insan ruhuna yöneliş

    2.
  1. carl gustav jung'un ruh uçuşu yaptıran şaheserlerinden biridir. nice keşiflere, farkındalıklara ve ilhamlara ışık saçar. örnek verilen hastaların eylemleri** altındaki ruhsal nedenleri anlatan bölümler agatha christie romanı yazan dostoyevskigibi hissettirir. astral bir seyahatle çağrışım deneylerine katılmak için meditasyona başlanır.*
    (ruh uçuşunun fonunda çalan vivaldi, kanatlara rüzgarı esenlikle gönderir:

    &feature=share )

    --spoiler--
    bilinç, bilinçaltı ruhun gecikmiş filizidir.
    --spoiler--

    --spoiler--
    klasik çin felsefesi karşıt iki evrensel ilke tanır: aydınlığın adı ''yang'', karanlığınki '' yin '' dir. bunlardan biri gücünün doruk noktasına ulaştığında, karşıt ilke hemen filizlenir ve coşar. burada içsel bir çatışkıdan doğan ruhsal bir denkleştirme ilkesinin imgeselleşmiş açıklaması yatar. bir kültür doruk noktaya ulaştığında, er ya da geç, yıkılma zamanı da gelmiş demektir. hoşnutsuzluk ve umutsuzluk veren bölünme olgusu, beraberinde yeni bir ışık da getirir.
    --spoiler--

    --spoiler--
    deli takkesinin altında, yokuş çıkarken bir sonraki inişe sevinerek gülen bir bilge bulunduğunu herkes bilir. aslında bilgelik ve delilik ayrılmaz iki sıkı fıkı dosttur.
    --spoiler--

    --spoiler--
    düş, ruhun en karanlık, en gizli köşelerine yerleşmiş dar bir kapıdır. bu kapı benlik bilincinin var olmasından çok önceki bir zamana, ruhu bireysel bilincin hiç ulaşamayacağı bir yerin çok ötelerine sürükleyip götüren o kökensel geceye açılır.
    --spoiler--

    --spoiler--
    kendini tanımayan bir kişi bir başkasını tanıyamaz. ve her birimizde de yüzünü bilmediğimiz bir yabancı vardır. bizimle düşler aracılığıyla konuşur ve bize kendisinin, tanıdığımız bizden ne denli farklı olduğunu gösterir. çözülmesi güç bir durumda çabaladığımızda, her fırsatta bizi uyaran, bizi başarısızlığın içine iten davranışımızdaki hatayı gün ışığına çıkaran odur. o içimizdeki yabancıdır.
    --spoiler--

    --spoiler--
    egemen bir kompleksin etkinliği altında bulunan kişiler, yaşamlarında karşılaştıkları yeni verileri, bunları egemenliğe alan kompleks doğrultusunda algılarlar ve anlarlar; kısacası özne sürekli olarak kompleksin değişiklerine uyarak yaşar.
    --spoiler--

    --spoiler--
    düşler yakından bakıldığında komplekslerle ilgili belirtilerdir. düş, varlığını uykumuzda sürdürür; uyku bizi bilinçaltına iter, ama bir psişik etkinliğe de göz yumar.
    --spoiler--

    --spoiler--
    düz insanların düşleri de düzdür; beyinleri değişiklik gösteren karmaşık insanların düşleri karmaşık olur. çocuk düşleri ise inanılmaz bir derinlik taşır.
    --spoiler--

    --spoiler--
    içimizdeki karanlıkları göze alamazsak bütünlüğümüze asla ulaşamayız. insanlar olmaları gerektiği gibi olabilseler, baskı altına aldıkları günahları çocuklarına yansıtmak zorunda kalmazlardı. bunda büyük ve üzücü bir gerçek yatmaktadır; çünkü işlenmemiş günahlar bağışlanamaz.
    --spoiler--

