tolstoy’un insan ne ile yaşar eserini yazdığında tarihler 1885 yılını gösteriyordu. bu tarihten evvel savaş ve barış, anna karenina gibi eserleriyle dünya çapında bir şöhrete sahip olmuştu. insan ne ile yaşar her ne kadar diğer klasiklere görece dikkat çekmese bile içinde barındırdığı anlamlar ile insana dair ne varsa ışık tutar. gayem kitap özeti çıkarmak değil. insanın kim olduğuna yönelik bir düşünsel bir hakikatin peşinde olduğumu deklare etmek istiyorum. kitapta insan ne ile yaşar, üç soru, insana ne kadar toprak lazım ve efendi uşak hikayelerini barındıran bölümleri ihtiva etmekte. kitaptan 2 hikaye aktaracağım sualin cevabı olarak.
kitabın ilk hikayesi isminden de anlaşıldığı gibi insan ne ile yaşar?
simon adlı bir tüccar ailesiyle küçük bir kasabada yaşıyordu. durumları pek de iyi değildi. kış gelmişti ve ısınacak bir deriye ihtiyaçları vardı. adam ayakkabı tamirciliği yapıyordu. bunu alabilecek kadar parası yoktu. adam borç verdiği köylülerden parasını alırsa deriyi alabileceğini düşündü. fakat köydeki kişiler simon’a paralarının olmadığını söylediler. simon çok üzüldü. elindeki parayla bir meyhaneye girdi ve şarap aldı. meyhaneden çıkışta; kilisenin önünden geçerken, çıplak bir adam gördü. adamın üstüne bir şeyler giydirdi, adamı alıp evine götürdü. adamın karısı başta bu adama yakınlık göstermedi; ama sonra adama alıştı. adam geldiğinden beri ilk kez gülümsemişti. simon buna çok şaşırdı. adam, simon’la birlikte ayakkabıcıda çalışmaya başladı. adamın adı michael’di.
bir gün dükkanlarına zengin bir adam geldi. ayakkabı diktirmek istedi. michael adama bakarak ikinci kez gülümsedi. michael çok çalışkandı ve ustasını geçmeye başlamıştı; fakat bu adama, ayakkabı yerine terlik dikti. simon bunu görünce çırağına çok kızdı. biraz sonra zengin adamın yardımcısı geldi ve adamın öldüğünü, ayakkabı yerine terlik dikilmesi gerektiğini söyledi. simon ve eşi buna şok oldular.
başka gün ise simon’un evine ikiz kızları olan bir kadın geldi. michael bunu görünce üçüncü kez gülümsedi. kadın, simon’un eşine bu kızların kendi öz kızları olmadığını söyledi. kızları için ayakkabı diktirmek istedi. michael kadın gittiğinde birden melek şekline girdi. simon ve eşi şok oldu. michael aslında kendisinin bir melek olduğunu, allahın gerçekleri görmesi için ve bazı soruların cevabını bulması için, dünyaya gönderdiğini söyledi. ve artık kendisi o soruların cevaplarını bulmuştu.
allah beni 3 hakikati öğrenmem için dünyaya yolladı. allah’ın bana söylediği ilk soru şuydu. ‘insanın kalbine ne hükmeder?’ ve anladım ki insanın kalbine sevgi hükmeder. ikinci soru ise ‘insana ne verilmemiştir ? ‘ insana kendi ihtiyaçlarının bilgisi verilmemiştir. ve üçüncü soru ise ‘insan ne ile yaşar?’ ve anladım ki insanın elinde hiç bir şey olmasa bile allah sevgisi olsun yeter. yani insan allah’a inanmadan yaşayamaz..
kitabtan seçtiğim ikinci hikaye ise insana ne kadar toprak lazım?
köylü bir adam olan pahom, elindeki paraları toplayarak köyde arazi aldı. o günden sonra hırsı daha da büyüdü. bir gün başka bir adam gelip az miktarda parayla, daha fazla toprak veren bir yer olduğunu söyledi. pahom adamı dinleyerek, sözü edilen yere gitti. oradaki adamlara hediyeler verdi.
toprak sahipleri ona bir şartla toprak vereceklerini, o da tarlalarında belli bir işaret koyup, güneş batana kadar ne ölçüde yürürse, yürüdüğü kadar toprak alacaktı. pahom adamın dediğine uyarak öğle zamanı yürüyüşe çıktı. öğleden sonra pahom çok zorlandı. sıcaktan dolayı kendinden geçti, fakat hırsı yüzünden daha da kendini zorladı. daha fazla toprak almak için kendini hırpaladı ve sonunda öldü. hırsı yüzünden o kadar toprak alacağına, yüz seksen santimlik bir toprak alabildi.
sonuç
ilk hikayeden bahsedecek olursak Tolstoy'un insanda merhamet, iyilik, inanç ve sevgiyi ön plana çıkardığını görmekteyiz. Tolstoy'un yazdığı hikaye ve romanlarda insanı her zaman ne şartta ve durumda olursa olsun iyiliğe meyilli olduğunu anlatır. ben biraz tasavvuf esintileri gördüm tolstoy'un hikayelerinde. hikayeyi özet geçtiğim için almadığım müthiş bir sözü vardır. “insan anne ve babasız yaşayabilir, fakat allah sevgisi olmadan yaşayamaz.” bir başka yerinde ise sanki devam niteliğinde bir eda ile şöyle diyordu. “allahı sevdiğini söyleyip kendi kardeşinden nefret eden varsa; o bir yalancıdır.görüp tanıdığı kardeşini sevemeyen, göremediği allahı hiç sevemez.”
ikinci hikaye ise neyin insanı yaşattığının aksine neyin insanı öldürdüğünü anlatır. insanın hırsının ne kadar insana zarar verdiğini, mal ve mülk sevdasının insanı felakete sürüklediğini anlatır. insana ne kadar toprak lazım? hikayenin en son kısmında şöyle cevap verir tolsoy;
“onun ihtiyaç duyduğu üç arşın kadar bir topraktı…”
lev nikolayeviç tolstoy'a ait, dört güzel hikâyeden oluşan sarsıcı kitap.
çocukken okunan kitaplar önemlidir; zihin dünyasını şekillendirir, inşa eder.
herkesin bir çocukluk kitabı vardır. benim için o, bu kitaptır. günlük hayatta birçok olayla karşılaşırım ve çoğu zaman aklıma bu kitaptaki dört hikayeden biri gelir. çocukluk heyecanımla sayfalarını bir bir çevirirken bu kitabın bana yaşattığı sarsıntı, belki de bugün daha sağlam durmamı sağlayan şeydir.
tolstoyun sanki çocuk hikayeleri tarzında veya okumaya yeni başlayanlar için yazdığı oldukça yalın ve basit bir kitap. kitapta yer alan iki küçük hikayede kahramanlar sırasıyla ilkinde melek ve diğerinde şeytan ve şeytancıklardır.
verilmek istenen anafikir oldukça basittir. kitabı lev tolstoy un yazdığını bilmeyen birisi, kitabın müslüman biri tarafından kaleme alındığına dair yüklü bir bahse bile girebilir.