bir hasan öztoprak romanı.
yıllarca gendaş yayınlarında çalışan,
e dergi'de editörlük yapan hasan öztoprak, aslı erdoğan'la yaşadığı aşkı roman a clef (anahtar roman)
olarak tabir edilebilecek tarzda yazmıştır.
can yayınları basmış (eski solcuların dayanışması),
edebiyat dünyasında yankı uyandırmıştır.
bir solukta okunan ama edebi tat vermeyen bir kitap.
(belki ayıplayan olabilir ama kitap bitince
'e bu mudur?' diye tepki verip akabinde çöpe attım.
kitaplığımda bulunmasını istemedim).
Bu dizi sanırım en iyi yerli diziler arasında yer alabilecek bi dizi umarım genelde karşılaştığımız dizi tuttu devam etsin diye abuk sabuk hikayelere yönelipte yerliliğini yitirmez. Aksak ta saçma sapan cevaplar vermek zorunda kalmaz diyalogları çok sağlam aksak efendinin ve cast bakımkından da herkes rolüne uyum sağlamış tebrikler başarılar.
platonik olmadığı sürece imkansız olmayan aşktır.
zaten gerçek manadaki aşkın önünde imkansız kavramı barınamaz.
aşk insan oğlunun yaşaması zor, ama yaşadığı(yani aşık olabildiği) taktirde imkansızı yenebileceği tek dayanağı ve güç kaynağıdır...
ruhu ağır tahribata uğratan aşktır. türk filmi gibidir aslında. yaşarken içinde öyle bir kaybolursunuz ki durup düşündüğünüzde belki de hepsi rüyadır belki de şizofren dünyamda uydurduğum bir hayaldi dersiniz. siz zengin fabrikatör kızı o ise babanızın şöförü konumundadır. siz eğitiminize önem veren kendi çapında bazen sevimli, bazen hırçın, bazen hırslı bir genç kızken; o ota çöpe bulaşmış, nezarette sabahlamış, vücudunun çeşitli yerlerinde bıçak izleri taşıyan, peşinde belalı adamlar olan bir genç delikanlı. nasıl başardıysa sizin aklınızı çelmiş yollarınızı kesiştirmiştir bir kere. aşkınız hiçbir şey görmez olmuştur. sonra iş ciddiye binince, o her köşe başında adamlar görmeye başlayınca, sizi canından çok sevdiğini söyleyip sizi bıraktığı anda artık tutunacak gözyaşlarınızdan başka birşeyiniz kalmamış demektir. acaba bugün yaşıyor mu diye düşünürsünüz ama ayrılmışsınızdır artık ve gururunuz aramanıza izin vermez onu. msn denen * iletişim aracının başında sabahlarsınız günlerce. bugün de nete girmedi ya başına birşey geldiyse dersiniz. tam artık umudunuzu kaybettiğiniz gün o * iletişim aracı sayesinde öğrenirsiniz yaşadığını. bu yükü kaldıramıyorum artık dersiniz bir ay boyunca hergün ağlamanın artık sağlığınızı etkilediğinizi farkedersiniz ve gece yarısı bir anda telefonunuz çalar. onun sesini duyarsınız bir ay sonra. hıçkırıklarınızla birlikte konuşursunuz onun da ağladığını duyarsınız. gözünüzde her şeye göğüs geren o koca adamın sesinin titrediğini farkedersiniz. kalbiniz acır ruhunuz yanar o anda. herşey bitti dersiniz ve son telefon görüşmeniz de biter. ruhunuz karanlığına hapsolur o anda.
aradan yıllar geçer. artık sadece silueti kalmıştır gözünüzün önünde. onu sevmiyorsunuzdur zaten artık aranızda şehirler vardır. ama kalbinizde öyle derin bir iz bırakmıştır ki onu sevmesenizde başkasına aşık olamazsınız. ondan önce kalbinizde bir boşluk yoktur. o gelir kalbinizde bir oyuk açar ve oraya yerleşir. o gittikten sonra artık kalbinizde bir boşluk oluşur. işte o kalıba göre kimseyi bulamadığınız için bir daha aşık olamazsınız. bu kara büyü öyle kötü vurmuştur ki sizi yıllar sonra sesini ve yüzünü artık tamamen unutmuşken bile adına entry girerken boğazınızda bir şeyleri düğümler.