    --spoiler--
    sevmemiz gereken ve bireysel yaşamımız boyunca bizde varolan ''öz'', benlikten farklıdır. öz, ruhsal bütünlüğümüzdür bizim; bilinçten ve bilincin üzerinde yüzdüğü sonsuz ruh okyanusundan oluşmuştur. ruhum ve bilincim işte ''öz''ümün bileşimi. bunun içinde yer alırım ben, tıpkı bir adanın denizde, bir yıldızın gökyüzünde yer aldığı gibi.
    --spoiler--

    fred alan wolf 'tan yapılan alıntıyla uçuşumuzu sonlandıralım:
    --spoiler--
    bedeninizle özdeşleşmenizi sağlayan, sizi dış dünyadan ayıran şey fiziksel zaman ve mekan değil bilgi'dir. kendine has özellikleri bulunan, ayrı bir varlık olarak var olmanız bu bilgi'ye bağlıdır. gizli bilgi'ye sahip olursanız ruhunuzun farkına varırsınız. bu bilgiye sahip değilseniz, ruhunuzun da farkında değilsiniz demektir. başkalarıyla ayrım hissetmeniz zihin ya da bilgi temelli bir durumdur.
    --spoiler--

    --spoiler--
    birçok kişi duyguların düşünceleri dağıttığını düşünür. oysa durum tam tersidir. duygular, dünyevi varoluşun paradokslarını çözerek düşüncelerin harekete geçmesini sağlar.
    --spoiler--
    4 ...
  2. 3.
  3. sigmund freud ve alfred adler'la birlikte psikanalizin 3 büyük devinden biri olan carl gustav jung'un en önemli eseridir. 3 bölümden oluşur. ilk bölüm ; ruhun , bilincin , bilinçaltının , arketiplerin tanımı gibi bilimum tanımın bulunduğu bir bölüm*. ikinci bölüm kompleksler , üçüncü bölüm ise düşler ve yorumlanması ile ilgili.

    insan psikolojisinin sadece 'baskı altına alınmış çocukluktaki cinsel istekler'(freud) ve 'çocukluğa ait güç iradesi'(adler) ile yorumlanamayacağını savunmuştur. bu temel amaçlara bir de 'eski çağlara özgü , ırksal içgüdülerin , düşüncelerin ve duyguların' (ırksal biliçaltı) de eklenerek çok yönlü incelemek gerektiğini savunmuştur.

    ırksal bilinçaltını açarsak jung'un ortaya attığı bu fikir biraz ilginç. bu abiye göre hastanın mitleri , canavarları ya da ejderhaları hiç mi hiç düşünmemiş olması , bunlarla ilgili sahneler görmesini engellemez. Bunlar , insan ırkının tümüne aittir. Varlıkları ne bir kabileye , ne bir halka ne de bir ırka özgüdür. burada, yüzyıllar boyunca mitlerde somutlaşmış , birbirine benzer görüntülerden oluşan psişik bir katmanla karşılaşıyoruz.bu bütün insanlarda ortak bir katmandır. bu katmana ırksal bilinçaltı denir. ırksal biliçaltı , kişisel deneyimlerin ürünü değildir. bizde doğuştan bulunur. Beden yapımız gibi ruhsal yapımız da , milyonlarca yıllık soygelişimsel izler taşır. yani biraz daha konuştuğumuz dile indirirsek yaşandığını bilmediğimiz tarihi bir olayı aslında biliçaltımızda biliyoruz . Default ayarlarımızda belirli bilgiler varmış gibi. Assasins creed oynayanlarda bir ışık yandı. *

    *
    *
    *

    geldik ikinci bölüm olan komplekslere...jung kompleksleri açığa çıkarmak için çağrışım deneylerini keşfetmiştir. çağrışım deneylerinde yöntem şu ; deneyci , adına "anahtar sözcükler" denilen , rastgele seçilmiş ve aralarında hiçbir anlam bağı bulunmayan sözcüklerden bir dizi hazırlar. daha sonra denekten , anahtar sözcüklere aklına gelen ilk sözcükle en kısa zamanda yanıt vermesini ister. 50 civarı kelimeye verilen cevaplar ve süreleri yazılır. daha sonra tekrar aynı liste üzerinden geçilir ve değişen cevaplar da not alınır. sonuca gelirsek özetle ; tepki süresi uzun olan ve yanlış cevap verilen anahtar sözcükler kompleks belirtisidir. işin ince yanı , denek duraksamalarının hiç farkına varmaz. çünkü önemli anahtar sözcüklerle her karşılaştığında bilinci hemen iç dünyaya döner ve dış dünyada olup bitenle ilgisini keser.

