insan bir kısır döngüye tabiidir. Doğar, deforme olur ve çürür. Bu evreler oluşurken envai çeşit duygu durumuna bürünür. Yağmurlu bir günde bir melankolik şarkı ile camdan dışarıya gözlerini süzerek hüzne sarılır. Kendini en iyi hissettiği, ya da anısı pek mühim olan bir banka oturur geleceğini, geçmişini düşünür. Hayatını ikame ettirmek için para kazandığı işinde bir mola esnasında bir telefon açar, sevdiklerini düşünür.
Kimi bir çınar ağacı altında “dünya bu denli refah içinde yaşanılabilecek bir yer iken neden baskı ve savaş?” diye düşünür. insandır, düşünür.
Durakta kulaklığı takılı son otobüsü bekleyen kişi ile bir kasabada soğuk odasında gözlerini tavana diken birinin çalma listesi aynıdır. ikisi de her Sezen Aksu parçasında iç dünyasında muhakemesini kurduğu duygusal sorunlarını tazeler. Hani diyor ya “Hiç düşmedim mi aklına, hiç çalmadı mı o şarkı.” insandır, üzülür.
Kimileri için odasına vuran o hafif turuncu sokak lambası mühimdir. Gece lambası niyetine kullanır. Sanki odasının daimi bekçisi ve dostu gibi.. Işık biraz güçlü ise bir kağıt kalem tüm günü anlatmak için “Sevgili günlük..” diye yazmaya başlayabilir. Belki de bir başucu kitabının en sürükleyici sayfaları çevrilebilir. Ya da bunlardan bağımsız kendi içinde bir soru/cevap etkinliği başlamış da olabilir. Nihayetinde onların sokak lambaları var. Şanslılar.
Bu böyleyken ve bu kısır döngü dönmeye devam ederken;
“Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”
Rahatsız varlık. Ama mazeretli ama mazeretsiz, 21.yy'ın rahatsız canlısı insandır. iletişim ve etkileşim özürlü, militer-kapitalizmin bağımlısı. Ne oldum delisi. Kendini beğenmiş. Kendini aşamayan.engelli.
Yani deli desen değil akıllı desen değil. Düşünüyor, kendince bir şeyleri buluyor, hep bilinmeyeni arıyor ama bilinen tek gerçeği, kaçışı olmayan ölümü göz ardı edebiliyor.
"insan, şu kâinat içinde pek nazik ve nazenin bir çocuğa benzer: Zaafında büyük bir kuvvet ve aczinde büyük bir kudret vardır. Çünkü, o zaafın kuvvetiyle ve aczin kudretiyledir ki, şu mevcudat ona musahhar olmuş. Eğer insan zaafını anlayıp, kalen, halen, tavren dua etse ve aczini bilip istimdad eylese, o teshirin şükrünü eda ile beraber, matlubuna öyle muvaffak olur ve maksatları ona öyle musahhar olur ki, iktidar-ı zâtîsiyle onun aşr-i mişârına muvaffak olamaz.
keşke doğarken seçeneklerimiz olsaydı da belli bi yaştan sonra minik bi kelebeğe falan dönüşerek hayatımızı devam ettirebilseydik. böylesine belirlenmiş sınırlar içinde yaşamak bazen sıkıcı. kanatlarım olsun istemeye utanıyorum. örn yani. öylesine.
Modern zamanda bir türlü kendisi olamayan, gün boyu kendisi kalamayan varlık. Çoğu zaman başkası olurken bulur kendini. Herkesten biri. Ya da herhangi biri.
en tehlikeli, en korkunç canlı. ve en çok zararı insan, insana veriyor.
ve insan canı çok ucuz. en masum bebeğin, çocuğun, okumuş insanın, kültürlü beyefendi hanımefendi insanın, gencin, yakışıklıların, güzellerin bile canı böcek kadar ucuz. maldan, devletten, topraktan daha ucuz.