Falcı kadın yalan söylüyor yalan
Bizi birbirimiz için yaratmış Tanrımız
Nasıl mümkün değilse
Yıldızları toplamak gökyüzünden
Öylesine imkansız bir şey aşkımız
Kurudu gölgesinde oturduğumuz ağaçlar
Bahçelerde sevdiğin çiçekler kalmadı
Sadece hatıralarda ebedi olan
Vazgeçemediğimiz, unutamadığımız
Onlar bile bize yar olmadı
Unut benden kalan ne varsa
Unutmak tesellidir yalnızlığın
Güneşi bir kadeh şarap gibi içip
Delicesine sarhoş olmak
En güzel tarafı imkansızlığın
Ümitlerimiz fırtınalı denizler ortasında
Bir hurda teknedir şimdi
Dalgalar dünden daha zalim
Rüzgar daha hoyrat
Ne bulut var ufuklarda ne gemi
Mevsimler toz pembe değil
Gündüzler gecedir, geceler zindan
Güneşin doğmasını beklemek boşuna
Boşuna artık medet ummak
Taş kalpli zamandan
inan ki! Kırılmış bir ayna gibi
Paramparça, kırık dökük aşkımız
Çaresizliğin, ümitsizliğin türküsü
Türkülerin en içlisi, en hüzünlüsü
Büyük aşkımız.
imkansızdı bazı şeyler benim için
Beni bilmen, sevmen,elimi tutman
Benim için olmayacak bir hayaldin
içimde olsan da çok uzaklarda yaşayan
Bazı şeyler koyuyordu gün ve gün artarak
Sesimi duyuramıyordum sana, çaresizdim
isterdim aslında adını sokaklarda haykırmak
Ama yapamaz, yine seni uzaktan izlerdim
Hayaller kurdum içinde sen olan
Ama kimseye anlatamadım, paylaşamadım
Belki uzak olmandan, belki de korkumdan
Sebebiz yere belki de, ama anlatamadım
Sen benim farkımda bile değildin
Farkında olmasan da öldürüyordun beni
Benim aklımdaki tek şey sendin
Suçun yoktu ama affedemiyordum seni
Bekledim hep belki bir gün diye
Umudumu yitirmedim asla beklerken
Hep yarın, haftaya yada öbür seneye
Ama çok zordu beklemek sen farkımda değilken
Bilemesin sen benim yaşadıklarımı
Anlatsam bile sana inanmaz, inanamazsın
Beni fark etmen için yolluyorum sana bu mısralarımı
Belki okursun, belki de okumazsın
inanmasan, bana hayır desen bile
Artık içim rahat, düşünmüyorum yarını
Artık bir çabam var yaşlanmak için seninle
Anlattım her şeyi, bekliyorum kararını
Sana yemin, sana söz üzmem, üzdürmem seni
Kalbimin içinde saklar, göstermem kimselere
Bilsem de öleceğimi bırakmam ellerini
Hepsini alırım üstüme, bırakmam seni dertlere
Olmazda, eğer bir gün vazgeçersem senden aşkım
aılenın kızı ıstememesi erkegınde cok sevmesıne ragmen aılesıne kabullendırmekten cekındıgı hala kendıyle bogustugu sonu ayrılmakta buldugu olmayan bir şey işte
an itibariyle msn listemde 6-7 kişinin nakaratını nick olarak seçtiği şarkı.daha dinlemedim ama kitleleri bu kadar sürüklüyorsa peşinden vardır bir kerameti.