bir de camlarin bugusuna yazi yazma imkani...
Yumurta kokan arkadaslarla paylasilan kahverengi siralarda,
solculuk oynamaya basladik..
Ben doktor oluyordum sen hemsire, geri kalanlar kontrgerilla...
Kirmizi boyalarla umut ikliminde harfler yaziliyordu pütürlü duvarlara ve
Türk Dil Kurumu'na inat bir Türkçeyle...
Agbilerimizden ögrendik, S harfinden orak çekiç figürleri türetmeyi..
Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yagiyordu.
Ve kapali mekanlarda sevismeyi öneriyordu haber bültenleri.
Oysa Ankara'da hiç sevismedim ben.
Disiplin kurulunda tartisilan askim olmadi benim..
Sinifça gidilen pikniklerde kiçimiza batan platonik dikenleri saymazsak..
Ankara'ya usul usul kursun yagiyordu..
Ve belli bir saatten sonra sokaga çikmamayi öneriyordu haber bültenleri.
Oysa hiç kursun yaram olmadi benim
Ve hiç bir mahkeme tutanaginda geçmedi adim
Çatismalarin ortasinda sevimli bir çocuk yüzüydüm sadece
Sana siirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde, ama sen yoktun
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum, suni teneffüs saatlerinde
Okul servisi seni hep zamansiz, amansizca bir lojman griligine götürüyordu
Ben, senin benimle Tunali Hilmi Caddesi'ne gelebilme ihtimalini seviyordum.
Ben, senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.
Yaz sicagi topraga çekiyor da tenimin çatlamaya hazir gevrekligini
Sonra otobüs oluyordum, kirik yarik yollarin çare bilmez sürgünü
Ne yana baksam dag ve deniz saniyordum
Mus ovasinin yalanci maviligini
Otobüs oluyordum bir süre
Yanimizdan geçen kara trenlerle yarisiyordum, yanagim otobüs caminin garantisinde
Otobüs oluyordum
Bir ülkeden bir iç ülkeye
Çocukluguma yaklastikça büyüyordum.
Zap suyunun sesini basina koyuyordum sarkilarimin listesinin
Korkuyordum
Sonra iniyordum otobüsten
Çarsidan bizim eve giden, ömrümün en uzun,
ömrümün en kisa, ömrümün en çocuk,
ömrümün en ihtiyar yolunu kosuyordum.
Çünkü sonunda annem oluyordum, babam kokuyordum sonunda..
Soguk ve sehirlerarasi otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
Ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam
Ben seninle bir gün Van'daki bir kahvalti salonunda
Ben seninle sadece bilmek zorunda kalanlarin bildigi
bir yol üstü lokantasinda
Ben seninle, Agri dagina mistik ve demli bir çay kivaminda bakan
Dogubeyazit'in herhangi bir toprak daminda
Ben seninle herhangi bir insan elinin
terli cografyasinda olma ihtimalini sevdim
cahit sitkı tarancı- (bkz: desem ki)
- (bkz: haydi abbas vakit tamam)
orhan veli........ - (bkz: anlatamıyorum)
can yücel......... - (bkz: ateş ve su)
ve tabi ki;
mehmet akif ersoy - (bkz: canakkale sehitleri)
- (bkz: küfe)
-bir de bir şiirinde berbat bir kahvehaneden bahsediyordu...eşsiz bir şekilde betimliyordu.ancak ismini unuttum.