konuşmak yerine bağırmayı tercih eder,
bağırınca haklı olduğunu sanar,
aptallığından kendini küfürle bastırmaya çalışır,
ağlayınca daha da haklı olduğunu zanneder.
bağırdıkça ağlar ama konuşmayı tercih etmez. hatta yapacağı bütün iğrençlikleri dener ama konuşmaz.
kafasına 50 iq seviyesi yerleştirmek istersin o an.
en kolay örnek meclis;
okumuş dediğimiz ''insan''ın pençelerini milletvekillerine savurmaya çalışıp bağırdıkları an.
oysaki hayvanların konuşmaması gerekir. onlar bizden daha çok konuşuyorlar. anlaşmak için ses tonlarını kullanıyorlar. ''miyav ve miyaaav'' arasındaki fark gibi.
Tahminen iki milyon yıllık bir hikayenin hem konusu hem yazarı.
Sanki evrenin bir köşesinden, ya da bir başka boyuttan yerküreye fırlatılmış hissi veriyor.
Olanca büyüklüğüne rağmen küçük,
Olanca akıllılığına rağmen aciz,
Olanca donanımına rağmen yetersiz,
Olanca çokluğuna rağmen yalnız
Ve olanca hırsına rağmen ölümlü.
nereden geldiğini, nereye gittiğini, bu dünyâya niye geldiğini bilmeyen ve bütün işi yemek-içmek ve nefsinin istekleri peşinde koşmakdan ibâret olan kişinin hayvandan farkı yoktur.
Verilen aklı, mantığı ile birleştirip, belirli fikirler doğrultusunda mantıklı yada mantıksız eylem haline döken. dişi versiyonlarının beyin kimyası daha farklı olan, iki zıt kutuptur insan. Yeryüzünde bu denli kavga edip, bu kadar çok sevişen bir canlı daha yoktur.
insan, hayatında olmazlıklar karşına hep çıktığı zaman, bunları nerede ve nasıl hata yaptığını suçu olduğunu bilir, buna göre düzeltmek için zorlanır. hata yapmadığını, daha ne yapmalıyım ki, istediğimin olması için diyorsa, olmaması daha iyi olacağı için olmuyordur. gerçekten büyüyünce anlıyor bunu insan. hani bir çocuğun isteği ile kendi isteğinin anlam farkı gibi.