--spoiler--
-bu iş için, havalimanı elemanlarını bağlamamız gerekecek. tabi uçağıda ayarlamalıyız.
-ben başka bir şey yaptım.
-ne yaptın?
-havayolunu satın aldım.
--spoiler--
--spoilerımsı esprmsi--
bunu izleyen apaçi ve emolar kendilerini rüyaların mimarı sanabilir. çünkü onlar yolda yürürken herkesin bakışları onlara yöneliyor.
--spoiler--
sene 2000. lisedeyim o zamanlar, istanbul'a gittik. 6. his vizyonda, gitmek için ölüyorum. kuzen gitmiş olmasına rağmen benimle yine gitti. neyse uzatmayayım film bitti. ben vay anasını modundayım. arkalardan bi hatun ''dördüncü gelişim yine anlamadım yhaaaa'' diye haykırdı. tabi biz hönkürdük ve ben 10 senedir her dakka bu olayı anlatır kızı ölümsüzleştirmeye devam ederim.
sene 2010. yine gitmek için sabırsızlandığım bir film. bu sefer izmir'deyim. film başladı. çok heyecanlıyım. gözümü kırpmadan ve nefes almadan izliyorum. leonardo'yu görüp vay be jack nerden nereye diye iç geçiriyorum. derken ikinci seans başladı ama ters giden bişiler var. benim kablolar yanmaya başlamış ve tırnaklarımı yarıya kadar yemişim. son 10 dakkaya girdiğimde '' 6. his'teki hatuna mı bağlıyorum yoksa lan '' diye kendime sorular sorarken birden beynimde patlayan havai fişeklerle aydınlandım.
***film süperdi. izlenmeli. (bi daha senle dalga geçersem iki olsun sayın bayan.)
Tam olarak şu sahneleri yaşıyorum, evet tam olarak...
Zaman Bana tersine aktığı gibi, sanki yanlışlıkla yanımda olması gereken insanla, yanımda bulunması sakıncalı, olmaması gereken insanlar adeta yer değiştirdi.
"Zaman beni sürükleyen bir nehir ama nehir benim
Beni parçalayan bir kaplan ama kaplan benim
Beni tüketen bir ateş ama ateş benim
Evren ne yazık ki gerçek ben ne yazık ki Borges’im" jorge luis borges
matrix'den önce çekilen bir film vardı cool adam sağolsun hatırlattı, eXistenZ, sürüngenlerin sinir sisteminden yararlanılarak yapılan organik bir cihaz, omuriliğin bittiği yerden açılan bir kanal vasıtası ile insanın sinir sistemine bağlanıyor ve kişinin istediği hayalinde bir oyunun içine girmesini sağlıyordu. aynı organik cihaz üzerinden bir başka kişiye bağlantı varsa o da sizinle aynı oyuna giriyordu.
inception'un teması direkman burdan arak. hatta rüya cihazının şekli bile benziyor.
konuya gelince christopher nolan'ın yine gerçekliği sorguladığı bir film. ama bu sefer memento'da olduğu gibi "anın gerçekliği" üzerinden değil rüyalar üzerinden gidiliyor. bilinç altının aslında nasıl karmaşın bir yapı olduğunu daha bir güzel anlıyorsunuz.
hata aramaya kalkarsak çok hata buluruz her film gibi. o yüzden çok detaycı incelememek, verilmek istenen mesajı anlamak lazım gelir bence.
rüya makinesi ile bilgi hırsızlığı fikri zekice. hele ki kişiyi kasa, gizli oda vs. mind tricklerle etkileyip bulunmak istenen şeylerin direkt olarak kasada belirmesini sağlamak çok güzel bir detay. rüya içinde rüya görmek bazen başımıza gelmiştir. fakat bunun kontrol edilebilmesi ve sanki paralel evrenlerde yolculuk yapar gibi zamanın şaşması ince düşünülmüş detaylar.
fakat 1. katmanda ekip düşerken 2. katmanda yer çekimi etkileniyordu, yok oluyordu. fakat aynı anda 3. ve 4. katmanlarda ise hiç bir değişim yoktu. keşke 3. katman rüyada yer çekimi biraz azaltılsaydı da ona göre hareket edilseydi. 4. katman hiç etkilenmese de olurdu böylece.
en sonunda topacın hem düşecekmiş gibi hem de düşmeyecekmiş gibi gösterilmesi gündelik hayatın da bir rüya olup olmadığını bilememiz üzerine yapılan bir gönderme bence.
bütün film boyunca çocukların yüzlerini görmek için bekledik. çocukların yüzünü döndüğü sahneyi defalarca izledim. anlamaya çalıştım anlayamadım. galiba cobb'un yerinde olmak lazım. neden babalar ve çocuklar birbirlerini bu kadar çok seviyorlar?