    gözünüzde canlanması için ;

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/476919/+
    https://galeri.uludagsozluk.com/r/476920/+ *
    --spoiler--

    bu deneyden tüzel amaçlarla da yararlanılabilir. Deney , cinayet soruşturmalarında tersinden uygulanır. anahtar sözcüklerin arasına araştırılan olaylarla ilgili sözcükler serpiştirilir. "suçun ayrıntılarına yabancı olan kimse anahtar sözcüklerde olağandışı yan görmez. Oysa suçlu, sözcüklerle işlediği suç arasında bir ilişki kuracak , onları kompleks belirtisi olarak yansıtacaktır.

    bir gün zürih'te , beni bu tür bir deneyi uygulamaya davet ettiler ; bunun için denetimime dört özne verdiler ve "suç" yerini bulmaya yarayacak bir olgu seçmemde özgür bıraktılar . Bir kitaptan , üzerinde kırlarda oturan bir ressamın resmi bulunan bir yaprak yırttım. ressamın arkasında çan kulesi , önünde de resmini çizdiği inek vardı. resmin üzerine en belirgin nesnelerin adını yazdım : bu bir ressamdır , bir çan kulesidir , bir inektir vb. sonra aynı resmi , deneyi hazırlayan hukuk profesörüne gönderip kendisinden bana özne olarak yardım edecek dört öğrenciden birine göstermesini rica ettim. öğrenci bu resmi belleğinde tutarken , diğerlerinden bundan hiç haberi olmayacaktı. görevim , bu hiç tanımadığım dört öğrenci arasından , resmi görmüş olanı bulmaktı. ancak , şunu belirtmekte yarar var ; resim , sanık iskemlesinde oturan özne için çok zayıf bir uyarıcıydı. onda bir kompleksoluşturmuyordu. üstelik , bununla eğleniyor olabilirdi de ; algılanabilir tek coşku , öznenin açık vermeme çabasından kaynaklanabilirdi. öznelerimi bir topluluk önünde incelemem gerekiyordu. ilk özneyle bir çağrışım deneyine başladım. ne olup bittiğinden habersiz olduğu halde , her şeyin farkındaymış gibi gözükmekle aptallık etti , çünkü önemlianahtar sözcüklere , özel hiçbir tepki göstermedi.
    ikincisi çok kibar ve sakindi. oysa bütün önemli anahtar sözcüklere hemen tepki gösterdi. "işte , suçlu!" diye bağırdım ve gerçekten de oydu! bazı olgularda bu tür bir yolla suçluyu belirlemek olasıdır. suçluluğunu kanıtlamak ise kuşkusuz ama yine de kanıt yerine geçebilecek bir belirti bulunabilir. bu yolla bazı gerçek olguları gün ışığına çıkardığım oldu.

    --spoiler--

    bunu okuyunca aklıma direk porfiriy geldi. suç ve ceza'nın davaları sadece psikolojik delillere güvenerek dava çözen dedektifi. "suçluyu bulduktan sonra delil nasıl olsa bir şekilde bulunur. Allah büyüktür" diyen bir adamdı. *

    coşkun etkilerin gerçekliğini kanıtlamak için psikogalvanik fenomen adı verdiği bir yöntem keşfetmiştir. psikogalvanik fenomeni de şöyle açıklayabiliriz. bu deneyi yaparken bazı coşkun etkilerle karşılaşırız. bu etkilere karşı vücudumuzda bazı biyolojik tepkileri olur (yüzün kızarması , kalp çarpıntısı vs.) bu tür tepkiler sinir sisteminin etkilerinin sonucudur. sinir sistemi de elektrik akımı taşıyan kablolara benzetebiliriz. hastanın iki elini elektrotlara bağlar ve coşkun etkilerin oluşturduğu direnci sayısal olarak galvanometrede görürüz. özetle günümüzdeki yalan testinin dedesi. şöyle bir bakınca pek de geliştirememişler. *