kendimi bir şekilde birden bire insan denilen vücutta buldum. seçmedim, karar vermedim, doğacağım tarihi seçmedim, cinsiyetimi seçmedim, tipimi, boyumu, ırkımı, milliyetimi seçmedim, karakterimi seçmedim. annemi babamı seçmedim. hiçbir şey seçmedim ki. bir anda kendimi bu dertlerle sıkıntılarla dolu bu dünyada buldum. ne oldu neden geldik ki. hadi yaşa hayatta kal hep bir mücadele. ben mücadele etmek zorundamıyım. dünyanın belli tarz kuralları var ben doğmadan önce karar vermişler. doğ, anne sütü iç, emekle, okula git, üniversite kurumuna git, yemek ye, uyu, bir eş bul evlen, torun sahibi ol, sonra da öl. e ben doğmadan yaşayacağım şeyleri belirlemişler zaten.
henüz aynı gezegende yaşayan bir tür olduklarını kavrayabilecek bilince sahip olmayan ve bu yüzden aralarında yapay ayrılıklar yaratıp birbiri ile savaşıp duran ilkel bir tür.
Yıllardır düşünürüm, en iyi halinde can sıkıntısına tutulan bu canlı türünün neyi sevilir bir türlü bulamadım. instagramda arkadaslarini kiskandirmaya calisir mesela, ota boka yalan söyler, cıkarı olan güçlü bir insana çıkar sağlamayan güçsüz insandan daha kolay yardım eder, vermeyi pek bilmez ama hep ister, turkiye'de yasayan kalabalık bir güruhu saymıyorum bile. Gerçekten neyi sevilir insanın.
Tatar Ramazan filminde Ramazan’ın cezaevine girdiği esnada mahkumlara bakıp “Merhaba yarenler, merhaba felaket arkadaşlarım” dediği sahne gibi selamlamak istedim hepinizi. Hepinize sağlıklar, esenlikler dilerim.
Kötü ve zalimlere de tez zamanda akıl, fikir.
Yüreğine sevgi çiçekleri ekmiş, dünyanın gam kasavetinden bir haber yaşadığım lise yıllarım aklıma düşüyor. O yıllar tanıdığım çoğu arkadaşımda benim gibiydi. Temelleri sapasağlam atılmış dostluklar, cep telefonlarının olmazsa olmaz olmadığı ve iletişimin bir hayli samimi olduğu bol tebessümlü dönemler. Paradokslar zinciri birbirini kovalasada yine de zamanda yolculuk mümkün kılındığı vakit o günlere tekrar dönebilirim belki, kim bilir.
Sabit bir hızda devam eden bir araçta otoyol bariyerleri eşit bir sürede hızlı hızlı gelip geçer yanıbaşımızdan. Halbuki duran onlardır, durağan varlıklardır. Özer Bal’ın “Geçen zaman değil duran bizleriz. Güneşin izinden git, yer ayrı zaman aynı kalacak.” sözü aklıma geldi. Miladi veya hicri belki de budist ya da maya takvimi hiç farketmez. Tüketen ve tüketilen formumda zaman ölçülmüş bir süreklilik benim için.
istisnai durumlar harici ortalama süresi belli olan yaşamda bu zamanı nasıl değerlendirmeli bir insan? Düşünelim. Tüm insanlık vaktini kitap okuyarak geçirirse yaşam durur. Tüm insanlık vaktini yürüyüş yaparak, bisiklet sürerek geçirirse yaşam durur. Tüm insanlık vaktini tarım yaparak sürdürürse yaşam gelecek nesillere bırakılarak devam eder. Bir insan fizyolojik mecburiyetlerini karşılamak için insanlara bağımlı değildir. Sadece tarım yaparak hayatını idame ettirebilir. Yetiştirdiği bir domatesi koparmanın mutluluğunu belki hissettiremem fakat burada sayfa sayfa anlatabilirim.
insan tüm bunların dışında duygusal bir varlıktır. Sevmeye, sevilmeye, mutlu olmaya, şefkate, merhamete ihtiyaç duyar. Aşk kişilerarası sevgide en derin hissedilen duygudur. Yine bir yazar kalemine şunları dökmüştü; “Sen incinirsen sol yanım çatlar. Belki de bu mücerret bir aşktandır.” Belki bu hissettiği en derin duygudur. Belki de bahsettiği gibi bu müşahhastan mücerrete ulaşmadır.
Her şeye ve herkese rağmen “Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.”