    *
    *
    *

    son olarak geldik üçüncü bölüm olan düşlere...jung , düşleri 3 farklı tip olarak ayırmıştır ; tanıtıcı , indirgeyici ve ödünleyici içerikli düşler.

    düşlerin yorumlanmasında özerk çağrışımlar yöntemi kullanmıştır. özerk çağrışımlar yöntemi nedir? öncelikle jung'a göre düş yorumlamanın öyle kolay bir yöntemi yok. Her düş kendi içinde karışıktır ve izlenecek kolay bir yol yoktur. Her düşü baştan belli bir kalıba uydurmadan asıl amacına yönelik çocukca sorular sorarak olay örgüsünü anlamlandırmalıyız. işin ince kısmı , özerk kelimesinde. yani rüyadaki herhangi bir olgunun görünürde ne anlam ifade ettiğinden ziyade , hasta için ne anlama geldiği. çünkü bilinçaltının , bilincin aksine nedensel değil de simgesel bir çalışma yapısı vardır. misal ; düşümüzde ayna görüyorsak aynanın simgesel anlamını aklımıza ilk gelen şekliyle "özümüzü bizi gösteren" olarak algılamamalıyız. Aynanın , hasta için hangi önemli anının objesi olduğunu öğrenip , anlayıp , düşteki yerine bu anlam üzerinden yerleştirmeliyiz. misal ; ayna , hasta için küçükken sahip olduğu en değerli eşya olsun. aynanın kendisi için öneminden bahsedildiğinde ise aynasının kırıldığı gün için kompleks belirtileri gösteriyorsa aynanın düşümüzde anlatmak istediği şey "kaybetme korkusu"dur. *


    sonuç : "kendimi sevmiyorsam bir başkasını nasıl severim? kişi kendisine kötü davranırsa , başkasına nasıl iyi davranabilir? eğer kişiliğimize gereğince ilgi gösterirsek , kendimizi seversek , buluşlardan yeni buluşlara atlarız. ne olduğumuzu anlar , kendimizi sevmenin önemini anlarız . sevgiden yoksun olan kişi , hiçbir şeyi değiştiremez ve herşey olduğu gibi yoluna devam eder." o kadar kitap yaz sonra 'kendini sev'e bağla...şaka bir yana güzel kitap ve ben sadece kısaca özetledim. jung , kitap boyunca özellikle freud'a ve kuramlarına karşı çok saygılıydı(aralarındaki durum malumunuz). eksik ve kendi fikirlerine ters düşseler bile...* anladığım kadarıyla ikinci dünya savaşı jung'u çok etkilemiş . insanlığı etkileyen en büyük tehlikenin "ruhsal tehlike" olduğunu ve "birbirimizi daha iyi anlasak savaşmazdık" der. eline , bileğine , yüreğine sağlık...
    * * * * *

    kitaptan bazı alıntılar ;

    --spoiler--

    "ruhun bir salgı bezine benzediğine daha önce de değinildiği oldu. bu durumda düşünceler beyinsel bir salgıdan başka bir şey değildir ; işte size , ruhsuz bir ruh bilim."

    hasta suçunun cezasını çekecekti ; zihinsel çöküntü ruhsal bir olgu yaratmıştı ; zihin bozukluğu onu cezaevinden kurtarmıştı , bilincine yerleştirdiğim bu korkunç yük de
    (hastanın kafasındaki kötü niyetinin yüzüne vurulması) akıl hastalığından kurtardı onu
    ; 'çünkü , insan günahını kabullenirse onunla birlikte yaşayabilir ;
    oysa bundan kaçmak sayısız dertler doğurur'

    "Kompleksler bir ruhsal hastalık veya hastalık habercisi değil ,
    ruhsal oluşumumuzun bir parçasıdır. Asla tam anlamıyla komplekslerimizden arınamayız."

    "ruhun en ilkel yapısından doğan imgeler ve eğilimler düşte ortaya çıkarlar.
    yakından bakıldığında komplekslerle ilgili belirtilerdir."

    o zamanlar daha adı konulmamıştı heralde. "orta yaş bunalımı"nı güzel açıklamış;
    "bu dönemde yeni bir yaşam , insanın öğle sonrası yaşamı başlar. önceki dönemin ana verilerinin çoğu bu dönemde allak bullak olur. gençlik tutkuları eski gerçekliklerini yitirirler , yerlerini başka isteklere bırakırlar"

    "insanlar olmaları gerektiği gibi olabilseler , baskı altına aldıkları günahlarını çocuklarına yansıtmak zorunda kalmazlardı. bunda büyük ve üzücü bir gerçek yatmaktadır ; 'çünkü işlenmemiş günahlar bağışlanamaz...' "

    --spoiler--
    2 ...
  4. 1.
  5. Carl Jung'un yaratıcı çalışmasıdır. Halk arasında esprilerle karşıt görüşü savunulmuştur. En bilinen örneği; önemli olan hatunun dış güzelliği, içini ne yapayım, ruhlar aleminde mi yaşıyoruz *** dir."
    2 ...
  6. 4.
  7. (bkz: L'Homme à la découverte de son âme)
    Zaman zaman "bilinç ve bilinçaltının işlevleri" ismiyle de karşınıza çıkabilecek bay jung eseri. Tabii ilk adı ilgi görmeyince mütercimlerimiz bilahare kitabın ismini başlıktaki gibi çevirmekte mutabık kalmışlar.

    Neyse etiketi o kadar önemli değil, Önceki entrylerde özet mahiyetinde kitap hakkında yeterince malumat verilmesinden mütevellit (bkz: ruhiyyat) dünyasını dubar-ı tarumar eyleyen hususları arz etmek niyetindeyim.

    Evvela üstadımız kitapta ruhun varlığı ve muhtevasına yönelik, bilimsel usüllere mugayir izahatlerde bulunuyor. O kadar ki, bay jung, Metafiziğin varlığını kabul etmekle kalmayıp, bu mefhumun bilhassa psikoloji ve psikiyatr mevzularının açığa kavuşması için son derece elzem olduğunu iddia ediyor. (Maneviyatlı adam beriki, sevme nedenlerimden biri de bu)
    19. Yüzyılda metafiziğin bilimsel materyalizme boyun eğmesini "akıldışı bir çöküş" olarak nitelendiriyor* velhasılı.
    Günümüz psikanalistinin ise ruh konusundaki tutumunun, tanrıyı ilk neden (prima causa) kabul eden gelenekselci yaklaşımla insanı biokimyasal reaksiyonlardan ibaret gören modern yaklaşımın arasında kaldığını ifade ediyor.
    "Böyle olmaz" fikrinde amcamız. Bir taraf seçilmeli. Hülasa karşıtlıkların rastlaşması (bkz: coincidenta oppositorum) manasına gelen bu ikircikli tutumun birtakım tehlikelere gebe olduğunun bilincinde olunulmalı.
    Akabinde "Toplumsal bilinç" diyor bay jung. Kitabın diğer bir temel vurgusu da bu. Eğer ki bireysel bilinç öne çıkarsa beraberinde getireceği bireyselleşme diğer bireyler arasında düşmanlık ve kopukluk tohumları eker.

    Tabii arada eski hocası sigmund freud'un kulağını çınlatmazsa da olmaz. Kitapta rüyalara freud'un getirdiği açıklamalar yüzeysel addedilmiş. Farz-ı misal, rüyalar jung'un dediğine bakacak olursak bilincin o anlık dışa yansımalarından ibaret. Mamafih freud'a göre arzuların dışavurumuydu rüyalar. Gibi gibi.

    Maneviyatlı adam bu jung demiştik vesselam. Gördüğümüz düşlerin gelecekten haber verebileceğini** söylüyor kendileri. Her yıl incelediği 1500-2000 kadar rüyadan sonra bu kanıya varmasının vardır bir sebebi elbet. Lakin kitap içinde buna dair bir kanıt okuyucu olarak benim gözüme çarpmadı.

    Ne kadar sürçü lisan ettiysek affola, fipo.

    *: (say yayınları 11. Baskı sayfa 22)
    **: (say yayınları 11. Baskı sayfa 193)
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük